Önceki gece, Hayat Televizyonu'nda, Evrensel gazetesi yazı işleri müdürü Fatih Polat ile beraber hazırlayıp sunduğumuz 'Masaüstü' adlı programda, Türkiye (Sol) entelektüel ve siyasi...

Önceki gece, Hayat Televizyonu"nda, Evrensel gazetesi yazı işleri müdürü Fatih Polat ile beraber hazırlayıp sunduğumuz "Masaüstü" adlı programda, Türkiye (Sol) entelektüel ve siyasi hayatında alttan alta süren ve en azından (Sol) entelektüel olanına önemli etkiler yapacak bir süreci tartıştık. "Kriz mi, veda mı?" alt başlığıyla tanımladığımız süreç-konu, Türkiyeli bir grup aydın ya da kamuoyu- en azından sol kamuoyu- önderinin AKP"ye tanıdığı entelektüel krediyi artık kestiklerini, AKP"ye yönelik sivilleşme ve demokratikleşme beklenti ve umutlarının yerini düşkırıklığının aldığını bir süredir yazılarında açıkça ifade ediyor olmasıydı. Murat Belge"nin geçen pazar Taraf gazetesinde yayımlanan yazısı bu sürecin iki taraf arasında bir kriz değil, bir vedalaşma olduğunu net olarak ortaya koyuyordu. Son paragraftaki son iyiniyetli uyarısı ile AKP"ye.

Konuyu stüdyoda Birikim dergisi yazarı Ahmet İnsel, Radikal gazetesi yazarı Nuray Mert ve AKP İstanbul Milletvekili, Tayyip Erdoğan"ın en uzun soluklu yol arkadaşlarından Hüseyin Besli ile konuştuk. BirGün yazarı Melih Pekdemir ve Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç ise telefonla bağlandılar programa.

Şimdi bu konu öyle bir konu ki, nereden tutmaya, kavramaya çalışsan, elinde sadece o parçası kalıyor, o parça da hep aynı parça oluyor aslında, "AB sürecinde fren" diyorsun, "Kürt meseleside geri vites" diyorsun, "1 Mayıs saldırganlığı" diyorsun, ama nihayetinde hepsi geleneksel Türk Devletçiliği"ne, hatta belki artık Türkiye Devletçiliği"ne, yani askeri vesayet rejimi ve onun siyasi, bürokratik, iktisadi ittifaklarına uyum ve eklemlenmeyle açıklanabiliyor, açıklanıyor bunların.

Bu işleri iyi bilen, koca koca Marksistler, AKP"nin ekonomik "epistemesi"nin bu eklemlenme sürecinden başka bir sürece yol vermeyeceğinin elbette farkındalardıysa, o halde aslında iyi niyetli bir istismarı, AKP"yi kendi beklentileri doğrultusunda kullanmayı, istismar etmeyi, en hafifinden kendi beklenti ve programlarına doğru yönlendirmeyi amaçlıyor, bunu başaracaklarına inanıyorlardı. İnanıyorduk yani.

Oysa esnaf geleneği ile KOBİ modernizminin has evladı AKP"nin, iktidarda olmanın karlılık oranını, büyüme olanaklarını görüp de her demokratik, sivil talep ve tepki uğrağında camına taş atılan esnaf misali halka "pompalı tüfek" doğrultması kaçınılmaz değil miydi?

Neyse, bu topraklar Sol"a kendini ifade etme olanağını o denli az tanıdı ki, Sol epey bir zamandır bir partner arayışında, onu da deniyor, bunu da. Bir de serde Jakobenlik olduğu için, araçlaştırabileceğini de düşünüyor olmalı en azından bir kesimi buldukları partneri.

Tabii hiç böyle umarsız ya da haddini bilmez uğraşlara girmeyip toplumsal söylemden tümüyle kopmak, kendi monoloğunda özyıkıma gitmek de iş değil.

Eyvah, bu yazı raydan çıkıyor, toparlayalım. Bizim bu tartışmamızın en iyi getirisi şu oldu belki de: Aslında bir grup Sol aydın ya da  şöyle diyelim, "Sol"un bir kesimi" ile AKP arasındaki ilişkilenmenin yeni bir şey olmadığı, bu görüngünün 80"lerin ikinci yarısında Sol aydınlarla İslamcı aydınların bazı yayınlarda ortak bir sivil toplum projesi arayışına girmesiyle zuhur ettiği hatırlatıldı unutanlara.

Ahmet İnsel bir kez daha özetledi Birikim çevresinin de aktif olduğu bu süreci. Nuray Mert ise AKP"nin iktidara gelmesiyle birlikte Sol liberal ve liberallerin bir tür toplum mühendisliği edasıyla AKP"den başka bir şey, olmadığı bir şey üretmeye çalışmalarına dikkat çekti.

Hüseyin Besli"nin AKP ile Sol ve İslamcı aydınların ilişkisindeki (ona göre) krizi açıklarken söyledikleri ise sonrasında Ali Bulaç"la gelişecek bir diyaloğa zemin hazırladı. Besli"ye göre AKP"nin hamurunda ve inşaasında 70"ler ve 80"lerin İslamcı aydınları önemli bir yer tutuyordu ve onlar AKP iktidarında oturdukları milletvekili, müsteşar gibi koltuklarda entelektüel heyecanlarını kaybetmişlerdi artık. İslamcı kesimdeki bu entelektüel durgunluktu işte AKP ile aydınlar arasındaki krize yol açan.

Ali Bulaç, programa telefonla bağlandığında Besli"ye ilk yazılarını yazdıran eski bir arkadaş olarak epey sert çıktı. AKP"nin söz konusu İslamcı aydınlara karşı samimiyetsiz olduğunu, yandaş medyasına yüklü meblağlara transfer ettiği liberal gazetecilerle kendi aydın sınıfını oluşturduğunu, Besli gibi İslamcı aydın kategorisinden kişilerin ise bir zamanlar "haraç düzeni" dedikleri sistemin yeni savunucuları, yeni sahipleri olduğunu söyledi.

İlginçtir, Besli bunun üzerine açık açık şöyle dedi: "Evet, iktidar bizi yozlaştırdı."

Bunları anlattım, çünkü bana önemli geldi. Biraz da programımızın, "Masaüstü"nün reklamı olsun istedim.