BBC, bölgesel haberlerinde Türkiye'nin eğitim politikalarını belirleyen en önemli kurumunun, ikinci kez başkansız kaldığını bildiriyor dinleyicilerine. Bizim haber kanallarımızda....

BBC, bölgesel haberlerinde Türkiye'nin eğitim politikalarını belirleyen en önemli kurumunun, ikinci kez başkansız kaldığını bildiriyor dinleyicilerine. Bizim haber kanallarımızda ise Erdoğan'ın istifası -eğer verilirse— soluk, önemsiz bir haber gibi yansıtılıyor.

İngilizler bizim ulusal eğitim politikalarımızla ilgili midirler? Büyük olasılıkla evet. Çünkü, İngilizler dünyanın farklı yörelerindeki eğitim politikaları konusunda oldukça deneyimlidirler.

Bir zamanların üzerinde güneş batmayan imparatorluğu, gücünü ulusal kaynaklarından çok, dünyanın uzak köşelerinde ele geçirdiği doğal zenginlikleri kullanarak sağlamıştır. Bu uzak ve zengin diyarların en önemlisi kuşkusuz Hindistan'dır.

Tarihçiler diyor ki İngilizler, bu kadar büyük ve verimli bir ülkeyi nasıl kontrol altında tutabilecekleri üzerine çok kafa yormuşlar. Sonra da ulusun bütününe yönelik bir kontrolün ancak eğitim politikaları yoluyla sağlanabileceğine karar vermişler.

Günümüzün demokrasi (!) temsilcisi İngiltere, Hint halkının, kendi tarihine, köklerine sahip çıkıp ayaklanmasını engellemek için nerdeyse hiç tarih dersi verdirmemiş Hindistan'da. Dil bilgisi ya da edebiyat derslerinde Shakspeare öğrenmiş Hindu çocuklar. Kendi müziklerini değil, İngiliz bandolarını dinleyerek kutlamışlar bayramlarını. Onlarca farklı dilden, kültürden ve etnik kökenden oluşan Hindistan, İngiltere'nin uzak bir köyü gibi yönetilmiş neredeyse 140 yıl boyunca.

Tarih, dil bilgisi gibi derslerden ortaya çıkan boşlukları ise sayısal derslerle doldurmuş İngilizler. Okuma yazmayı söken bir öğrencinin müfredatının büyük bir kısmı matematik, cebir, fizik gibi derslerden oluşurmuş. Öyle ki ortaöğretimde olan bir öğrenci bile logaritmik cetveli ezbere sayabilirmiş o günlerde...

Bu eski zaman masalının üç kırmızı elması var bizim başımıza düşen: Birincisi çoğumuzun bildiği o güzel kahramanlık öyküsü. Kendi ulusunun silinmiş belleğini ısıtıp, onlara kökenlerini hatırlatan Gandhi kendi ülkesinin değil, İngilizlerin -kendi vatandaşlarına layık gördüğü- okullarında eğitim görüp dönmüş ve yönetmiş ülkesinin bağımsızlık direnişini. İkincisi daha da ilginç. Tepetaklak olan bir büyük taktik, kraliyetin asil sinirlerini oynatan bir türev alma hatası...

Yıllarca yalnızca sayısal derslerle -ama işçi olmak üzere- eğitilmiş Hindu gençler üçüncü, dördüncü kuşaklarda bilgiişlem ve elektronikte dünyanın en yetenekli kuşağı olup eski efendilerinin ve efendinin büyük ağabeyinin önüne dikilivermişler.

Üçüncü ve en kırmızı elma ise bize; Merkez Bankası'nın yönetimine ya da bir müsteşarlığa gelecek ismi günlerce heyecanla tartışan medyamız, eğitimle ilgili sorunları tartışmak konusunda isteksiz. Eğitimle ilgili tartışmalar -konu, öğretmenleri kıyasıya eleştirmek olmadıkça- ilgi çekmiyor besbelli.

Oysa, bir kitap, bir söz bile değiştirebilir öğrencilerimizin dünyaya bakışını. Bugün sınıflarımızda söylenecek sözler, yarın bir ulus olarak dünyaya söyleyeceklerimizi belirler. Zaten bu yüzdendir AKP'nin Talim Terbiye'yi bu kadar sıkıştırılması.

Eşi türbanlı, badem bıyıklı ve "ekip çalışmasına" uygun bir aday bulununcaya kadar boş kalacağı şüphe götürmeyen Talim Terbiye Kurulu Başkanının iki dudağı arasına sıkışıp kalacaktır çocuklarımızın geleceği. Partilerin, günlük sloganların, dönemlik siyasetin üstünde tutulup, korunması gereken bir kurum daha yitirilirken, gözlerine, dillerine türban inmiş medyanın, eğitim sendikalarının, eğitimcilerin bu konuda daha fazla söz söylemesi gerekmez mi?

Dünyanın bıyık altından gülerek izlediği bu sığ politikalara daha doğru tepkiler vermemizin zamanı gelmedi mi?