Evet, Dalaveralar'a dikkat... Onlar her yerde. Hemen yanı başımızda.
Bazen bize dokunacak kadar yakınlar, bazen evlerimizin içinde. Şimdi dikkat etmezseniz, sonra ne kadar ah vah etseniz boş. Gitti mi, geri gelmiyorlar. O yüzden aman dikkat!

Yanlış anlamayın. Bu giriş o türden bir uyarı değil. Hani birileri bu günlerde insanlara dadanmış da, alavera dalavera yapıp bir şeylerini götürüyor değiller yani. Dalavera bir garip adem. Bütün Bodrum onu Dalavera Memet diye tanıyor. Fotoğrafını görseniz nasıl bir insan güzeli olduğunu anlarsınız. Lakabına bakmayın, dürüst mü dürüst.

Tam anlamıyla proleter. ''Hayatını kol emeğinden başka hiçbir şeyle kazanmamış bir emekçi... Başka hiçbir kimsenin yapmak istemeyeceği, istemediği, istese de yapamayacağı işlerle ekmeğini kazanmış biri. Bodrum'a Rodos'tan 1936 yılında, henüz altı yaşındayken gelmiş... ve her allahın günü, bir sonraki yirmi dört saatin lokması için dağla, taşla, insanla boğuşmuş bir adembaba.''

Bugün 74 yaşında ve hala öyle çalışıyor. Konuştu mu ağzından bal damlıyor. Bodrum'un son 70 yılda yaşadığı değişim, Giritli göçmenlerin Bodrum'a kattıkları, şehrin sosyal ve siyasal yaşamı, adetleri, yemekleri, kısacası bir kasabanın tarihi, kasabanın en yoksulunun gördüğü ve yaşadığı biçimiyle önümüze seriliyor.

Peki, durup dururken mi seriliyor? Hayır. Benim ''aman dikkat'' demem de bu yüzden. Baskın Oran ve eşi Feyhan Görgün olmasaydı, onlar hemen yanı başlarında yaşayan Dalavera'yı fark etmeseydiler, mikrofonu uzatıp konuşturmasaydılar (*) biz ne Dalavera'yı tanıyacak ne de bir kasabanın en yoksulunun ağzından o kasabanın tarihini öğrenebilecektik.

Baskın Abi'nin son derece keyifle okunan diliyle Dalavera'nın esprili anlatımı birleşince ''sırf sohbeti uğruna okunacak bir kitap'' çıkmış ortaya. Ancak, benim ''aman dikkat'' deyişim bu çalışmanın ve bu tür çalışmaların bilimsel öneminden. Hani tarih, tarihçilere bırakılamayacak kadar önemlidir derler ya, doğrudur.

Son yıllarda sözlü tarih çalışmaları sosyal bilimlerde önemli bir yöntem olarak öne çıktı. Sözlü tarih çalışmasının nasıl bir şey olduğunu görmek için de okuyabilirsiniz Dalavera Memet'i. Okuyunca göreceksiniz ki, siz de yapabilirsiniz. Sözlü tarih konuşmayanın, konuşturulmayanın konuşturulmasıdır. Tarihin onların perspektifinden görülmesidir. Kuşkusuz subjektiftir ama bu subjektiflerin birleşimi bir sivil tarih yaratır. Sözlü tarih ünlülerin biyografisi değildir. Azınlıkların, kadınların, ezilenlerin yani sesi çıkmayanların konuşturulmasıdır. Önemli olan onların neyi nasıl söyledikleridir. Filtre edilmemiş öyle patadak söylenmiş söz yazıdan daha doğru olabilir. Sözlü tarihte subjektivite ve spontanlık bir dezavantaj gibi görünse de, filtre edilen, farklı kaygılarla sansür edilen, ölçülüp biçilerek yazılmış tarih karşısında üstünlüğü de budur. Bir savaşı generallerin notlarından değil erlerin anlatımlarından yazmaktır sözlü tarih.

Anadolu'nun dört bir yanındaki höyüklere, antik mezarlara bakıp nelerin yurt dışına kaçırıldığını söyler ve tarihimizin yağmalandığından şikayet ederiz ya, aslında etrafımızdaki Dalaveralara dikkat etmedikçe, onların birer birer yok olup gitmelerine göz yumdukça, bizler de birer tarih yağmacısı olmuyor muyuz? Yaşayan bir tarihin göz göre göre yok olmasına izin veriyor, kendi sivil tarihimizi yağmalıyoruz. Dedelerimiz, ninelerimiz hatta babalarımız,annelerimiz birer birer gitmediler mi söyleyeceklerini söylemeden? Bir tarihi de beraberlerinde götürmediler mi?

Şimdi, hayatta dürüstlükten başka hiçbir sermayesi olmamış, bu yüzden evi bavulunda o şehir seni bu şehir benim dolanıp durmuş Emekli Başkomiser Reşat Moğulkoç'un ağzından bir karakol tarihi yazabilsem ne iyi olurdu. Aman dikkat! Bence siz hemen işe koyulun ve etrafınızdaki Dalaveraları mutlaka konuşturun. Hazır Baskın Oran da bu işin nasıl yapılacağını göstermişken.

*Baskın Oran-Feyhan Görgün, Dalavera Memet'in Bodrum Tarihi, İstanbul:
İletişim Yayınları, 2004.