Biz nerede yanlış yaptık? Biz nerede bir hata yaptık? Nerede bir günah işledik de başımıza böyle şeyler geliyor? Günahlarımızdan ötürü mü depremlerde onbinlerce insanımızı kaybediyoruz? Ahlaksızlıklarımızın mı günahını çekiyoruz ormanlarımız bizi yönetenlerin eliyle talan olurken? Yoksa ülkemizi mi sevmiyoruz, içten içe başka bir ülkenin mandası olmak mı istiyoruz da o yüzden mi yerli ve milli neyimiz varsa, yabancılara satılıyor? Vatan haini miyiz, yoksa da sürekli bir takım tarikatların, cemaatlerin oyununa geliyoruz, sürekli kandırılıyoruz? Dünyanın en acımasız, en birbirini sevmeyen halkı mıyız da o yüzden mi derelerimiz, nehirlerimiz yok oluyor, koylarımız zenginlere satılıyor, cennet köşesi dağlarımızı eritip eritip Kanadalı ya da başka ülkeli şirketlere satıp satıp duruyoruz? Dünyadaki en kötü insanlar mıyız yoksa, o yüzden mi hakkını aramak isteyen insanları, sessizce basın açıklaması yapacak kişileri AYM, AİHM kararlarına karşı sürekli gözaltına alıyoruz? Ne tür bir günaha sahibiz ki, gencinden yaşlısına “Hakaret” davalarıyla uğraşıyoruz. Ne tür bir yanlışın içindeyiz acaba da öğrencisinden, doktoruna, eczacısından soğan üreticisine herkes bir anda terörist olabiliyor? Herhalde ülkemizi filan sevmiyoruz. Herhalde hiçbir şey daha iyiye gitsin istemiyoruz…

Belki de ümidin düşmanıyız. Akar suyun, meyve çağında ağacın, serip gelişen hayatın düşmanıyız. Belki de kendimizin düşmanıyız. Düşünen insana, daha basitinden insana düşmanız belki de.

***

Vallahi Nazım bu devirde yaşasa bıkar mıydı acaba hayattan? Umudunu yitirir miydi? Sevmeyi bırakır mıydı memleketini? Böyle şeyler düşünüyorum artık iyice. Yıllarca yazdıktan sonra hiçbir şeyi başaramamak, umudu kaybetmek, yılmak, “Bunca zaman şu saçmalıklarla uğraşacağıma, keşke bir saz çalsaydım” der miydi? Bu bir savaş mı yoksa için için. Bir şeye, bir karanlığa karşı. Eğer öyleyse de benim görebildiğim karanlık hep daha da karanlık olduğu… Neyse ki yaşlananlar kadar gençleşenler de var. Zamanın ve hayatın tek sevindirici tarafı bu döngü.

Evet gelelim sadece sevgili hamamböcekleri. Ülkemizi biliyorsunuz, yıllar öncesinde kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olarak öğretilirdi gencecik öğrencilere. Üniversiteleri dünyanın en iyi okulları arasına girerdi ara sıra. Yıllar sonra aynı sıralarda gencecik öğrenciler toplamayı, çarpmayı bile öğrenemiyor halde bomboş gözlerle, bilimsiz bir ülkenin satılmış topraklarına bakıyor. Ülkemizi biliyorsunuz demek de doğru değil. Ülkemizi hatırlıyorsunuzdur belki. Hafıza ülkemizde artık bir hurda eşya gibi, yoğun kullanılmaktan paramparça olmuş bir kavram. O kadar çok şey var ki hatırlayacak, insan hatırlaya hatırlaya, bir noktada neyi hatırladığını hatırlayamıyor… Mesela Ankara’da bir patlama olmuştu, 109 sivil hayatını kaybetmişti, ambulanstan önce gaz gelmişti alana. Deprem olmuştu 99 gibi. Onbinlerce insan ölmüştü, sonra ÖTV diye bir şey çıkmıştı, deprem vergisi olarak halktan toplandıkça toplanan paralar vardı, ülkeyi daha güvenli bir yer haline getirmek için… 2023’te bu kez tekrar bir deprem oldu, aradan geçen onca yıla rağmen hiçbir şey değişmemiş onu gördük. Artık hatırlamak istemiyorum, hangi yıl hangi saldırı oldu, hangi canlı bomba kendini patlatmadı diye yakalanmadı, hangi gazeteci sabahın kaçında evinden alınırken, ülkenin her tarafında suç örgütü liderleri (yerli ve yabancı) elini kolunu salladı. Hangi sahil, hangi holdinge satıldı, hangi akraba hangi mevkiye geldi, hangi mevkideki akraba Instagram üzerinden “Öptüm kib. Bye” diyerek ayrıldı hayatımızdan. Hangi suçlular neleri itiraf etti, hangi bakanlar nereye baktı. Mahkemeler olmasına rağmen kim kimin kararını dinlemedi. Gerçekten içim kıyıldı. Onca yıl “belki daha iyiye gider” diye boşu boşuna yazmış, çalışmış üretmişiz. Kupkuru bir kalabalık, kurumuş bir soğan gibi olmuşuz da haberimiz yok. Şimdi yaşımı da aldığımda “Hayatta ne yaptım ben?” diye düşündüğümde, gördüğüm şey 4-5 tane sağlıklı kedi, bir köpek, birkaç albüm… Keşke yazmasaymışım, keşke hiç uğraşmasaymışım da bir enstrüman daha çalmayı öğrenseymişim, ya da bir ağaç dikseymişim... (Onu da sökerdi bunlar ama en azından bir süre yaşardım ağacın gölgesinde)...

Hiç kusura bakma Nazım, kaç yıl oldu, sadece haydutlar ve kanunsuzlar elini kolunu sallayarak dolaşıyor güzelim ülkemizde.

***

Dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,

Dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle,

İşçi tulumuyla,

Bu güzelim memlekette hürriyet.