“Hukuk yoluyla demokrasi” veya “anayasa yoluyla siyaset”, anayasa ve siyasal olaylar arasındaki sıkı ilişkiyi de ifade eder: kimi toplumsal ve siyasal sorunlar, Anayasa’dan kaynaklanır; ama Anayasa ihlali de,  toplumsal ve siyasal olaylara neden olur. 

Bu bakımdan, 1982 Anayasası, bir tür “anayasa laboratuvarı”; birbirine karşıt iki yelpazeli: Anayasa’dan ve Anayasa ihlalinden kaynaklanan sorunlar ayrışması. 

Bu ayrışma, 30 yılda 19 değişiklik sürecinde ortaya çıktı: 1987-2004 yelpazesi ve 2007-2017 yelpazesi. 

Değişiklik itici güçleri, yol ve yöntemleri ile sonuçları üçlüsünde ayrışma açık. 

Hukuk devleti onarımı 

İtici güçler: Anayasa’daki siyasal ve örgütsel yasaklardan dil yasaklarına varan yasakların yarattığı sorunlar,  değişiklik nedenlerinin başında gelir. Bu vb. yasaklara karşı verilen siyasal, sınıfsal ve etnik temelli mücadeleler, 1987, 1995, 2001 ve 2004 değişiklik dinamikleri oldu. Bunlara, ulusal üstü beklenti ve etkiler de eklenmeli. 

Yol ve yöntem: Bu değişiklikler, -1987’de siyasal yasakların kaldırılması için halkoyu dışında- TBMM’de farklı siyasal partiler arası uzlaşması sonucu gerçekleştirildi. 

Sonuç ve etkiler: “Hukuk yoluyla demokrasi” ve “anayasa yoluyla siyaset” ereğinde değişiklikler,demokratikleşmeye ve toplumsal barışa kayda değer katkılar sağladı. 1982 Anayasası, 17 yıla yayılan değişikliklerle güvenlikçi ve otoriter özelliğinden büyük ölçüde arındırıldı. 

Anayasacılıktan vazgeçme 

2007-2017 çizgisindeki değişiklikler, TBMM’de sayısal çoğunluğu bulunan AKP’nin beklenti ve hedefleri doğrultusunda oldu. Kişisel iktidar arayışı, değişikliklerin itici gücü oldu. 

Usul olarak, temsili organ olan TBMM’de uzlaşma yerine, meşruşatırma aracı olarak sandık kullanıldı. 

Sonuçları ise, daha çok iktidar ve daha az özgürlük, daha çok fiili durum ve daha az hukuk, daha çok siyasal kriz ve daha az toplumsal barış oldu. 

Özetle; Türkiye, 2004 itibariyle anayasacılık yörüngesine girmişken; 2007’de başlayan ve 2017’de zirve yapan kurgu, Cumhuriyet ötesi ulusal kazanımları süpürdüğü gibi, demokratik bir anayasanın asgari standartlarını da kaldırdı. 

Göstermelik ve fiili 

Bu bağlamda, son 17 yılda derinleşen sorunlar ve Anayasa arasındaki ilişki, göstermelik metin ve fiili durum ile açıklanır: 

-Göstermelik; çünkü iktidarı dizginleyici düzenekler kaldırıldığı için Yasama-Yürütme-Yargı ayrılığı, biçimsel bir Anayasa sistematiğine indirgendi. 

-Fiili; çünkü Anayasa’da yazılı olmayan birçok fiili durum ve uygulama alanı yaratıldı: parti başkanlığı, yasama ittifakı ve kabine, Anayasa-dışı alanların sacayağı. 

Şu halde süreğenleşen siyasal ve toplumsal sorun ve bunalımlar, 2017 kurgusundan ve bu kurgu kaynaklı fiili uygulamaların alışkanlık haline getirilmesinden kaynaklanıyor. 

31 Mart ve 1 Mayıs 

Böyle bir ortamda TBMM başkanı üzerinden AKP ve MHP ikilisinin başlattığı Anayasa kampanyası ne anlama gelir? 

Bellek bobinini 14 yıl geriye saralım: 

2010 değişikliği, AKP- Cemaat (sonradan Fetö) ‘anayasal balayı’ dönemine rastlıyordu. 

2017 değişikliği ise, AKP-MHP ‘Anayasa baharı’ olarak nitelenebilir. 

Balayının, -251 yuttaşımızın ölümü dahil- nasıl bir “karakış” ile sonuçlandığı belleklerde. 

İlkbaharın, son altı yılda yarattığı bunalımlar sarmalı, dün 1 Mayıs’ta fiili durumları sürdürme kararlılığı ile meydanlara yansıdı. Özeti şu: 

-Adil yargılama gerekleri doğrultusunda ayrık olarak verilebilen yargı kararlarını –Gezi’den Taksim’e- uygulamayan bir yönetim. 

-Anayasa gereklerince değil, kanunsuz emirlerle amaç dışı, doğaya ve halka karşı kullanılan kolluk: Örnekler,  Akbelen’de jandarma, Taksim’de polis. Ekosisteme ve halka karşı şiddet araçları yoluyla kolluk kullanımında belirleyici olan, sınıfsal neden ve siyasal amaçlar. 

-TBMM, fiili koalisyon nedeniyle Anayasa’ya uygun yasa çıkaramıyor. 

31 Mart’ta yükselen demokrasi baharını gölgelemek için, İstanbul meydanlarında emekçilere sıkılan gaz, ‘sözde anayasa’ söylemini de süpürdü. Anayasal demokrasi umudunun yeşermesi dileğiyle…