İşçi Partisi’nden 9 ve Muhafazakarlardan 3 milletvekilinin ayrılmasıyla ‘Bağımsızlar Grubu’ 12 sandalyeye ulaştı. Günlerdir İngiltere siyasetinin bir numaralı siyasi sohbet maddesi bu oldu. Siyasi sohbet malzemesi diyorum çünkü bu ayrılıkların ve grubun siyaseten pek bir karşılığı yok. Meraklısı için bu anlamsızlığın bir kaç nedeni var. Öncelikle bu oluşumun tepkiselliğinin iki ekseni var: İşçi Partisi’nden kopanlar […]

İşçi Partisi’nden 9 ve Muhafazakarlardan 3 milletvekilinin ayrılmasıyla ‘Bağımsızlar Grubu’ 12 sandalyeye ulaştı. Günlerdir İngiltere siyasetinin bir numaralı siyasi sohbet maddesi bu oldu. Siyasi sohbet malzemesi diyorum çünkü bu ayrılıkların ve grubun siyaseten pek bir karşılığı yok. Meraklısı için bu anlamsızlığın bir kaç nedeni var.

Öncelikle bu oluşumun tepkiselliğinin iki ekseni var: İşçi Partisi’nden kopanlar partinin sola kaydığı ve çok sesliliği engellediği yönünde bir eleştiri dile getiriyorlar.

Parti’nin sola kaydığı muhakkak ama zaten içinde bulunduğumuz ortamda siyasi ve ekonomik olarak sola kaymak mecburi. Yoksulluk, kemer sıkma politikaları, artan eşitsizlikler bunu gerektiriyor ve iktidar olma hedefi olan herkes bunu görmek zorunda. Yani bu söylemle ayrılanların prim yapması pek mümkün değil.

Çok sesliliği engellediği meselesi büyük oranda İşçi Partisi içinde güçlü bir tabana hitap eden ve aktif olan Momentum grubu ve partinin solda durmasını isteyen grup. Yukarıda belirttiğim nedenle bu argüman da zayıf. Ayrıca siyaseti takip edenler bu aktif grubun İşçi Partisi üye sayısının ve oylarının artmasında ne kadar önemli bir rol aldığını görecektir.

Bunun yanında siyaseti uzun süredir takip edenler Blair döneminde de parti içindeki sol kanadın benzer eleştirileri olduğunu da hatırlayacaktır. Yani bu partide böyle şeyler oluyor. En nihayetinde koalisyonlardan ibaret bir kitle partisinden bahsediyoruz.

Bu grubun başarısızlığa mahkum olacağını düşünmemin bir nedeni de siyasi olarak ortaya koydukları muğlak ya da marjinal meseleleler. Ayrılma ifadeleri ve sonraki röportajlarında zikredilen meselelerden biri doğal olarak Brexit ve dolayısıyla bu Brexit meselesi er yada geç kapanınca grubun bir anlamı kalmayacak. Kaldı ki bu konuda da 12 vekilin hem fikir olduğunu söylemek zor.

İşçi Partisi’nden ayrılanların dile getirdiği ikinci mesele ise anti-Semitizm. Bu da başarıya giden bir argüman değil. Öncelikle ülkedeki siyasi iklim maalesef ırkçılığa teşne. İkincisi parti halihazırda yavaş da işlese bir işlemler zinciri ve politika ortaya koymuş durumda. İddialar inceleniyor ve sonuçlandırılıyor. Onun ötesinde her ne kadar bu vekiller için tatmin edici görünmese de geniş kapsamlı bir ırkçılık karşıtı fikir ve politika birliği mevcut. Bu argümanla prensip düzeyinde dahi prim yapmaları mümkün görünmüyor.

Üçüncü neden ise seçim sistemi. Varolan sistem iki partili yarışı teşvik ediyor. Üçüncü partiler bu sistem içinde nal toplamaya mahkum. Ciddi bir seçmen kitlesine sahip olan UKIP ve Liberal demokratların toplamda 10 vekil dahi çıkaramamalarını örnek alabilirsiniz. Meraklısı ‘first pass the post’ sistemini araştırıp inceleyebilir.

İki partiden ayrılanlar da kendi partilerinin yerini almak yerine bir üçüncü alana (merkez) göz diktikleri için bu sistemde zaten baştan kaybediyorlar.

Son olarak kitle siyasetinde karızmatik liderlerin ve heyecanlı değişim ve yenilik söylemlerinin ne kadar önemli hale geldiğini hatırlatmaya gerek yok. Trump, Macron ve benzeri bir sürü örnek var. İki büyük partinin şu veya bu şekilde liderleri var. Bunların yok.

Lider belki sonra çıkar desek bile daha da önemli bir sorun heyecan veren basitçe ifade edilen politikaları yok. İstifa etmiş bile olsalar işten atılmış gibiler. Bir süre sonra gazeteler dahi bunlarla ilgili yazmayacak muhtemelen. Şimdilik biraz daha gündemde kalabilirler ama baskılar karşısında ara seçime falan gidecek olurlarsa kanaatimce o şansları da kalmaz.

İyi haftalar ve bol şanslar