AKP özüne dönüyor

Y. Emre Ceren

Yazar Aziz Çelik ile Mehmet Şimşek’in geri dönüşü sonucu olası politika değişikliklerini, ekonomik krizi ve emekçilerin geleceğini konuştuk.

Seçimden sonra iktidarın ilk hamlesi Mehmet Şimşek’i getirmek ve merkez bankası başkanını değiştirmek oldu. Bunu halkın yaşadığı ekonomik krize yönelik bir hamle olarak mı görüyorsunuz? Yoksa sermaye gruplarının içini rahatlatacak bir çözüm olarak mı?

Şimşek ve yeni Merkez bankası başkanının özelliklerine baktığımız zaman her ikisi de uluslararası finans kuruluşlarında çalışmış ve atamaları onlar tarafından beklenen, iyi karşılanacak isimler. Türkiye’de kamu bürokrasisinde merkez bankasında maliyede, çok sayıda iktidara yakın iktisatçı, finansçı varken bu isimlerin seçilmesi bence uluslararası sermayelere güven vermek için. Bunun benzerini Türkiye 2001-2002’de Kemal Derviş ile denemişti. Kuşkusuz bu isimler onunla benzer özelliklerle sahip olmayabilirler ama her ikisi de uluslararası sermayeye güvence vermek ve Türkiye’nin finansal durumunu iyileştirme amacı güdüyor. Buradan halka ne çıkar diye baktığımızda, Şimşek’in AKP hükümetinde uzun bir geçmişi var. Görüşlerini biliyoruz. Bunlar aslında bildiğimiz anlamda kökten piyasacı politikalar. Maliye politikası, para politikası, kemer sıkmayı esas alan politikalar.

Dolayısıyla Şimşek’in ekonomi ve maliye bürokrasisin, işçilerin emekçilerin ve memurların çektiği ekonomik sıkıntıyı iyileştirmeye dönük olduğunu düşünmüyorum. Tam tersi, uluslararası sermaye politikalarına güven veren bir hamle. Arkasından gelecek politikaların ben büyük ölçüde sıkı maliye politikası olacağı kanaatindeyim. Ücretlerin maaşların ödemelerin baskılanacağı kanaatindeyim. Bu atamaların gösterdiği, ekonomi politikasının bugünkü durumunu kurtarmak için ne gerekiyorsa onu yapıyorlar. Dün de durumu kurtarmak için seçime gidiyorlardı. Finansal sıkışıklığı yenmek için yerli ve milli politikayı kaldırdılar ve uluslararası sermayeye güven veren bir noktaya geldi. Özetle böyle görüyorum.

Ücretlerin baskılanması, vergilerin artırılması, özellikle ücretli çalışanları etkileyecek şekilde, gibi önlemlerden bahsediyor. Yani aslında yaşadığımız krizden daha ağır bir süreç mi bizleri bekliyor?
Şimşek ve ekibinin savunduğu tabloya baktığımız zaman, bunlar neoliberal olarak bilinen politikalar. Temel varsayımı enflasyonun düşürülmesi olacaktır. Enflasyonun düşürülmesi için talebi kısmayı deneyebilirler, faizi yükseltmeyi deneyebilirler. Hangi araçları kullanacaklar bilmiyoruz. Bu iktisat politikasının yani talebi kısmanın bir önemli açmazı bir yandan talebi düşürüp öbür yandan alım gücünü düşüreceği için ekonomi olumsuz etkilenmeye devam edecektir. Bunlar daha önce denenmiş politikalar. Şimşek ve ekibinin savunmuş olduğu politikaların değişik biçimleri Türkiye’de Özal tarafından uygulanan onunla başlayan politikalar. Daha sonra Derviş’in aldığı daha sonra da AKP tarafından uygulanan politikalar. Seçim sebebiyle maliye politikasında geçtiğimiz birkaç yıl içindeki kimi sapmalardan dönüp eski neoliberal modelden devam edecekler. Bunun faturası, asgari ücretin artışının daha sonra ne olacağı, memur maaşlarında görülen artışların zor olacağını, emekli aylıkların da benzer biçimde az bir artış bekliyorum. Şimşek daha önceki açıklamalarında çalışma hayatında daha esnek düzenlemelerin dile getirilmesinin mümkün olacağını işaret etmişti. Bu ekonomik modelin yaratmış olduğu bir önceki ekonomik enkazın faturasını emekçilere kesecek politikalar, önümüzdeki günlerde gündeme gelebilir. Bir açmaz şu, yerel seçim var. Bu nedenle Şimşek ve ekibinin politikalarının uygulanmasında sorunlar ortaya çıkacaktır. Çünkü yerel seçimin bir maliyeti var. Bu ekiple birlikte niyet aslında uluslararası piyasalara güven vermek ve bunun ekonomik faturasını çalışan kesimlere ödetmek olarak ifade edilebilir.

