Nasıl bir taktikse bu; yarayı yarayla kanatıyorlar.
Suruç’la Diyarbakır’ı, Ankara’yla Suruç’u, Tahir Elçi’yle Can Dündar ve Erdem Gül’ü unutturuyorlar.
• • •
1500 yılı… Dört Ayaklı Minare, Akkoyunlu Hükümdarı Kasım Han tarafından diktiriliyor. Dört ayağı, dört mezhebi simgeliyor. Ayakları arasından yedi kez geçenin her dileğinin yerine geldiğine inanılıyor. Bulunduğu yer, bir zamanlar inançlar ve dillerin hoşgörü içinde yaşadığı ‘Gâvur mahallesi’ ismiyle kitaplara bile konu oluyor.
• • •
Tek millet
Tek din
Tek bayrak
Tek adam
Tek zillet
Tek illet
Tek kurşun…
• • •
Tarihe, barışa, hayata sıkıyorlar…
Minarenin ayakları delik deşik! Yaşam ironik bir dille arka arkaya tokatlar atıyor.
4 ayaklı minarenin aldığı yaralar, hayatın, birlikte yaşamın ve ortaklığın ‘çattt’ diye orta yerinden kırılmış olduğunun saf bir özeti gibi.
• • •
Vurulan ayaklar arasında, vurulan ‘Elçi’ yatıyor.
Beyaz bere, JİTEM, Toros, Ranger, Esadullah Timi, Türk’ün gücü… Sanki film bitti de jenerik akıyor. Kalabalık dağılırken, genç bir kızın allak bullak olmuş yüzü seçiliyor. Tahir Elçi’nin kızı… En çok da bu dokunuyor.
“Babo ez bımrım!”
“Baba ben öleyim…”
• • •
13 yılda açılan, kapanması zor bıçak yaraları.
Derin bir kırık yarattılar şimdi! İlk kez “Yüzde elliyi evde zor tutuyorum” dediği gündü; ikiye ayrıldı hayatlar.
Sonra; öldürülen bir çocuğun annesini meydanda yuhalattılar…
Sonra; Suruç’ta oyuncaklarla alay ettiler.
Sonra; Ankara’da, Adli Tıp önünde, biz parçalanan cenazelerden her şeye rağmen bir ülke yaratmaya çalışırken milli maç bitiminde kornalar çalarak, coşkuyla geçtiler.
• • •
13 yılın kirli deminde…
Acıların, kederlerin, mutlulukların ortadan ikiye bölündüğü, ortaklaşmanın zor olduğu bir harita çıkardılar. Şimdi büyük bir olay yeri gibi duruyor ülke.
• • •
Tahir Elçi, Cumartesi Anneleri’nin, Roboski ailelerinin, JİTEM mağdurlarının yakınıdır. Derdini dünyaya haykırmak için İngilizce öğrenmiştir. Mesleğini hakkıyla yapan her gazetecinin abisidir.
Yerde yatan o değildir, adalet, vicdan, hukuktur.
Yani bir ülkenin yarısıdır, yani bir ülkenin yarasıdır!
• • •
Milyonlar yanıyor.
Milyonlar haince gülüyor.
Tabutu on binlerin elinde akarken on binler ‘oh olsun’ diyor.
Tahir Elçi’nin ölümünün hemen ardından… Polis doğru söylüyor, aslında kendi açısından olması gerekeni yapıyor… “Bunlar bizim gazetecilerimiz değil!”
• • •
Görünen köy kılavuz istemiyor.
‘Kontrollü kaos’ yerini ‘sürekli istikrara’ bırakıyor.
Ülkede sıradan bir gün; Diyarbakır’da cenaze uğurlanıyor, İstanbul’da tutuklu gazeteciler için eylem yapılıyor.
• • •
13 yılda açılan kapanması zor bıçak izleri. Yerlerine yenileri açılıyor.
Bir sembol gerçeğin ta kendisini gösteriyor. Hoşgörü, empati, birlikte yaşam ve ortak duygulardan oluşan tarih, zedelenip ülkenin başına yıkılmak üzere!
• • •
Bardağın taşmasına bir damla var!
Kırdıkları, ayırdıkları, ayrıştırdıkları, kavgalı, uzlaşmaz ruh halleri fiiliyat da çatışmak üzere. Fay hattı yırtıldı, yırtılıyor. Uzaktan değil artık, çok yakından Suriye benzeri yıkıntılar seçiliyor.
Görüntüler; tek illet, tek zillet, tek kurşun mesafesinde!
• • •
4 ayaklı minare…
Ayakları arasından yedi kez geçenin her dileği yerine geliyor.
Barış, eşitlik, demokrasi, kardeşlik ve özgür bir yaşam.
Çöküyor… Ülke altında kalmadan geçmek lazım!
Yoksa; “Baba yerine ben öleyim” ya da “Babo ez bımrım!” diye yakılan ağıtların çetelesini tutmak bile mümkün olmayacak!