Havalar ısınmaya başladı. Baharın tatlı-sıcak sabahında kır kahvesinde demi kıvamında çaylar içiliyor ve bir yandan da sohbet ediliyor. Konu, ne olacak bu memleketin hali ya da...

Havalar ısınmaya başladı. Baharın tatlı-sıcak sabahında kır kahvesinde demi kıvamında çaylar içiliyor ve bir yandan da sohbet ediliyor. Konu, ne olacak bu memleketin hali ya da ne olacak bu Fenerbahçe’nin halinden öte. Hani kimilerinin geyik muhabbeti dediği türe yakın tarzda koyulaşma çabasında sohbet. Naci arabasından şikâyetçi:

- “Çekmiyor mendebur araba abi” diyor.

Koray,”sağırlaşmış senin motor oğlum, sağır etmişsin motoru” diyor.

Cem bilmiş bilmiş bir araba-motor dersine başlıyor:

-”Bakın arkadaşlar bu önemli. Rodaj diye bir kavram vardır. Motor ve aktarma organlarındaki parçaların birbiriyle uyumlu çalışması amacıyla yeni kullanılmaya başlanan motorların bir süre fazla zorlamadan ve ısıtmadan çalıştırılması gerekir. Gaza düşük devirlerde çok yüklenilmemelidir. Çünkü sürtünme sonucu yüksek ısı oluşuyor ve bu silindirlere zarar veriyor. Rodaj süresince mümkünse 110 km/h üzerinde hız yapılmamalı, motor devri maksimum 3000 devirde araç sürülmeli. Koray’ın dediği halk dilindeki sağırlaşma işte budur. Aynı tip model ve motordaki araçların farklı performans göstermelerinin nedeni işte budur. Yani sürücünün bilinçsiz araç kullanması sonucudur bu durum.” Naci: -”Oğlum bir laf ettik profesör kesildin başımıza. Anladık anladık bizim hatamız. Başa gelen çekilir ne yapalım artık...”

Çaylar tazelenirken sohbet bu şekilde sürüp gidiyor... İşim nedeniyle içinde bulunduğum bu sohbet ortamında söylenenler pazartesi günü Kırşehir’de katıldığım okur toplantısında yapılan sohbetlerle bir anlamda kafamda nedense bir benzerlik oluşturdu. Bir yanda aracındaki sağırlaşmadan bahsedenleri, diğer yanda örgütlerinin sağırlaştığından, hatta daha da ötesi örgüt mensuplarının sağırlaştığından şikâyet edenler. Özellikle bu toplantıya Kayseri’den gelenler”Ne olacak hocam? Biz çok dertliyiz” derken içinde bulundukları örgütün bir tür rodaj sorunundan söz ediyor gibiydi. İki saatlik bir yolculuktan sonra Kırşehir’de küçük bir su kenarında, flamalarla çevrilmiş yeşillikler içerisinde BirGün okurları ile buluştuk. On iki yıldan bu yana her yıl 19 Mayıs tarihinde tekrarlanan geleneksel hale gelmiş bir piknik organizasyonu ile iç içe geçirilmiş bir toplantı idi bu. Kayseri’den bir grup okur da aramızdaydı. Küçük bir organizasyon karmaşası sonucu varlığını ve ertelendiğini orada öğrendiğim bir başka toplantıya ilişkin sorularla karşılaştığımda şaşırmadım desem yalan olur. Öyle anlaşılıyor ki, bir ütopya uzayında yol alırken ansızın ortaya çıkan karadelikler hep var olacak... Buna hazırlıklı olmak, o karadelikler tarafında emilip yutulmamak için hazırlıklı olmak gerekiyor. Bu tetikte olmak durumunun da yorucu ve yıpratıcı bir yanı var elbette. Her neyse önemli olan insanın içinin sağırlaşmaması..

Kırşehir ve Kayserili okurlar ile yaptığımız bu toplantıya CHP’liler ve değişik sol görüşlerden okurlar da katılmıştı. Bu durum BirGün’ün bir partinin yayın organı olduğu söylemiyle karşı propaganda yapanlara somut bir örnek teşkil etmekteydi aynı zamanda. Gazetenin erken baskı sorunu, fiyatının yüksek olması, bazı köşe yazarlarının dilinin ağır–anlaşılması zor olduğu eleştirileri vardı. Yine dizi yazılarda belirli isimler dışında sokağın da sesine yer verilmesi taleplerdendi. Gençler daha çok içerik üzerine sorular sorup, katkı koydu. BirGün’ün daha fazla tanıtılması, yerel muhabirlik, görüş aktarımı vb konularda destek olunması, sahip çıkılması üzerine sözler verildi. BirGün okurlarının, medyanın holdingler kuşatması ile toplum üzerinde oluşturduğu enformasyon, manipülasyon fırtınasına karşı”küçük sarmaşıklar büyük fırtınaları atlatmak için birbirlerine sıkıca sarılırlar” söyleminden yola çıkarcasına Kırşehir’de de birbirlerine sıkı sıkıya sarıldıklarını görmek ne kadar umut vericiydi. Henüz ayakları üzerinde durmaya çalışan bir gazete için bu durum gelecek vaat ediyor. Yayın hayatına başladığı günden bu yana BirGün ayakta durmayı başardı. Şimdi sıra güç toplama, zorluklarla dolu bir yayın hayatında daha hazır, daha donanımlı olarak yürümeye geliyor. BirGün henüz uçma noktasına gelmedi, kanatlarını açmadı uçmaya. Pek çok kişi BirGün’ü henüz tanımıyor, bilmiyor. Andre Gide’in dediği gibi”açılmamış kanatların büyüklüğü bilinmez”. Bu topraklar üzerinde, bu coğrafyada iyiye, güzele bir örnek, bizden bir örnek, soldan bir örnek olarak mutlaka kanat çırpacaktır. Okurlarının gözlerinde bu ışığı gördüm. Sitemlere rağmen sahip çıkmanın, sevmenin adı aşk olsa gerek.

Rodaj sorununa gelince;

Terziler bilir, dikiş bitince ip koparılır.

Yeni dikilecek elbiseler için bir başka ip takılır iğneye ve hayat devam eder...