Mithat Sancar, yeni yayımlanan, ne sıfat bulsam eksik kalacak kadar önemli kitabı "Geçmişle Hesaplaşma"da, geçmişle yüzleşmenin...

Mithat Sancar, yeni yayımlanan, ne sıfat bulsam eksik kalacak kadar önemli kitabı "Geçmişle Hesaplaşma"da, geçmişle yüzleşmenin 'iyi' bir örneği olarak İspanya deneyiminden söz ediyordu. Franko dönemi insanlık suçlarının üstüne giden bir dizi girişime hukuksal zemin yaratmak amacıyla bir yasa tasarısı hazırlandığını; tasarıda; iç savaşta katledilen cumhuriyetçilerin izlerini sürme çabalarının desteklenmesine, diktatörlüğü yücelten faaliyetlerin yasaklanmasına, dönemin mahkûmiyet kararlarının adil olmadığının resmen tanınmasına yer verildiğini de aynı çalışmadan öğrendik.

İşte bu tasarı, bu kez 1 Kasım 2007 tarihli haberler birçok yayın organından öğrendiğimiz kadarıyla, "Tarihsel Hafıza" adıyla parlamentodan geçti ve yasalaşması için, senatonun onayını bekliyor. Ancak, konuyu bilen hemen herkes, bu onayın bir formaliteden ibaret olduğunu göz önünde buldurarak, yasayı "çıkmış" sayıyor.

İspanya, yüzünün çirkin, karanlıkta kalmış yanını görmek için, aynaya bakmaktan korkmayanlar zincirinde son halka. Başbakan Za-patero, seçim kampanyaları sırasında "yüzleşme vaadi"nde bulunmuştu; sözünü de tuttu.

Komşumuz Yunanistan'dan başlayarak "muasır medeniyet seviyesi"ne ulaşmış bütün devletler, bu deneyimi değişen ölçülerde yaşadı. Bazıları (bu bile ne kadar önemli) sadece özür diledi, birçoğu bunun ötesine geçti. Dönemin faillerini yargıladı, mağdurlarına tazminat ödedi, bunun gibi birçok kararlı adımlarla gerçekten "yeni" bir dönemi açmaya çalıştılar.

Birçok biçimiyle "geçmişle hesaplaşma", bugün artık sadece ulusal hukuk düzeninin değil, ondan çok daha önemle, uluslarötesi hukuk sistemi ve literatürünün de bir parçası. Geçmişle hesaplaşma, arkadaşım Mithat Sancar'ın sözleriyle, "tarih merakı ya da intikam silahı (...) değil; insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti değerlerine dayanan bir siyasal kültür ve sistem inşa etme ve toplumsal barışı bu şekilde güvence altına alma hedefine yönelik fikir ve faaliyetler toplamını anlatan kapsamlı bir proje".

Dolayısıyla geçmişle ilişkisini unutturma, yok sayma, bastırma üzerinden kurmaya çalışan bir siyasal kültürde geçmiş, bir "yasak bölge". İzinsiz girmek, fotoğraf çekmek yasak. Hatta geçerken yavaşlamak bile riskli. Böyle bir kültürde adına hasbelkader yurttaş denmiş ahali, kendisine verilen resimlerle, menkıbelerle, destanlarla bir geçmiş kurabiliyor. Bunun dışında bulduğunuz bir geçmiş, tamamen "tehlikeli" ve tabii ki yine "yasak". Evet, tam da "biz"den söz ediyordum.

Bizde bu ve benzer olaylar, devlet envanterine ancak "münferit vak'alar" adıyla geçtiği için, benzer "iyileştirmeler" de, aynı münferit ele alışın bir tezahürüdür. Boğazlı-yan Kaymakamı ve Muğlalı gibi, Menderes -Polatkan - Zorlu'nun mezarlarının nakliyle dilenen "özür" gibi. Ya da "devlet adına kurşun sıkan" bazı "geveze"lerin tedip edilmesi gibi.

Bunun düpedüz biranomali olduğunu, güvensizlik üzerine inşa edilen kimlik sorunuyla yakından ilgili olduğunu kaydetmem gerekiyor. "Ermeni meselesine öyle bakarsam ardından tazminat gelir", "12 Eylül yargılamalarının önündeki engelleri kaldırırsam, bu sel hepimizi götürür", "Kürt'ün dağ Türk'ü olmadığını iyi kötü söyler hale geldik, daha ne diyecektik" benzeri söylemler, bir koruma / korunma refleksinin ürünü değil, açık bir güvensizlik ifadesidir. Gel gör ki devlet aklını temsil edenler ve yetkisini kullananlar, bunu bir "büyüklük histerisi"ne çevirmeyi hâlâ be-cerebiliyor. Madem yüzleşmeden söz ediyoruz, bu da bir yüz meselesi olmalı.

Aslında daha büyük belki değil ama, daha can yakıcı başka bir sorun var. Devleti böyle bir hesaplaşmaya itecek toplumsal baskı yok. Bunun adına atılan "sivil" adımlar ise, yine aynı aklı temsil edenler ve yetkisini kullananların ceza yargısıyla doğrudan veya manipüle ettiği sokağın dolaylı cevabıyla karşılaşıyor. Üstelik son iki haftadır yaşadığımız gibi, bunun mutlaka burada değindiğimiz anlamda bir cevap olması da gerekmiyor.

Büyük şair Behçet Necatigil'in çok sevdiğim Maskeli Balo şiirindeki gibi, "aynalar kirli" ya, "aynalarda rezil olur" yüzümüz diye, aynalara bakmıyoruz. Bu "Göğe Bakma Durağfnda.