48. Altın Portakal’ın gümbürtüsü geçmiş ve ben hazır hastalığı atlatmışken bir festival değerlendirmesi elzem oldu...

48. Altın Portakal’ın gümbürtüsü geçmiş ve ben hazır hastalığı atlatmışken bir festival değerlendirmesi elzem oldu. Dünkü Taraf’taki yazında  iç’li yazar Markar Eseyan AKP’yi yağlayan yazısının arasına festival ile ilgili “Altın Portakal’daki pespayeliği gördünüz. Mide bulandırıcı bir solculuk ayini. Ötekinin, eşcinselin,kadının  adeta ırzına geçtiler. Öyle bir sömürü ki, insanın düşün ya hu yakamızdan demesi geliyor” gibi terbiyesiz ve hakaret dolu bir saptama da buluşmuşken. Anlaşılan AK yağcı Markar, festivale damgasını vuran Rutkay Aziz’den Tarık Akan’a ve 32 yıl aradan sonra gecikmiş ödülünü alan Cem Davran’a kadar söylenen politik sözlere karşı bir nefret bu aynı zamanda. Festivalle hiç alakası olmayan  kendi çocukluk düşleri ve AK Parti’ye inançla harmanlanmış ve Ohannes Amcasını kesin kızdıracak bir yazının arasına bu nefret nasıl sıkıştırılır anlamak mümkün değil. En başta ise ustası olarak sürekli andığı Birgün Yazarı Hrant Dink karşı çıkardı söylediklerine. Yazdığı roman ve edebi diliyle sanata yakın olan bir yazarın bu hakaretvari sözleri despot bürokrasi-özgürlükçü AKP ikiliğinin insanı nerelere kadar götürebileceğinin en sert örneği oluyor. Dikkat edin bu sözler sanat alanında yaptıkları provakosyonların Yeni Şafak, Yeni Akit gibi gazetelerden değil de, kendini liberal-demokrat hatta solda(!) tanımlayan ve başında bir romancı olan bir gazeteden gelmesi ayrıca düşündürücü. Altın Portakal’a dönük CHP’li belediyeler üzerinden yapılan yıpratmayı  zaten biliyoruz.. Dünkü gazetemizin medya sayfasında “Yandaşlar Altın Portakal’daki “Aziz eleştiriyi hazmedemedi” başlıklı yazı bu saldırıyı çok iyi serimliyordu. Yani çok planlı bir yıpratma projesiyle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Dünyadan ödüllerle dönen Yeni Türkiye Sineması adeta hedef gösterilmektedir. Geçtiğimiz yıl Ekram Dumanlı’nın yazdığı “kültür-sanat alanını soldan alalım” beyanını tamamlıyor Eseyan’ın kenef kokan yazısı. Ki üstad Dumanlı bugünlerde Tarık Akan’ın Taş Maktebşi üzerinden bir operasyona payanda atmakla meşgul, Ergenekon çıklıkları üzerinden. Anlayacağınız Rutkay Aziz’in konuşmasıyla başlayan, Geç Kalmış Altın Portakal ödülleriyle taçlanan, ve 90’lı yıllardan sonra sanatçıların 70’li yılları hatırlatırcasına politikleştiği bir ortamda sola ve sanatçılara karşı operasyon hızlanacak gibi. Bizim yanımızda çöplenerek öğrenen postmodern-anarko tınılı muhafazakar genç kültür profesyonellerine yer açılmaya çalışılıyor belli ki… Ee nasıl olsa 2010 Kültür Başkenti projelerinden fazlasıyla yararlandılar ve öğrendiler işi. Markar’ın “düşün yahu yakamızdan” çığlığı bunu hissettiriyor. Cemaatın başta güncel sanat dünyasına girmek gibi ısınma turlarını biliyoruz. Demek ki festivallere de ısınıyorlar yeni yerel yönetim seçimlerini planlayarak. Ordular ilk hedefiniz Akdeniz diyor galiba İmamın Ordusu’ndan bazıları.

NEDİR GERİYE KALAN USTA?
Markar Eseyan’ın yazısındaki en iğrenç suçlama ise, festival ve ödüllü filmlerinin konularıyla ilgili. Yaklaşık 5 yıldır Yeni Türkiye Sineması daha önce fazla girilmemiş alanlarda dolaşıyor. Eşcinsellik ve kadın bu temaların en önemlilerinden. Örneğin En İyi Yönetmen ve Kadın Oyuncı ödülünü alan Çiğdem Vitrinel’in  Geriye Kalan filmi orta sınıftan iki kadının, kent halleri üzerinden bazen komediye kadar uç veren dramını gösteriyordu bizlere. Daha önce defalarca yazdığım gibi orta sınıfları görme konusunda tarihsel bir güdüklüğü olan sinemamız, Ceylan’ın İklimler, Seren Yüce’nin Çoğunluk’tan sonra buralarda daha derinlikli dolaşmayı biliyor. Üstelik “Umutsuz Ev Kadınları” sığlığına düşmeden, hatta onların maskesini de düşürerek.  Hatta Geriye Kalan filmine ilk ciddi beyaz yakalı filmimiz bile denebilir. Maslaktan, özel hastanelerden Acıbadem sitelerine kadar uzanan hattı delip geçen bir deneme de denebilir.  Ayrıca M.Caner Alper ve Mehmet Binay tarafından yönetilen ve  En İyi İlk Film Ödülü’nü alan Zenne, Türkiye’nin ilk eşcinsel namus cinayeti üzerinden etkileyici bir sinema dili kuruyor ve vicdanlarımıza sesleniyordu.  Bütün bunlar olurken Markar Ötekinin, eşcinselin,kadının  adeta ırzına geçtiler gibi bir cümleyle bütün solu ve sinemacıları ayrıca kadınlardan oluşan jüriyi tecavüzcülükle suçluyor Bu terbiyesizliğe fstivalin, sanatçıların ve sinemacıların sessiz kalamayacağını umuyor ve Markar’a son bir cümle kuruyoruz. Htant seni çıraklıktan kovdu üstad! Hadi ordan.