İstanbul’un tam göbeği kabul edilen Taksim Meydanı’nda PTT binasının hizasında 16 Temmuz 2010 Cuma akşamı dev gibi bir adam elinde kendisinden...

İstanbul’un tam göbeği kabul edilen Taksim Meydanı’nda PTT binasının hizasında 16 Temmuz 2010 Cuma akşamı dev gibi bir adam elinde kendisinden büyük bir pano taşıyor. Arkasından bakınca ön yüzünde ne yazılı olduğunu göremiyorsunuz.
Sonra sizden yana dönüyor, okuyorsunuz:
“İdam cezası geri gelsin!”
Daha büyük puntolarla yazılmış ikinci satırda şu dilek yer alıyor:
“Apo asılsın!”
Taşıyanın tipine bakınca ücret karşılığı bu işi yapan biri izlenimi veriyor. Ama değil bir siyasi partinin genel başkanı!
Siyasi alanda fikir mücadelesi yapıyor!
Beyaz eşya taşırcasına güçlükle zapt edilen devasa panoyu okuyanlara ilerdeki imza masasını gösteriyor. Davet ediyor. Israr ediyor:
-Gelin imzalayın!
Onunla aynı fikirde olmayanlara ulu orta soruyor:
-Neden değilsin?!!
Sonra arkalarından bağırıyor:
-Amerikan uşaklarına hayır!
Doğrudan doktor kontrolü altına alınması gereken bir durum…
Ne yazık ki Türkiye için bu tip siyasi portreler “olağan” kabul ediliyor. Çünkü ülkedeki siyaset sahnesi akıl hastanesini andırıyor.
İçiniz kararıyor, Taksim’den uzaklaşıyorsunuz.
CEM MANSUR ŞİFASI
Ruh sağlığına en iyi gelebilecek şey müzikten başka ne olabilir?
Taksim’den Harbiye’ye kadar yaya olarak ilerlemek için 10 dakika yetiyor. Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda patırtısız gürültüsüz organizasyonu yapılmış olağanüstü bir etkinlik var:
-Türkiye-Ermenistan Gençlik Senfoni Orkestrası çalıyor!
Müzikle dünyanın değiştirileceğine inanan klasik müziğin şövalyesi orkestra şefi Cem Mansur Ermeni meslektaşı Nvart Andreassian ile birlikte Türk ve Ermeni gençlerinden oluşan büyük orkestrayı yönetiyorlar.
Cem Mansur’un müzikle yapılabilecek iyi işler konusundaki inadını yakından biliyorum. 2004 yılıydı, Cem Mansur başında bulunduğu Akbank Oda Orkestrası ile Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde son derece başarılı bir konser vermişti.
Ruh sağlığı ile müzik arasındaki sıkı bağlar bu coğrafyada yüz yıllar önce kurulmuştu. Selçuklu Sultanı I. İzzettin Keykavus Sivas’ta kendi adına yaptırdığı şifahanede hastalar müzikle tedavi edildiğinde tarih 1217’yi gösteriyordu.
O zamanlar ruh sağlığına iyi gelen müzik şimdi de aynı şifayı neden sağlamasın ki?
Ermeni ve Türk gençlerinden oluşan senfoni orkestrası varlığı bile iki ülkenin sağlıklı yanlarını göstermesi bakımından başlı başına bir kazanımdı.
Çünkü tarihin derinliklerini bırakın daha dün bu ülkede sadece Ermeni olduğu için Hrant Dink öldürüldü. Cem Mansur konserin başında olanca zarafetiyle, bu olgunun altına çizmeden geçemedi:
-Bu ülke de 19 Ocak 2007’de ‘artık bu da oldu’ denilecek şeyler yaşadık!
Dinleyici koltuklarının en önünde oturan Hrant’ın eşi Rakel Dink, dev barış orkestrasını canı gönülden alkışlarken, “bir bebekten katil yaratan sistemin” çağdışı uğraşlarının nasıl boşa çıkartılacağını da gösteriyordu.
TÜRK- ERMENİ ORKESTRASI
Politik alanda hep kanlı tarih sayfalarıyla bir araya gelen-getirilen Türkiye ve Ermenistan ilk kez ortak büyük gençlik orkestrası ile anılıyorlar.
Az şey mi?
Gençler yarınımızsa, bu orkestranın konserleri iki ülkenin geleceği üzerine serpilen gül yaprakları olacaktır.
Türkiye -Ermenistan Gençlik Senfoni Orkestrası ilk konserini 15 Temmuz’da Büyükada Meydanı’nda verdi. Ertesi gün de CRR’de geniş programla sahneye çıktı. Yakında Erivan’da da dinleyicilerin karşısına çıkacaklar. Orkestra Cem Mansur yönetiminde Ludwig van Beethoven’in Egmont Uvertürü Op. 84 ile konserine başladı. Ulvi Cemal Erkin’in Keman Konçertosu’nda Çukurova Üniversitesi Konservatuarı öğrencisi solist 1992’li Hande Küden’e eşlik etti.
İkinci bölümde ise kadın Ermeni şef Nvart Andrassian orkestranın başına geçti. İstanbul doğumlu olan Ermeni şef ilk kez Türkiye’de bir orkestra yönetiyordu. Ermenistan’ın solisti ise 1991 Erivan doğumlu Hrayr Karapetyan’dı. Genç keman virtüözü performansı ile dinleyicileri büyüledi. Şef Andrassian İstanbul’u George Bizet ile selamladı.
Taksim’de yeni düşmanlık tohumları için çaba harcayanlar “asalım-asalım” diye bağırırlarken, Harbiye’den dostluk buketleri yükseliyordu.
Gençlik orkestrası bize tarihin utanç sayfalarından nasıl sıyrılabileceğimizi de gösterdi:
-Asmayalım, dostlukları müzikle besleyelim!