1980’lerin kült çizgi romanlarından “Arap Kadri” beyazperdeye taşınıyor. Başrol oyuncularından Ahmet Mümtaz Taylan, “Mizah bazı şeyleri dolaylı söyler. Sansürle dalga geçilir, sansür aşılır. Sanat, mizah böyle bir mekanizmadır. Hakkını vermek lazım” dedi.

Ahmet Mümtaz Taylan, BirGün'e konuştu: İyi mizah sansürü aşar

Işıl Çalışkan

Bir Zamanlar Anadolu’da, Ölümlü Dünya, Leyla ile Mecnun gibi yapımlarda canlandırdığı karakterlerle hafızalara kazınan oyuncu, yönetmen Ahmet Mümtaz Taylan, Tekin Aral’ın çizgileriyle bir döneme damga vuran “Arap Kadri” rolü ile beyazperdeye çıkmaya hazırlanıyor.

1970 ve 80’li yıllarda Fırt dergisinde yayınlanan çizgi romanın sinema uyarlaması Arap Kadri ve Tarzan’ı Emre Kavuk yönetti, senaryosunu Volkan Öge ve Ömer Fikret Şen kaleme aldı. Ormanda yaşayan Arap Kadri’nin 30 yıl sonra İstanbul’a dönüşünü konu alan hikâyede Mümtaz’a Necip Memilli ve Zeynep Çamcı eşlik ediyor. Taylan ile 15 Aralık’ta vizyona girecek filmi ve Arap Kadri’yi konuştuk. 

“Arap Kadri ve Tarzan” çizgi romanını beyazperdeye aktarma fikrini nasıl karşıladınız? 

Valla benim hoşuma gitti. Çünkü bu tam da benim çocukluğumun sonu, gençliğimin ilk yıllarına tekabül eden bir düşkünlüktü. Gırgır ve Fırt dergisi alırdık. O zamanlar dünyanın en çok satan mizah dergileri arasındaydı ikisi de. Yetenekli gençler ve ustalar bir arada çalışıyordu. Bizim de genç olarak o zamanlar düşkünlüğümüz vardı. Çünkü karikatür hayatımızda bugün olduğundan çok daha fazla yer alıyordu o dönemlerde. Arap Kadri ve Tarzan’ın film olarak çekilmesini de çok sevindirici buldum. Yeni kuşağın tanıması açısından da önemli. Belki haberdar olanlar vardır ama çoğunun tanımadığına eminim. Arap Kadri özel bir karakterdir. Bu kuşağın da Arap Kadri’yi Tarzan’ı, Çıta Kamil’i, Hipopotam’ı tanıması hoş olacak. Belki bugünün mizahıyla da karşılaştırma fırsatı bulacaklar. “Bunca senede ne değişti?” Neticede 30 yıl önce çok popüler olan bir karakterden bahsediyoruz. Heyecan verici bence. 

BİR MEYDAN OKUMA 

Bir çizgi roman karakterini canlandırma tecrübesini nasıl anlatırsınız? 

Daha önce Şerafettin’in animasyonunu yapan harika ekibin içerisinde ben de vardım. Orada da Tonguç’u seslendirmiştim. Bu bir oyuncu için çok tatlı bir imkân. Belki küçük bir gerginlik yapabilir çünkü elinde yeterince veri yok. Biz karakterlerle ilgili senaryoda alışık olduğumuz kadar derinlik ve veri bulamayabiliyoruz. Ama burada kendi hayal dünyamız ve Arap Kadri’den ne anladığımız devreye giriyor. İçinde biraz da özgürlük var. Oyuncunun katkı sağlayabileceği boşluk da olduğu için tabii ki güzel bir meydan okuma. 

Çizgi romandan farklı olarak bir şey yansıyacak mı beyazperdeye? 

Olduğu gibi yansımayacak. Kadri’nin 30 yıl önce ormana kaçmış, mecburi bir sebeple İstanbul’a dönmek zorunda kalışı çerçevesinde gelişen olaylardan oluşuyor. O açıdan yeni birçok şey var. Zaten Kadri’nin yeni İstanbul’la karşılaşması, yeni normallerle karşılaşması gibi bir durum başlı başına bir şaka konusu. 

SOSYOLOJİK DENEY 

O zamandan bugüne İstanbul çok değişti. O zamandan bugüne en belirgin farklar neler? 

Çok fark var tabii ki. 30 sene önceki İstanbul’la bugünkü arasındaki farklar ayrı bir tez konusu. İnsan, mizah anlayışı, mimari değişti. Şehrin yükü alabildiğine çoğaldı. Herhalde 30 yıl öncesinde belki azami 3 milyonluk İstanbul’dan bahsedebiliyorduk. Şimdi gayriresmi olarak 20 milyon insanın üstünde sakin var. Dolayısıyla Arap Kadri için çok meşakkatli bir seyahat oluyor. Daha fazlası spoiler vermek olur. O kadar da vermeyeyim ama evet birçok şey değişti ve o değişen şeylerin neler olduğunu sosyolojik olarak gözlemleme fırsatımız olacak filmde.  

1980’lerin mizah anlayışıyla bugünü kıyasladığınızda arada nasıl farklar görüyorsunuz? 

Bu da başka bir tez konusu. Üniversitelerde bunlarla ilgili tezler yazılıyor. Mizah dönemseldir. Dil değişir, insanın duygusu, ilgi alanları, duygusu değişir. Teknoloji hayatımıza katıldıkça dönüşüme, değişime çok fazla yol açıyor. Bütün bunların sonuçları var. Şehirleşme, kentleşmenin olumlu ve olumsuz yanları var. Birlikte yaşama kültürü dahil birçok konuda yaşadığımız zorluklar, acemilikler var. Bütün bunlara biraz da mizah üzerinden bakılabilir. Elbette ciddi konular ama zaten ciddi konuların mizahı daha eğlenceli oluyor. Biz de senaryomuzun da katkısıyla o noktalara ilgi çekmeye çalıştık.  

Baskıcı dönemlerde insanlar komediye ve mizaha da çok sarılır mı? 

Daha çok ihtiyaç duyuyor evet. Çünkü mizah bazı şeyleri dolaylı söyler. Sanatın da temel dürtüsü budur. Dolaylı bir biçimde söylenir, başka referanslar kullanılır. Sansürle dalga geçilir, sansür aşılır. Sanat, mizah böyle bir mekanizmadır. Hakkını vermek lazım. Biz hakkını vermeye çalışıyoruz şimdi. 

***

ALTIN PORTAKAL BÖYLE BİTMEZ!

Altın Portakal’dan ödül almış bir oyuncu olarak yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Devletin de iktidarın da Kültür Bakanlığı’nın da belediyenin de CHP’nin de bizim sektörün de eşit derecede kabahatli olduğu berbat bir durum. Çok üzüntü verici. Ancak Antalya Altın Portakal Film Festivali böyle bitmez, bu şekilde olmaz. Bu hikâyenin sonu burası değildir. Onlar tekrar tartışılacak, konuşulacak konular. Daha önce de bir kere kesintiye uğramıştı. Öyle bir kişinin, beş kişinin kararıyla olacak işler değil. Sektör olacak festivallerimize sahip çıkma zamanı. Nasıl bir tutum sergileyeceğiz, ne yapacağız; bunun stratejisi, fikri, aklı nasıl olacak; bunları hep bir araya gelip konuşmamız lazım. Ama evet bir şeyler yapmamız lazım, acilen. Şimdi, hatta dün yapmalıydık.