Gerçi "özel tim" mensubu kimi polislerin tabanca kabzalarında, bir siyasi partinin sembolü olarak bilinen işareti görmüştük. On yıldan daha uzun....

Gerçi "özel tim" mensubu kimi polislerin tabanca kabzalarında, bir siyasi partinin sembolü olarak bilinen işareti görmüştük. On yıldan daha uzun bir süre önceydi. Yani, bazı kamu görevlileri, "kamusal alan"da "siyasi simge" taşıdı ve bundan dolayı bu ülkede hiçbir şey olmadı. Bu ülkede, kamu görevlilerinin, siyasi eğilimleri ile ikbal gördüğünü, ya da tersinden kıyıma uğradığı, zaten olağan, hatta olması gereken bir durumdu. Zaten, yurttaşını varlığı için sürekli potansiyel tehlike gören, bu gerilimi canlı tutarak kendini sürdürebilen bir devlet geleneğinde; memurunu da aynı refleksin biçimlendirmesi, sürpriz değildi.

Daha önce belki çok daha ağır tutukluluk koşullarını tatmış Türkeş'in, 12 Eylül yargılamalarında, "fikrimiz iktidarda, biz hapisteyiz" diye bilinen o "veciz" ifadesi, gerçekten bir savunma taktiği miydi? Yoksa devleti adına ve devleti için davranmayı "siyasi düstur" edinmiş bir politikacı, üstelik ilk defa da maruz kalmadığı bir muameleye bu ilk sitemiyle, devlet ve görevlisi ilişkisinde, artık yaşanmaması gereken bir anomaliye mi işaret ediyordu? Hangisi ve ne olursa olsun, ironik olan, mizah duygusundan alabildiğine yoksun bir siyaset tarzında, belki de ancak böyle izah edilebiliyordu. Aynı zamanda!

Bu sözlerden aşağı yukarı bir on yıl sonra, 9o'lı yıllarda Türkiye, pop milliyetçiliğin en yaygın ve doğrusu kendisini de en iyi özetleyen graf-fiti'sini tanımakla kalmadı, daha önemlisi, aynı milliyetçiliğin ideolojik olarak kendisini yeniden üretecek en "sıkı" argümanıyla da karşılaştı. "Argümanı" demek, küçümsemek olur. Pratiğini gördü. Üstelik milliyetçilik, bu ve benzeri pop yüzüyle, 70'li yıllardan farklı olarak "bir" partinin siyasi tekelinden de kurtularak, sokağın malı oldu. Her yerde birbirimize, bunun türevlerini layık gördük: "Ya Sev Ya Terk Et"!

İlerleyen yıllarda, memnun mesut aile babasının her Pazar sevimli oğluyla yıkadığı arabasının arka camına yapıştırdığı bu "sitıkır"ın, o kadar da masum olmadığını, hem de çabuk öğrendik. Dönemin Başbakanının devlet için kurşun atan "şerefli"si, vatanını kimin sevdiğine karar veriyor, doğal sonucu, sevmeyenin, vatanı terk etmesini de, önce tekdir ediyordu. Sonrası mı? Çoluk çocuğa havale edilecek kadar sıradan bir iş oldu terke zorlamak. En sonrasını, 18 Ocak 2007 günü gördük, işte.

Mahallemizin güzel ağbisi Hırant'ı öldürdüğünü mahkemede de kabul eden O. S ve diğer sanıkları bir araya getiren en önemli hissiyat, arabaların arka camında gördüğümüz o "basit" çıkartmadaki tehdidi sahiplenmeleridir.

Ama yine de bu ülkeye hakaret etmenin daha "ince", daha nüktedan bir yolu bulunabilirdi. "Ya sev ya terk et" ezberiyle tornadan geçirilmiş gençleri cezaevinden getiren devletin arabasında, "Arabada Bebek Var" çıkartmasıyla da aşağı-layabilirlerdi bizi. Rakel'in "bir bebekten bile..." diye başlayan sözlerinin arkasından, çok acımasızca olurdu belki, "Arabada Bebek Var" diye bir yazıyı cezaevi minibüsünde okumak. Hiç olmazsa "zekice" olurdu. Arabadaki çocuklara bakınca, eh yani, yalan da olmazdı.

İşte "fikri iktidarda olanların hapiste olmalarına" dönüp baktığımda, o sitemi şimdi, ne yalan söyleyeyim, daha bir çocukça buluyorum. Safça değil tabii ama daha bir, çocukluk hatırası gibi.

Peki, yargı sürecinde kaybolan kimi tutanaklar ve anlaşılan ilerleyen oturumlarda daha bir ayyuka çıkacağının ipuçlarını veren "aksaklıklara" ilişkin endişelerimizi bir kenara bırakın. "Ya sev ya terk et" rahle-i tedrisatından geçmiş katil zanlısı para-militer "çocuklar"ı yargılanmaya getiren devletin aracında aynı logo varsa, o yargılamadan adalet istemek, ve bunu daha çok bağırmak, yani bu "çocukluk" şimdi daha çok gerekli değil mi?

Bazı çocuklar, okey masasından kalkıp, bazıları terli formasını üstünden çıkarıp kafasına beyaz bir bere geçirip, ellerine verilen silahla cinayet işliyor. Bazı çocuklara da bu ülkede adalet istemek düşüyor.

Bazı çocuklar sokağı toza dumana katarak geçen "ya sev ya terk et" minibüsünü seyrediyor, ama başka bir "siyasi simge" için mahalleyi birbirine katıyor. Bunların hangisi çocuk, hangisi çocukça, bazı çocukların da aklı karışıyor.

Bu çocukların ülkesinde devletin, ense köküne bir kurşun sıkılarak öldürülen yurttaşına, cinayetin azmettiriciyle yaptığı telefon görüşmesinde "gebermiş" diyen polisi, nerdeyse terfi ediyor. Bazı çocuklar ellerine verilen Hükümet Etme oyuncağına dalmış, gözleri başka bir şeyi görmüyor.

Bu çocukların ülkesinde bir tek devlete "baba" olmak, "büyük" olmak düşüyor. Hem de ne büyük!