Tüm bedenler yerlidir; yerin yüzüne aittirler. “Biçimsizsiniz, bir o kadar da çirkin” diye seslendi yukarıdan birisi, “biçime sokulup güzelleştirilmeniz gerekecek; daha ellerinizi nereye koyacağınızı bile bilmiyorsunuz.” Sömürgeci göklerden seslenir; yeryüzüne ait değildir, tanrıların soyundan gelmiştir. Ve gelirken zihninde, biz yerliler için formların en güzellerini getirmiş; biçimsiz olanı biçime sokacak güzel kalıplar. Ama önce çirkin olduğumuza ikna edilmemiz lazım; güzel olan her şeyi bozan, biçimsiz, şer kuvvetleri. O yüzden ilk önce bizleri bilinçlendirmesi gerekecek. “Bilinç genelde bir bütün kendini daha üstün bir bütüne tabi kılmak istediğinde ortaya çıkar... bilinç, bizim uzantısı olabileceğimiz varlığa bağlı olarak doğar, bizi bu varlığa dahil eden araçtır” (Nietzsche). Kendinizden daha üstün bir bütüne tabi olduğunuzda sadece bilinçlenmekle kalmazsınız, aynı zamanda özneleşirseniz de. Öznenin Batı dillerindeki karşılığı ‘subject’in etimolojisine baktığınızda boyun eğdirmek anlamıyla karşılaşmak şaşırtmasın sizi. Sömürgeciye göre yeryüzünün yerlileri irrasyonel, biçimsiz ve ifadesizdir ve sömürgeciye boyun eğip de özneleştiklerinde, ancak o zaman rasyonel bir biçime sahip olabilirler; geometrik bir düzlemdeki güzel ve uyumlu motifler. Sömürgecilik öznellik düzeyinde işler ve yerli öznelliği, sömürgecilik sisteminin bir ürünüdür (Fanon).

***

Biz, yeryüzünün yerlileri; ne zaman bilinçlenip özneleşsek, göksel kalıpları zihnimize ve sırtımıza geçirsek sömürgecinin göksel krallığında bir leitmotife dönüşüyoruz; durmadan yineleyen nakaratlara. Göksel krallıklar da nakaratlarla kurulur; nakarata dönüşemeyen yerli bedenlerin hiçbir değeri yoktur. Hâlâ yere ait bir yüzünüz varsa, mahlûkların en değersizi ve çirkinisiniz. Derhal bilinçlenmeniz gerekecek. Rönesans manifestosu, ‘İnsanın Değeri Üzerine’ başlıklı metnin yazarı Della Mirandola’yı dinleyin; derhal yerden uzaklaşıp göğe çıkın ve kendinize göksel, ulvi bir yüz edinin, bir leitmotif. Yeryüzü biçimsiz, çirkin yüzlerden oluşmuş kolektif bir yüzdür. Ve despotların gölgesinde evrenin tarihini yazanlar, yani mitos anlatıcıları biz yerlileri biçimsiz ve irrasyonel olarak tanımlarken aklı göklere yerleştirmişler. Biçimsiz olanı biçime sokan akıl ve hakikat göklerdedir. Yaslanın arkanıza ve bekleyin. Hakikat, her zaman olduğu gibi yukarıdan gelecek ve biçimsizlikten kurtulacağız.

Gökyüzü; yeryüzüne karşı söylenmiş yalanlarla örülü. Nedense bu yalanlara sadece yeryüzünün bilinçli özneleri inanıyor. Özne olmayan diğer bedenlere bakın; nehirlere, ormanlara, taşlara, dağlara, bitki ve hayvanlara; bu yalanları taktıkları yok, hepsi bildiklerini okuyor. Mitos anlatıcılarının anlattıkları gibi yeryüzünde hayat hiç de biçimsiz ve akıl dışı değildir. Claude Monet gibi yeryüzüne içeriden bakanlar, “çirkin olan bir şey görmedim hiç” diyecekler. Hayatın güzelliği kendiliğindendir; kendi kendine devinmesi ve kendi kendini biçimlendirmesinden. Anaksagoras maddenin içkin bir aklı olduğunu ve kendi kendini biçimlendirdiğini söylediğinde içeriden konuşuyordu. Yerden yükselip de yukarıdan maddeye biçim giydirmeye hevesli despotlarla birlikte akıl da göklere taşınmış ve yeryüzü aşağılanmıştır. Göksel hakikat, despotların yalanlarıyla inşa edilmiş. Hakikati arıyorsanız, yeryüzünde arayın; maddenin içine gömülü. Kendini açımladıkça durmadan değişen ve bizleri değiştiren hakikat.

***

Göksel hakikat çok ikna edici; devlet gibi hiyerarşik şekilde örgütlenmiştir çünkü; yeryüzünün yerlilerini çitlerin içine kapatma ve özneleştirme projesi. Hiyerarşi; Yunanca kutsal anlamına gelen ‘hieros’ ile erk, düzen anlamına gelen ‘arkhe’ sözcüklerinin birleşiminden doğmuştur. İlk önceleri göksel varlıkların, meleklerin seviyelerini göstermek için kullanılmıştı. Çok geçmeden kilise yönetimine özgü otorite aşamalarını gösteren bir sözcüğe dönüşmüştür. Ve ne zaman hakikatten söz etseler hiyerarşi giriyor devreye ve hizaya geçiyoruz. Fakat şimdi, yalanlarla örülmüş gökyüzü lime lime dökülüyor ve biz hala hazır olda duruyoruz. Alışkanlık işte. Aklın göklerde olduğuna ve hakikatin yukarıdan geleceğine alıştırıldık bir kere. Zihnimize ve sırtımıza giydirecekleri yeni kalıpları bekliyoruz.