Ne kadar ödersek ödeyelim bütün bu paketler için, yine de borçlu kalırız işte içindekiler nedeniyle birilerine. Kendimize armağan ettiğimiz bu şeyleri bizim için bir yerde, bir tarihte hazır etmişlere

Bazı günler elden geldiğince, günün programı el verdiğince geç çıkıyorum evden. Öğleden sonraya bırakıyorum evden çıkışlarımı. Nasılsa akşama daha çok vardır. Yetiştiririm işleri bir kez çıktım mı, çıkarsam dışarı.

Ve nasılsa evde de yapacak çok şey vardır zaten. Yapılabilecek.

Hatta aslında iyidir de elden geldiğince geç çıkmak evden. Eğer ille de mecbur değilsek yani çıkmaya. Sokaklar, caddeler, dışarıdakiler beslese de bir yandan bizi, bir yandan da dikkatimizi dağıtır çünkü. Cezbeder önce ve yorar sonra. Cezbolmanın sonu bu modern hayatta, bu şehirdeki hayatta, hüsran, yine hüsran, o kadar olmasa bile yorgunluktur çoğunca çünkü. Bazen taş basıp yüreğine, yaksa da içini hafif hafif, günlük özlemi deniz kıyısının, şehrin evinin penceresinden görünenden farklı siluetlerinin özlemi, evde kalacaksın işte bu yüzden. Koruyacaksın kendini hüsrandan. En iyimser bakışla bile cazibenin yorgunluğundan. Bazı günler.

ÇALARDI KAPI AKŞAM VAKTİ
Ama benim bazı günler evden geç çıkmamın nedeni cezbolma korkusu değildir. Cezbedil-me korkusu değil. Dikkatimi ille de bir konuya toplamak zorunda da değilimdir o gün aslında. Ama beklediğim bir şey vardır. O yüzden geç çıkarım evden. Beklediğim şey, armağan gelmezse de o saate kadar, mecburen çıkarım artık dışarı o zaman. Mecbursam. Ya da iş olsun diye.

Öyle akşamlarda apartmana bir heyecanla girerim. Gözlerim bir armağan paketini önce apartmanın girişinde arar. Olmazsa orada benim için bir paket, asansöre biner kendi katıma çıkarım. Daire kapısında ararım bu kez bir umutla paketi, paketimi.

Gelmemişse o gün, o gün de, beklerim yine de bir umut, bir vesile ile, bir fatura mesela, kapımı çalmasını apartman görevlisinin. Çalar da kapı. "Belki de fatura değildir getirdiği, belki de o teslim almıştır paketi postacıdan" diye koşarım kapıya.

Bazı günler ise erkenden çıkmışımdır evden. Öyle günlerde ben evde değilken postacının kapımı ısrarla çaldığını tahayyül ederim. Sonra kapı açılmayınca bir ilmühaber bırakıp kapıma, gittiğini. Ona bile razıyım, o ilmühabere işte. Ertesi gün koşar postaneden alırım paketimi nasılsa. Armağan paketimi. Ama bazen de postacıyı, paketi kapımın önüne bırakırken tahayyül ederim. O zaman işte başlar komplo teorileri. Paranoyalar: Bir el kaldırıp alıyor paketi yerden ve çekip gidiyor. Paketimle. Benim paketimle. Bana gelen armağanla. Hemen suçlarım o zaman kendimi, azarlarım içimden. Kızarım bu kuşkuculuğum nedeniyle kendime.

Ama o kadar da uzar ki bazen paketin gelmesi, armağanımı almam. Ne kadar kızsam da kendime, kuşkulanırım işte bazen.

Beklerken kendime armağan ettiklerimi.

Bir gün bana da armağan olması için, olur diye bir gün hazır edilmiş, birilerinin hazır ettiği armağanlar içinden kendime armağan ettiklerimi beklerken.

Her ne kadar mayınlı sınırlarda gezinse de kredi kartım neredeyse her daim ya da sık sık, yetiyor işte bazen yine de "amazon"dan ısmarlamaya kendime bir şeyler. Kendime ısmarlamaya. Kendime armağan vermeye. Her biri insanlığa armağan armağanlardan kendime birkaç şey seçmeye. Kitap. CD.

Bir kere tıklıyorum bir cesaret "satın alma" butonuna ve ondan sonra gün be gün takip etmeye başlıyorum internet'te hazırlanışını, paketlenişini armağanlarımın. Bana armağan edilen şeylerin.

Yola çıktı mı paket, bana haber verildi mi bir "mail" ile yola çıktığı paketin, paketimin, bu sefer de günümün, günlerimin zamansal ve ruhsal akışı değişiyor.

İşte şimdi de iki haftadır iki paket bekliyorum Alman "amazon"undan. Yola çıktılar art arda. Birinde Thomas Bernhard'ın konuşmalarının kayıtlı olduğu iki CD, yine Thomas Bernhard'ın "Der Stimmenimitator (Ses Taklitçisi)" adlı kitabı ve Neil Young'un "Living With War" adlı albümü. Diğerinde "Thomas Bernhard und Seine Lebensmenschen (Thomas Bernhard ve Hayat Arkadaşları)" adlı bir kitap, Walter Benjamin'in "Angelus Novus" adlı kitabı ve Paul Klee'nin melek resimlerine ilişkin bir kitap.

ÖDESEK DE PARASINI BORÇLUYUZ
Bana bunlar armağan oldu bu ay da işte insanlık kültüründen yani.

Parasını ödedim tabii bütün bu aldıklarımın. Kredi kartımdan çekildi. Bütçem sarsıldı. Sarsılmış olabilir. Ama hoş gelir bu sarsıntılar. Hoş geldiler. Paketler açılınca doğrultur beni içinden çıkanlar yine bütün bu gündelik maişet derdinin ortasında nasıl olsa.

Böyle doğrulttuğu için işte insanı her derdin, her sıkıntının ortasında kitaplar, müzikler, ne kadar ödeseniz de parasını gelen paketlerin içindekilerin, borçlu kalırsınız onları size farklı yerlerinden dünyanın, farklı dönemlerinden tarihin gönderenlere. Onları sizin için nicedir hazır edenlere. Hazır etmiş olanlara. Yazarlara, müzisyenlere, ressamlara. Size onları armağan edenlere.

Çünkü kültür ürünleri son kertede armağandır hepimize.

Heyecanım, sabırsızlığım benim de, bu yüzden işte beklerken yine paketler. Paketlerimi.

Heyecanım armağanlar alacak oluşumdan yine.