İngiliz siyasetinin sakinliği Brexit sürecinin sonuna yaklaştıkça pembe diziye döndü. Bir taraftan olasılıklar çok belli iken aynı zamanda her gün her an başka isimler başka kombinasyonlar ve entrikalarla karşımıza çıkabiliyor. Muhafazakarlar, Liberaller, İşçi Partisi ve bilumum siyasi ahali parçalı bulutlu her gün bir yeni ama o derecede anlamsız içinden çıkılmaz öneriyle geliyor ve gidiyor. Bu […]

İngiliz siyasetinin sakinliği Brexit sürecinin sonuna yaklaştıkça pembe diziye döndü. Bir taraftan olasılıklar çok belli iken aynı zamanda her gün her an başka isimler başka kombinasyonlar ve entrikalarla karşımıza çıkabiliyor. Muhafazakarlar, Liberaller, İşçi Partisi ve bilumum siyasi ahali parçalı bulutlu her gün bir yeni ama o derecede anlamsız içinden çıkılmaz öneriyle geliyor ve gidiyor.

Bu süreç İngiliz siyasetinin muhtemelen bundan sonraki döneminin siyasi haritasını belirleyecek. Ancak bu işin yine de fantazi kısmı. Gerçek olan belki de bu AB’den çıkalım kararında en çok ısrar eden kesimin halihazırda gördüğü ve göreceği zarar.

Bir kaç gün önce sosyal ve sosyal olmayan medyada popüler bir ropörtajda memleketin oldukça yoksul ve daha yoksullaşmakta olan bir köşesinden AB’den çıkmalıyız diyen bir vatandaş diyor ki “Brexit çok kötü bir şey, çok kaybedeceğim ama yine de çıkalım, buna değer çünkü ben uluslararası göç istemediğim için oy verdim”. Zurnanın zırt dediği yer de bu.

Ülkenin en çok göç alan yerlerinde referandum sonucu ezici olarak AB üyeliğinin devamı lehinde oldu. AB’den çıkma lehinde en yüksek oy veren yerler ise genellikle göçmenlerin az olduğu yerler. Bu bölgelerin genel özelliği ise ekonomik gerileme, yaygınlaşan işsizlik ve yoksulluk. Birileri birilerini fena halde kandırmış durumda ve bu kandırılma Freelonia’daki gibi değil, gerçek. Bu yoksulluğun altında göç yatmıyor ve AB’nin bu yoksulluğa katkısı da var muhakkak. Ancak AB’den çıkış bu yoksulluğun çözümü olmayacak.

Uluslararası hareketlilikte muhtemelen en çok konuşulan mesele göç ve göçmenler ancak daha önemli hareketlilik şirketler ve finans alanında oluyor. Geçtiğimiz Eylül ayında yayınlanan bir araştırmaya göre 222 büyük şirketin yaklaşık üçte biri Haziran 2018 itibariyle operasyonlarının veya çalışanlarının bir kısmını kıta Avrupasına taşımayı planladıklarını belirtmiş.

Bunların içinde bankalar ve büyük şirketler var. Örneğin Lloyds bankası Avrupa operasyonlarının aksamadan yürümesi için AB’den lisans alıp Brüksel’de banka açmış. Barclay’s Slovakya’ya giden Rex London gibi küçük şirketler de diğer AB ülkelerine taşınmaya başlamış.

Geçtiğimiz hafta Airbus direktörünün fabrikaları kapatma, operasyonları azaltma açıklaması Brexit fanatiklerinden çok tepki aldı. Milliyetçi hamaset aldı başını gitti. Ancak ardından gelen haberler kapitalizmin milliyeti olmadığını bir kez daha gösteriyor.

Renishaw adlı büyük mühendislik şirketi ‘tedbiren’ İrlanda’da dağıtım merkezi açma hazırlığındaymış. Şirketin yüzde 25 ticareti AB ülkelerinde olduğu için, Brexit sonrası sınır geçiş krizine karşı aynı zamanda AB’de stok yapıyormuş. Hızla değer kaybedecek olan Sterlin karşısında Avro stokları da şirketin bütçesini doğrultur herhalde.

Brexitçiler için çarpıcı olan şirket haberlerinden birisi kendisi de fanatik Brexitçi olan Dyson şirketinin merkezini ve üretimini Singapur’a taşıması. Singapur bölgesel bir hub olması dışında AB ile serbest ticaret anlaşması yapmış bir ülke olarak önemli. Sir Dyson bu taşınmanın Brexit ile alakası olmayan stratejik bir taşınma olduğunu belirtmiş. Yersen. Crewe’den Geoffrey Chesters buna kafa sallayıp ‘yine de değer’ diyecek mi bilmiyoruz. Ama insanları kararlarından döndürmek genelde zor bir iş.

Şubat 2019 da bunun gibi bir dizi önemli büyük şirket taşınma haberleriyle ‘göç istemediği için AB’den çıkanlara’ darbeler indirmeye devam edecek. Çünkü her bir taşıma binlerce işsiz demek ve o derecede de yerel ekonominin daralması demek. Brexit macerasının müsebbibi olanlar ve ona teşne olup gerçekleştirenler uzun süre bu coğrafyada unutulmayacaklar.

İyi haftalar ve bol şanslar