Tarihsel olayların dokusu, olayın üzerinden zaman geçtikçe hem gerçeklik bağlamında hem de ideolojik düzeyde giderek kırılganlaşıyor. Hatta bazen, onları nasıl anlattığınıza bağlı olarak değişiyor; birinin katliam olarak tanımladığı tarihsel bir olay, başka birinin kahramanlık öyküsü haline gelebiliyor örneğin.

Tarihin bu kadar belirsiz bir anlatı parçasına dönüşmesinin epey ürkütücü bir yanı var: Biz tarihi mitolojik anlatılar dünyasından uzaklaştırdığımızı, onu nihayet bilimsel ve yöntemli bir çalışma alanına dönüştürdüğümüzü zannederken, bir bakıyoruz, ortak gerçeklik ve değer algılarının giderek önemsizleştirildiği yeni ideolojik akıl üzerinden tekrar 'anlatı sanatı'nın bir parçasına indirgenmiş. Kim daha iyi anlatıyorsa onun olan bir hikâye! Bu sadece tarih anlayışımızın değil, onbinlerce yılda zar zor geliştirdiğimiz insanlık kültürünün ve başta eğitim olmak üzere tüm bilişim disiplinlerinin de zayıflığını gösteriyor.

∗∗

1846 yılı baharında, 90 kişiden oluşan bir kafile, güneşli ve bereketli California topraklarına yerleşmek üzere Missouri'den yola çıktı. Normalde 5-6 ay sürecek yolculuk, daha kısa süreceğini umdukları bir 'kestirme yol' planı yüzünden neredeyse bir yıllık bir ölüm-kalım seferine dönüştü.

Yolculuk planını yapan George Donner'dan hareketle 'Donner Kafilesi' olarak bilinen grup, Sierra Nevada Dağları'ndan geçerken kar fırtınasına yakalandı. Büyükbaş hayvanların ve taşıma için kullanılan at ve katırların ölümü, yolculuğu donmuş dağlarda duraklattı. Gıda tükendi, ölü hayvanların etleri tükendi, kafileyi oluşturan aileler dağılmaya başladı. Yeni yol planını dondurucu soğuk ve açlık yaptı: Ağaç dalları ve bitki kökleri, deriden yapılmış ayakkabı ve kemerler bir süre sonra açlığı bastırmaya bile yetmez olunca, insanlar ölülerinin bedenlerini tüketmeye başladı. Böylece Donner Kafilesi, modern batı tarihinin en ünlü yamyamlık olayı olarak tarihe geçti.

Ama olayı kapitalist ABD tarihinin temel taşına dönüştüren, zaten ölmüş insanların bedeniyle yetinmeyip Kızılderili kökenli iki kişinin beyazlar tarafından bile isteye öldürülmesi, parçalanıp kurutularak uzun süre tüketilecek ete dönüştürülmesi oldu. Olayın belge ve tanıklıklar üzerinden kısa özeti budur.

Donner Kafilesi olayı, uzunca bir süre tarihin üzücü ve karanlık bir sayfası olarak bilindi ama gündeme getirilmedi. Sonra, 1970-'80lerin yeni-sağcı yükseliş döneminin ve Sovyetlerin yıkılmasının bir sonucu olarak, 1990larda Donner Kafilesi özel ilgi odağı haline geldi. 1994'te yapılan bir televizyon filminde (One More Mountain/Bir Dağ Daha), evet, bazı Amerikalıların ortam koşullarında vahşileşebildiği, ama gerçek beyaz Amerikalı ailelerin ne kadar dürüst ve insancıl olduğu söylemi öne çıkıyordu.

1999'da, doğrudan Donner Kafilesi'nden söz etmese de olaya bolca gönderme içeren Ravenous/Yırtıcı adlı film geldi. İngiltere-Çek Cumhuriyeti-Meksika-ABD ortak yapımı olan ve üretim sürecinin önemli bir bölümü Çek ve Slovak topraklarında gerçekleştirilen film, biraz da bu Avrupa etkisiyle olsa gerek, Sierra Nevada soğuğundaki yamyamlık olayına epey alaycı, neredeyse korku-komedi türünde bir bakışla yaklaşıyordu. Amerikan ordusunda bir yüzbaşının aslında tam da ünlü Çek kara mizah karakteri 'Aslan Asker Şvayk'a yakışır bir şans ve korkaklık sonucu cesaret madalyası alışıyla başlayan film, bu ordunun özellikle albay ve generallerinin nasıl yamyamca karakterlere sahip olduklarının altını çiziyordu.

∗∗

Tarihte gerçekten yaşanmış bir yamyamlık olayının farklı filmlerde çok farklı ideolojik karşılıklar bulabilmesinin, belki anlatı sanatı açısından etkileyici, ama insanlığın ortak tarih ve gerçeklik algısı açısından işte böyle ürkütücü bir yanı var.

Bunun Türkiye versiyonlarından biri Sarıkamış'tır: 1914-'15 kışında Rusya'yla savaşırken ölen 109 bin Osmanlı askerinin ölen atları yemesinden, sonra eyerlerini kemirmesinden, at dışkısında sindirilmemiş arpa taneleri arayıp onlarla beslenmesinden, deriden yapılmış giysi parçalarını yemesinden Eve Dönüş: Sarıkamış 1915 (2013) adlı film dışında kesinlikle sözü edilmeyen 'yaşamak için ölü türdaşını yemek' gibi olayları, savaşın korkunçluğuna dair bir tragedya çıkarmak için, veya Türk askerinin ne kadar 'fedakar' bir canlı türü olduğunu anlatmak, hatta Enver Paşa adlı vicdansız megalomandan bir kahraman yaratmak için bile kullanabilirsiniz.

Gerçi Türkiye'nin, uzak ve yakın tarihindeki neredeyse tüm olayları böyle kullanma potansiyeli taşıyan bir 'hikâye tarih' anlayışı var zaten, ama bu genel olarak insan türüne özgü bir düşünsel yamyamlık türü. “Homo homini lupus” (insan insanın kurdudur) diyen başka bir canlı yok çünkü...