Anayasal değil anayasalı devlet

Ayşegül Kars Kaynar - Dr., Siyaset Bilimci

Türkiye 1982 Anayasası ile yönetilmiyor; çünkü Türkiye herhangi bir anayasa ile yönetilmiyor. Mesele sadece anayasa hükümlerinin açıkça ihlal edilmesi ve uygulanmaması ya da AYM kararlarına uyulmaması değil; hiper-başkanlık rejiminde anayasaya üstünlük tanınmaması, saygınlığının alaşağı edilmesi. Bu durum, Türkiye’yi anayasal devlet olmaktan çıkardı ve anayasalı devlet olarak tescilledi.

Anayasal devletten anayasalı devlete yolculuğunda anayasa, üst bir norm ve bağlayıcı bir metin olmaktan çıkıp; toplumun yönetimindeki idari bir araç haline geldi. Böylece kamu hukukunu terk edip idare hukukunun alanına tenzil oldu.  

Günümüzde artık adalet Yargıtay, şehirler valilikler ve seçme ve seçilme hakkı ise YSK tarafından yönetiliyor. Anayasa ise, neyin hangi süreçle işlediğinin yazılı olduğu bir kullanım kılavuzu, medeni devletler topluluğuna onlardan eksik olmadığımızı gösteren bir reklam panosu, 21. yüzyılın gerekliliklerine göre hak ve özgürlükler terminolojisiyle renklendirilmiş bir vitrin olarak işlevselliğini koruyor. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un AKP’nin yeni anayasa teklifini anlatırken bir yandan hiper-başkanlık sistemini savunup öte yandan bol bol “demokrasi” ve “haklar” sözcüklerini kullanması ve yeni anayasanın “özgürlükçü bir anayasa” olacağını vaat etmesi tam da anayasalı devlete yakışır cinstendir. 

Türkiye 1982 Anayasası ile yönetilmiyor; çünkü mevcut anayasa 12 Eylül askerî cuntası denetiminde yazılarak Ekim 1982’de yürürlüğe giren anayasa değil. Ekim 1982’de kabul edilen metin, kâh zamanın ihtiyaçlarını kâh AB’nin taleplerini kâh siyasi iktidarın arzularını karşılamak için neredeyse 25 kez değiştirilerek tarih içinde evrildi. Bilhassa yasama, yürütme ve yargının yetki, görev ve seçilme usullerini düzenleyen hükümleri 1982’den günümüze büyük şekil değiştirdi. Ancak mevcut anayasa yine de bir darbe anayasasıdır. 2017’de olağanüstü hal koşulları altında ve askerî darbe girişiminin yarattığı siyasi ve toplumsal çalkantıda siyasi iktidarın yaptığı bir coup de main özelliğindedir.  

Hal böyleyken iktidar tarafından dile getirilen yeni anayasa talebinin arkasında, yine onun pratik ihtiyaçları olduğu yorumu ağır basıyor. Bunlardan biri, mevcut anayasaya göre Mayıs 2023 Genel Seçimleri’nde üçüncü kez cumhurbaşkanı adayı olamaması gerekirken yine de olan Erdoğan’ın 2028’de dördüncü kez adaylığının önünü açacak anayasal düzenlemeleri yapmak. Bir diğeri, iktidarın halka sunabileceği bir proje kalmamışken; bitmeyen, tükenmeyen bir konu olarak anayasayı tartıştırmak. 31 Mart Yerel Seçimleri sonrasında övünülecek bir AKP belediyesi ve belediyeciliği kalmamış, ekonomik sorunlar ve yoksulluk konusu ötelenmiş, Kürt sorunu hasır altı edilmiş, işçi sınıfı polis ve jandarmanın cop ve kalkanına havale edilmiş ve uzaya adam dahi gönderilmişken Erdoğan’ın nelere muktedir olduğunu halka hatırlatacak ve gündemi aylar boyunca meşgul edecek bir girişimdir yeni anayasa. 

Ancak yeni anayasa ve Erdoğan arasındaki ilişkinin, Erdoğan’ın şahsi iktidarının devamının pratik ihtiyaçlarına indirgenmemesi gerekir; bilhassa yeni anayasa yazma girişimlerinin ara ara 2007’den beri var olduğu, sadece iktidarının devamını hesap eden bir siyasi iktidarın yeni bir anayasa yapmadan, daha basit bir anayasa değişikliğiyle de yetinebileceği ve en son yeni anayasa yazma hamlesinin AKP’nin 31 Mart Yerel Seçimleri mağlubiyetinden değil, 14 Mayıs Genel Seçim zaferinin ardından başlamış olduğu hatırlanacak olursa. 

Anayasa bir semboldür. Tarihi Cumhuriyet öncesine giden, Cumhuriyet’e derinlik ve demokratik meşruiyet veren; halk egemenliğinin inşasında rol oynamış ana kurumlardan biridir. Benzer bir tarihsel işleve ne yürütme ne cumhurbaşkanı sahiptir. Sembolik değeri olan bu kurum (aynı parlamento gibi) ne kadar saygınlığını ve gücünü yitirirse yitirsin ve ne kadar gururu incinirse incinsin hâlâ Türkiye’de devlet geleneğinin olmazsa olmazlarındandır. 

Erdoğan’ın bedeninde devletin en yüksek kademesine çıkmış olan siyasal İslam için de anayasa özel bir sembolik değere sahiptir: Yeni bir anayasa yapabilmek, laikliği benimsemiş bir cumhuriyette bir güç gösterisidir. Aynı Ayasofya’da namaz kılmak gibi, Erdoğan (ve genel olarak siyasal İslam) için yeni anayasa saplantılı ve platonik bir aşkta bir arzu nesnesi olur. 

Anlaşılan o ki bu sefer siyasi iktidar yasak meyve ya da fethedilemeyen son kale olarak gördüğü anayasa konusunda son bir deneme yapıyor. Kelimenin gerçek anlamıyla bu son deneme olabilir; zira Erdoğan hem devletin hem AKP’nin kurumsal altyapısını çökertip, aile ve ahbap çavuş ilişkileri üzerine kişisel bir yönetim kurmuştur. Bu yönetim devredilemezdir. Erdoğan’dan sonra yaşamayacak olan bu yönetim aslında gözlerimizin önünde ölmekte ve Erdoğan bunu bilmektedir. İşte yeni anayasa, ölmekte olan AKP ve Erdoğan yönetiminin, kendilerini ölümsüz kılma çabasıdır. Bedenlerinin toprak olmaya yakın olduğunu hissettikleri şu anda kendilerini halk nezdinde göğe yükseltecek Hacer-i Muallak olacaktır yeni anayas