Hazır seçimden bahsettiniz. Asıl bunları konuşma sebebimiz, Erdoğan’ın seçimleri kazanması. Eğer Kılıçdaroğlu kazansaydı ekonomi politikası bu kez Ali Babacan ile yine benzer bir çizgide ilerleyecekti. Muhalefetten de zaten Şimşek’e destek açıklamaları geldi. Önümüzdeki bu karanlık tabloda emek örgütlerinin sorumlulukları ne olacak? 
Önce şu Mehmet Şimşek’e destek çağrıları ve kimi siyasetçilerin Şimşek’in izlediği politikaların memleketi kurtaracağı inancı üzerinde durmak istiyorum. Bu şunu gösteriyor: Ana muhalefetin seçimi kazansaydı ekonomi yönetiminde benzer politikalar, faiz yükseltme vb gibi, bunlara yakın politikalar izleyeceğini gösteriyor. Bu tabii şunu da gösteriyor, ekonomimin bir sistemden bağımsız olarak bilirkişinin maharetiyle kurtulabileceğine dair bir naif düşünce var. Başarılı veya başarısız insanlar olabilir ama önemli olan bu insanları hangi koşulları belirlediğidir. Bu ekonomik politikalar, bu tablo aşağı yukarı kestirilebilir bir tablo.

Yerel seçim nedeniyle bir es olabilir ama bu politikaların önümüzdeki dönemde uygulanması çok muhtemel. Emek örgütlerinin durumu, ana akım örgütler diyebileceğimiz baktığımızda onların seçim sürecinde izlemiş oldukları politikalar, siyasal iktidara bir eleştiri getirmeyen politikalardı. Türkiye’nin yakın tarihine baktığımızda, 12 Eylül sonrasında, AKP dışındakilerin genelinde dahi, Türk-İş de Hak-İş de bu politikalara eleştiri getirir, eylem yapar iyi kötü az çok bir toplumsal muhalefet oluştururdu. Halkın taleplerini dile getirirdi. Örneğin sosyal güvenlik konusunda yapılan düzenlemelere 1999-2008 arası aralarında Türk-İş, Memur-Sen ve Hak-İş’in olduğu sendikalar itiraz etti. Ama ondan sonra Türkiye’de bu ana akım sendikacılık hükümetin kontrolüne geçti. Bunlar bir tür korporasyon örgütü durumundadırlar.

Sendikal nitelik taşımıyorlar. Otoriter rejimlerde, çeşitli toplumsal kesimlerin devlet kontrolündeki örgütlenmeleri halindedir. Oradaki politikaların kendi mensuplarına aktarılmasını sağlarlar. TMMOB, DİSK gibi sendika ve meslek örgütlerini dahil etmiyorum. Fakat bunlar, sendikaları, üyeleri için toplumsal siyaseti üretiyorlar. Ana akım sendikalar şu anda AKP’nin korporasyonu durumundadırlar. Bu yüzden önümüzdeki dönemde de ben bunların AKP’nin yürüttüğü politikalara esaslı bir söylemi olacağını düşünmüyorum. Kendi üyeleriyle sınırlı birtakım düzenlemeleri koparıp, emek hareketinin bütününe ilişkin bir şeyde ısrarlı olmayacaklardır. Emek hareketinin büyük bölümü önümüzdeki günlerde yaşayacağımız sıkıntılar konusunda ümit vermiyorlar. Benzer bir tabloyu biz Türkiye’de 80’li 90’lı yıllarda yaşadık. Sendika hareketleri çok pasifti. Ekonomi o kadar kötüleşti ki, tüm sendika hareketi bir bahar eylemi ortaya çıkardı. Bu politikalar bir süre sonra sürdürülemez hale gelecektir ve sendikalar da birilerinin çıkarlarını savunmak için iktidarla karşı karşıya kalmak zorunda kalabilir.