Cem Yılmaz’ın Arif’inin “libidosuz” diye tanımladığı o dünyada da çözümler yine paraya bakıyordu, bugün olduğu gibi. İyi insanlar sadece filmlerde mi vardı?

Arif v 216: İyilik ve Libido

“Arif v 216” bir zaman yolculuğu filmi, nostaljik bir film ve elbette bir komedi. “Arog” ve “Gora”nın başkahramanı Arif (Cem Yılmaz), “halı, kilim, travel” şirketiyle yolunu bulmaktayken, robot 216 (Ozan Güven), bir uzay aracıyla çıkagelir. Robot 216, 1960’ların Türk filmlerindeki karakterler gibi aşık olmak, sevmek sevilmek istemektedir. Arif bir anda kendisini 216 ile birlikte 1969’da bulur. İçinde bulundukları çevre tam da bir Türk filmi atmosferidir. Yoksul ama iyi insanlar kör genç kız Pembeşeker’in (Seda Bakan), ameliyatı için para biriktirmeye çalışmaktadır. Robot 216, Pembeşeker’e aşık olur. Bir oyuncakçı (Zafer Algöz), 216’nın seri üretimine geçmek ister; sonra hisselerini Almanlara satar. Dünya, 2017’de, 216’nın “Almanlaşması” sonucunda felakete sürüklenir (Orhan Pamuk’un Kara Kitabı’nda olduğu gibi Boğaz’ın suları çekilir). Arif 1969’a geri dönüp, 216’nin kötü ellere düşmesini engellemeye çalışır. Ve olaylar gelişir. Adıyla, “Batman v Superman”e gönderme yapan “Arif v 216” türler arasında gezinirken, Türk popüler tarihi içinde de yolculuğa çıkıyor. Filmin, sağlıklı bir tepkisi var günümüze. “Yetti ulan sizin kötülüğünüzden” diyor sanki, günümüzün Türk Sanat Sineması’na. Aslında sadece Türk Sanat Sineması’na da değil belki, Haneke’ler, Lanthimos’lar, Zvyagintsev’lere de. Kötülüğü deşen sinemacılar, kötülüğün bertaraf edilmesine hizmet ettiklerini düşünüyor olsa gerekler. Ama korkarım, kötülüğü mutlaklaştırarak seyircilerini daha da çaresiz hissetiriyorlar. Bana öyle geliyor.

Cem Yılmaz’ın Arif’inin “libidosuz” diye tanımladığı o dünyada da çözümler yine paraya bakıyordu, bugün olduğu gibi. İyi insanlar sadece filmlerde mi vardı tartışılır olsa da, libido sadece 60’ların Türk filmlerinde yoktu. 1970 sonlarının Türk sinemasında ise libido dışında bir şey bulmak zordu. Libido gelince mertlik bozuldu, iyi insanlar libidolarına atlayıp gittiler. Çare duygu sömürüsüyle salonları dolduran eski Türk filmlerine geri dönmek değil. O, filmlerin yapımcıları masum olmasalar da, o iyiliğe inanan seyircilerin masumiyetlerinde hoş bir şey vardı. İyi insan olmaya inanmakta her halükarda yarar var. Dünya kötülerle dolu olsa da, yaşamak için, insan kalmak için başka çare yok. Münir Özkul ve Aydın Boysan, çelebiliğin, cömertliğin, iyiliğin mümkün olduğunu gösteren insanlardı. Onlar gibi isimlerin benzerleri çağımızdan çıkmayacak gibi. Başımız sağolsun.

Neyse filme dönelim. Arif v 216’nın yaklaşık ilk 1 saati, çok komik. Yılmaz, komikliğinin zirvesinde, espriler şahane ve her şey çok hızlı akıp gidiyor. Filmin sonrası ağırlaşıyor bir miktar. Espriler azalıyor, entrika, macera şu, bu artıyor. Fakat yine de çok başarılı bir Zeki Müren (Çağlar Çorumlu) taklidi filmi kurtarıyor.

Doğrusu, “Arif v 216”nın da libidosunun çok güçlü olduğunu söyleyemeyeceğiz. En fazla 2 robotu elele sahilde koşarken görüyoruz; eski Türk filmlerinde bile ondan fazlası vardı.

Cem Yılmaz filmlerinin yüksek prodüksiyon standartları Arif v 216’da da var. Hatta galiba en başarılı prodüksiyon tasarımı bu filmde. Bunun bedeli bir miktar reklama maruz kalmak oluyor ama katlanıyoruz artık. Filmin sonunda Arif’in tiradında dediği gibi... eeee, şey, ne demişti Arif hakikaten yahu?