Türkiye olağanüstü güzellikleriyle, felaketistan özellikleri arasında gayet uyumlu geçişlerine sahip bir ülkedir.

Geçiş özelliği, en fazla öne çıkan unsur olarak dikkat çeker. Mesela demokrasi konusu çok önemlidir. Ülke sık sık “demokrasiye” geçirilir. Bu cümleye “Ülkede” diye başlamak da yanlış olmayabilir!

Eskiden “demokrasiye geçirme” askerlerce yapılırdı. Elbette bunun bir ön hazırlığı olurdu. Önce darbe, sonra ara rejim ve nihayetinde de demokrasiye geçirme, 10’ar yıllık aralıklarla düzenli biçimde uygulanırdı.

Artık askerler bu işlerle uğraşmıyorlar.

Siyasi meseleleri hale yola “koyma” işlerini sivillere devrettiler.

Sivilleri de takdir etmek gerekiyor.

Çünkü “demokrasiye geçirme” konusunda askerlerden kat be kat başarılı oldular.

Askerlerin yapacakları işler için önceden taahhüt ettikleri süreleri olurdu. Bir yıl, iki yıl, üç yıl gibi zaman dilimlerinde “tencereyi temizleme” adı altında; solcuları, sosyalistleri, komünistleri, Kürtleri, işçileri, emekçileri, öğrencileri, sanatçıları, yazarları, çizerleri, oyuncuları toplayıp hapse atarlardı.

Askerler kendi içlerinde de “temizlik” yapmayı ihmal etmezlerdi. Orduda “bünyeye uygun” olmayanlara, hapishaneler üzerinden “teskere” verirlerdi.

Ama bu dönemlerin mutlaka bir sonu olurdu. Seçimler yapılıp da sağcı partiler iktidara gelince generaller ve amiraller emekli olurlar, genç subaylar da kışlalarına dönerlerdi.

Sivillerin maşallahı var.

Seçimle geliyorlar, iktidarı seviyorlar ve gitmek istemiyorlar. Bunun için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar.

Askerleri bir ila üç yıl içinde yaptıklarını siviller gündelik hayatın içine katıp uzun yıllara yayıyorlar.

Askerlerden farkları var tabii… Birinciler demokrasiden hiç hazzetmiyorlardı, siviller ise demokrasiyi çok sevip sadece muhalefetten nefret ediyorlar!

İcraatları için eleştiri istemiyorlar, daha ziyade alkışı tercih ediyorlar.

Siviller demokrasi koşulları içinde gelip, iktidar sürelerine bağlı olarak özgürlüklerin zararları üzerine uzmanlaşıyorlar!

Askerler Kuran’dan ayetler okuyarak laiklik mücadelesi veriyorlardı. Siviller ise laikliği bir nevi “dinsizlik” kabul edip muhafazakâr değerleri öne çıkarıyorlar:

“Rabbena hep bana!”

Askerler sadece iktidar yıllarında demokrasiye ara verirler, bunu da saklamazlardı. Siviller çok farklı yollardan ilerleyerek demokrasi içinde, özgürlüğün her türlü ifade biçimini yok etme başarısını gösteriyorlar.

Sivillerin iktidar dönemlerinde seçimler yapılıyor, milletvekilleri ve belediye başkanları seçiliyor, parlamento çalışıyor, milletvekilleri maaş ve ödeneklerini alıyorlar, beğenilmeyenler hapse atılıyor. Sadece küçük bir eksiklik var:

“Demokrasi yok!”

Bazıları itiraz ediyorlar, “demokrasi yoktur” diyenlerin “hain” olabileceğini söylüyorlar. Rejim konusunda ortak bir kabul de söz konusu:

“Askeri değil, asgari demokrasi!”