Çocuklarımız ölü ele geçiriliyor.

Taş atan çocuğu gaz fişeğiyle vurup ölü ele geçiriyorlar.

Slogan atan çocuğa mermi sıkıp ölü ele geçiriyorlar.

Havanla vurup yaşları kadar bedenlerine kurşun doldurup ölü ele geçiriyorlar.

Tekmeleyerek, döverek, linç ederek, “havaya sıktıkları” mermilerle ölü ele geçiriyorlar.

Çocuklarımızı ölü ele geçiriyorlar.

Zulüm büyüdükçe ölüm yaşı küçülüyor, eli ayağı düzgün, temiz ‘’görünümlü” insanların fısıldamaları kulaktan kulağa yayılıyor. Cümleleri, sözleri “ama yani, onlar da..”lı onay dilimlerinden “taş değil, kocaman kayalar atıyorlar, hak ediyorlar ama” ortaklığında buluşuyor.
Memleket ki içine edilmiş ve vicdan ki çöplüğe dönmüş, kokuyor. Alışmışız kokuya, birbirimizi bu kokuşmuşlukla ağırlayıp hürmet sunuyoruz kötülüklere.

“Bunlar tam sabunluk” diyerek, soykırıma uğramış bir halkın acılarından kahkahalık bir eğlence çıkartacak ve söylediğinin ne anlama geldiğini bilmeyecek kadar histen, duygudan yoksunlaşmış o sıradanlığın, yarın nasıl bir canavara dönüşeceğini onlar değil ama biz biliyoruz.

Charlie Hebdo katliamını alkışlamak için buluşan o kalabalıklar, işte bu korkunç ırkçılığın açığa çıkan bir yüzü sadece.

“Kobane düştü düşecek” müjdesi vererek, zafer günü için ellerini ovuşturan katillerin o günkü heyecanını tutun aklınızda. Tutun, çünkü yarın ellerinde satır, sopa ile karşınıza çıkacaklar yeniden.

Hrant’ın anma törenlerine katılanları “ulusa ihanet” diyerek ayakları kıçlarına vura vura şikâyete koşanlar, o hırsız, o arsız ile yan yana oturup “milli mutabakat” pozu verenler ve Perincek-gillerin arkasına dizilip destek çıkanları da tutun aklınızda. Tutun, çünkü onlar yarın tüm pis işlerini hep birlikte, sizlere taşıttıkları bayrağın altına süpürecekler.

Çocuklarımızı ölü ele geçirmek için gönüllü tetik nöbetindeler. Hayata ve insana düşman bir ağız, bir dil, bir düşünce boy veriyor dökülen kanın içinde.

Kürt, Ermeni, Yahudi, Rum denilince tüyleri diken diken olanların ortaklığı ile savaşa hazırlanıyorlar.

Ölü ele geçirmenin yaşı küçüldü. Kontra tatbikatları yapılıyor her yerde. Hukuk, adalet onların ellerini yıkayacak bir çerçeveye sokularak yeniden şekillendiriliyor.

Biz barış derken, onlar savaşa hazırlanıyor.  Biz devlet içinde paralel, derin vb eller ararken, devletin savaş konusunda nasıl kenetlenip bütünleştiğini unutuyoruz yine.

Barışçıl bir savaş yok, uyduruyoruz…

Biz barış dedikçe onlar önümüze bir çocuğun ölü bedenini atıyorlar. “Güvenlik, huzur” adının arkasına dayadıkları “vur, öldür, hapset” yasaları ile vahşi bir polis devleti organize ediyorlar.

Paldır küldür geliyorlar hem de. Gözümüze soka soka, bağıra çağıra hazırlanıyorlar.

Demokrasi artık titrek bir mum alevinden öte bir şey değil. Üfleyerek söndüreceklerini bilmenin rahatlığıyla oyalanıyorlar.

Gözü, iktidar hırsıyla kanlanmış ve her şeyiyle pisliğin içine batmış biri, devletin savaş organizasyonu için biçilmiş bir kaftandır. Kendini devletin sahibi sanma kıvamına gelmiş olanlar aynı zamanda en kullanışlı aptallardır. Hem tehlikeli, hem de en kolay harcanılacak olanlar yine onlardır. (Anlayana)

Biz, yukarıdan aşağıya bir savaş iktidarı kurulduğunu söyledikçe “Hayır, yok öyle bir şey” diyenlerin sesi yükseliyor. Biz, bu yol ve yöntem barış çıkaramaz dedikçe, onlar “Bunlar savaş istiyor, barışa karşılar” diyerek hücum ediyorlar.

Taşların, kayaların altında provokatör arayan, arattıranların oraya buraya sızmış “kötü çocukları” sobeleme işini ise konuşmaya bile gerek yok.

Devletin büyük çaplı bir savaş hazırlığı yaptığını düşünmememiz için nedenlerle, düşünmemiz gerektiğine dair nedenleri alt alta sıralayalım.

Sadece katledilen çocukların sıralı isimleri bile gerçeği hatırlatır hepimize.