Aramızda kalmasın

Av. Mustafa KARADAĞ*

Yargıtay 3. Ceza Dairesinin AYM’nin dokuz üyesi hakkında suç duyurusunda bulunmasının ve Yargıtay Başkanlığının 3. Ceza Dairesine sahip çıkan, AYM’yi yeren açıklamasının ardından Yargıtay Başsavcılığı AYM üyeleri hakkında soruşturma başlattı. Görevlendirilen savcının kim olduğunu bilmiyoruz, ama varacağı kanaat ne olursa olsun eleştirilerin odağında olacağını biliyoruz. Eğer iktidarın isteği dışında bir karar verirse başına gelecekleri ise gerçekten bilmiyoruz.

Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 16/1 maddesinde;  “Başkan ve üyelerin görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri iddia edilen suçları, kişisel suçları ve disiplin eylemleri için soruşturma açılması Genel Kurulun kararına bağlıdır. Ancak, ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde, soruşturma genel hükümlere göre yürütülür.” düzenlemesi yer alıyor.

AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulmasına sebep olan davranış, bireysel başvuru ile ilgili olarak verdiği bir karar olduğuna göre atılı suçun “ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinden” olmadığı muhakkak. Kişisel suç olmadığı da açık. O zaman suç duyurusuna konu olan eylemin bir görev suçu olduğu düşünülüyor. AYM üyelerinin görevlerinden doğan suçlarının soruşturulması AYM Genel Kurulunun kararına bağlı olduğuna göre Yargıtay Başsavcılığı hangi yetkiyle ya da hakla soruşturma başlatıyor, savcı görevlendiriyor? Bu sorunun cevabı, İstanbul 13. ACM’nin, AYM’nin hak ihlali kararının gereğini yerine getirmeyip sorunu Yargıtay 3. Ceza Dairesine havale etmesi ve 3. Ceza Dairesinin de akla zarar bir karar ile AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasında aranmalı. Hemen ardından Yargıtay Başkanlığının açıklaması da cabası.

AYM kararlarının, yasama, yürütme ve yargı organları için bağlayıcı olduğu konusunda aklı selim hukukçular arasında bir tartışma söz konusu değil.

Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun “Adli soruşturma ve kovuşturma” başlıklı 17/1 maddesinde, “Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlar” istisna tutularak, AYM Başkan ve üyelerinin görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri iddia edilen suçları ve kişisel suçları nedeniyle koruma tedbirlerine ancak bu madde hükümlerine göre karar verilebileceği düzenlenmiş. 2. fıkrada ise “Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü hâllerinde soruşturma genel hükümlere göre yürütülür. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır.” hükmü yer almaktadır.

Hülasa, AYM Başkan ve üyelerinin ağır cezalık suçüstü halleri hariç görevden kaynaklanan ya da kişisel suçlarından soruşturulup yargılanmaları AYM Genel Kurulunun kararına bağlı. Yani Yargıtay 3. Ceza Dairesinin (çok istekliyse) suç duyurusunu AYM Başkanlığına yapması gerekiyor(du). Bu durumda Yargıtay Başsavcılığının AYM Başkan ve üyeleri hakkında soruşturma açması bir nevi durumdan vazife çıkarmak olarak değerlendirilebilir. Bu değerlendirme de tamı tamına eski TSK İç Hizmet Kanununun 35. maddesinden alınan feyze tekabül eder. Başka bir deyişle şimdiye kadar olanlara, densizlik, cahillik, aklıevvellik gibi yakıştırmalar yaparak ‘kriz’ hafifletilmeye (bence hiçbir zaman hafife alınamaz) çalışılsa da açılan soruşturma gerçekten bir darbe olarak nitelendirilebilir.

Yargıtay Başsavcısına bir sır vermek isterim, savcıların yetki ve görevleri hazırlayacakları iddianameyi sunacakları mahkemeye göre belirlenir. AYM Teşkilat Kanunun 17/4. maddesine göre Yargıtay Başsavcılığının AYM Başkan ve üyeleri hakkında iddianame düzenleme yetkileri yok. Aramızda kalmasın. 

*Yargıçlar Sendikası Eski Başkanı