Hafta kâbus gibi başladı. Cumhuriyet’e operasyon, gerçeklere darbe… 6 milyon seçmene abluka. Çalınan irade, tutuklanan vekiller.

Aslında ‘hafta’, haftalar önce, aylar önce başladı.

Ne zaman ki ‘başkanlık’ lafzı geçti…

Suruç katliamından yaralı kurtulan Elva; “İyi değilim, iyi olmayacağım, iyi olmayın” diyordu.

Yine Amara’dan yaralı kurtulan bir dostumuzun sesi titriyordu: “Bizi çok üzdüler be bremin … Öldürdüler, kıydılar, parçaladılar…”

•••
Ne zaman ‘başkanlık’ lafzı geçse… Ateş şehirleri yuttu. Ateş evlere düştü.

Türkiye değişiyordu. Çok kısa zamanda… Meydanlara insan parçaları düştükçe… Bir ülkenin tarihini en iyi meydanlar anlatırdı. O gittikçe çirkinleşen meydanlar boşalıyordu. Sözüm ona mazluma yardımla… Gezin bakın şimdi Gezi Parkı’nı… 50 Liraya Arap kadınları pazarlanıyor. Ülkenin ortasında, ülkeler satılıyor…

•••
Nesini sevdiniz be birader?

‘Geri dönüşü olmayan telaşın’ ülkeyi de kendisiyle birlikte bataklığa sürüklediğini ‘hadi artık okuyamıyor, izleyemiyorsunuz’… Peki, ama hissetmiyor musunuz?

Ne zaman Başkanlık lafzı geçse… Ülke değişiyor be kardeşim… ‘Tepeden’ inme, bir şiddet, bir tecavüz kültürü yaygınlaşıyor, anlamıyor musunuz?

Yoksa… Bunu mu seviyorsunuz?

•••
Ülkenin caddesinde, benzincisinde, hediyelik dükkânında çiçek satılırdı eskiden, şimdi beyzbol sopası satılıyor. Kısa süre önce tutuklanıp bırakılan Şebnem Hoca… Adli Tıp Profesörü ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Şebnem Korur Fincancı eski İstanbul’u, kadim semtleri gezmiş. İçi acımış…

Tahtakale’de tezgâhlarda tahtadan beyzbol sopaları… Üzerlerinde ‘gülücük’ kondurulmuş, ‘Tahrik değil, tahriş eder’, ‘Nefs-i Müdafaa’, ‘Antibiyotik’, ‘Eğitim Şart’ yazıları…

‘Haydar’… İşkencehanelerde kütüğe verilen ad.

Fincancı, üç satırla paylaşmış, ‘değişen hayatımıza’ sızlanarak bakmış:

“Bir zamanlar sevgiyle dolaştığım Tahtakale’de kötülüğün tahtaya yansıması. Birinde ‘Haydar’ yazıyordu.”
•••

Bir zamanlar…

Her şey kısa sürede oluyor. ‘Birilerinin’ zamanı daraldıkça…

Başkanlık şart! Savaşın işe yaradığı ortada. Milliyetçi oylar çantada, muhalifler gözaltında. Bir taşla iki kuş!

Cumhuriyet gazetesinin yazı işleri katında, dışarıda, koridorda sık sık Celal Başlangıç’la karşılaşıyoruz. Öyle analiz filan yapmıyor, yekten ‘kısalan süreyi’ anlatıyor: “Kürtler sırayı savıyor, artık Cumhuriyet gazetesi üzerinden, bir başka ve daha geniş mahalleye sıçranıyor. Sıra CHP’li belediyelere de vekillere de geliyor.”

•••

CHP lideri Kılıçdaroğlu konuşuyor:

“14 sene değil 4 sene istiyorum…”

Böyle zamanlar mı şimdi, bakalım Türkiye’de artık iş seçime filan kalacak mı?

Cumhuriyet gazetesinin yazı işleri odasındayız.

Bir kırmızı çizgi varsa… Demokrasi, ille de ve inatla barış, insan hakları… Savaş ‘çıkarılamadıkça’ doz artıyor mu ne?

Biz her şeye rağmen gülümseyen insanlarız.

HDP’li Ertuğrul Kürkçü, “İyi gidiyor, direniş yükseliyor” diyor.

BirGün yazarı Bülent Mumay onun sözünü balla kesiyor: “Aman efendim o sizin direngenliğiniz…”

Her şeye rağmen gülüyoruz.

Her şeye rağmen umudumuzdan vazgeçmeyeceğiz.

Cumhuriyet İmtiyaz Sahibi Orhan Erinç ‘yaptığımız röportajın’ son kısmına ekliyor:

Evet, her şeye rağmen… “Umutsuz olmaya hakkımız yok!”

•••
Tolaz…

Hikâyesini duydunuz mu?

DİHA’nın mühürlenen Ankara Bürosu’nun papağanı. Polis mührü vurduğunda içeride kaldı. Tutsak edildi bir nevi, tutuklandı.

Tarihe not işte: ‘Tutsak papağanlar yurdu!’

Tolaz’ın esprisi, iki dil bilmesi; Türkçe ve Kürtçe. Muhtemelen dünyanın tek iki dil bilen papağanı. Muhtemelen, dünyanın iki dil bilip tutuklanan tek entelektüel papağanı.

Aslında Türkiye’yi gösteren derin bir umutsuzluk vakası.

Aslında Türkiye’yi anlatan büyük bir umut hadisesi…

Tolaz’a yaklaşıyorlar, ses veriyor:

“Heval kim o?”

•••
“Bizi çok üzdüler be bremin …”

Ben de biliyorum kardeşim… Öldürdüler, kıydılar, parçaladılar…

Ne zaman ‘başkanlık’ lafzı geçse…

Güzelliklere tahammülleri yok. Güzel şeyleri sevmiyorlar…

İşte bu yüzden ‘onlara inat ve dert olsun diye’ Tolaz kurtaracak bizi.

İşte bu yüzden barışa, umuda yürüyeceğiz ısrarla!