BRICS ülkeleri, birliği büyütme peşindeler. Üye sayısı muhtemelen artacak, hatta belki bir anda katlanacak. Burada mesele kaç üye olduğu değil, geleceğine yön verme arayışındaki üyelerin fikirsel çeşitliliği.

BRICS’te alternatifler konuşulacak
Fotoğraf: AA

Anthony ROWLEY

Bazı uzmanlara göre birliğin önemi, uluslararası iktisat ve finans sisteminin reform ile dönüştürülmesi ve gelişmekte olan ülkelerin Uluslararası Para Fonu (IMF) nezdinde daha fazla söz ya da etki sahibi olmaları gibi gelişmelere önayak olabilme ihtimalinde yatıyor. Yeni Kalkınma Bankası (YKB) isimli bir banka kuruldu ve birlik üyeleri arasında ortak para birimi, ortak rezerv tartışmaları şekilleniyor.

40’tan fazla ülke BRICS’e katılmak için resmi başvuruda bulundu ya da bu seçeneğe “sıcak baktığını” ifade etti. Bu ülkeler arasında Suudi Arabistan, İran, Arjantin, Birleşik Arap Emirlikleri ve Endonezya var.

BRICS, ilk olarak 2009 yılında şekillendiğinde birliğe Güney Afrika dahil değildi ve birliğin “etkili olamayacak kadar çeşitli” ve “coğrafi açıdan dağınık” olduğu yorumları yapılmıştı. Fakat söz konusu çeşitlilik, birliğin küresel bakış açıları geliştirmesine olanak tanımış gibi görünüyor.

15. BRICS Liderler Zirvesi önümüzdeki hafta Güney Afrika’da yapılacak ve gözlemciler içeriğe dair tartışmalardan ziyade Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in zirveye katılıp katılmayacağı konusuna yoğunlaşmış görünüyorlar.

Fakat zirvede gündemi belirleyecek olan Putin’in davranışları ya da Ukrayna’daki savaş değil. BRICS’e katılmayı düşünen ülkeler, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin davranış ve söylemlerini yakından takip edecekler. Gelişmekte olan ülkelerin BRICS üyeliğine sıcak bakmasının sebebi, ABD-Çin çekişmesinde ya da Rusya-Ukrayna savaşında taraf olmaya zorlanmaktan bıkmış olmaları.

DENGELEYİCİ GÜÇ

BRICS birçok ülke için cazip bir seçenek, çünkü birliğin odağında başta iktisat ve finans alanlarında olmak üzere “çok paydaşlı küresel yönetişim” var. Bununla birlikte, Çin ve Hindistan arasındaki çekişme sebebiyle bu prensiplerin tehlikeye girdiğini düşünen ülkeler de var. Her halükarda, birliğin küresel siyaset sahnesinde her zamankinden daha cazip bir “dengeleyici güç” olduğunu söylemek gerek.

Atlantik Konseyi’nde araştırmacı olarak görev yapan Hung Tran, BRICS’in ilerleyen dönemde G7 birliğine alternatif olabileceğini, uluslararası ilişkilerde oldukça belirleyici rol oynayabileceğini söylüyor. Burada belirleyici, olan Çin ya da Hindistan yaklaşımlarından hangisinin birlikte kabul göreceği olacak.

Tran’ın aktardığına göre “Hindistan, Çin’e karşı direnç gösteriyor ve birliğin Çin’in ‘jeopolitik destek devşirme’ aracı hale gelmesine engel olmaya çalışıyor.” Burada Pekin’in Kuşak ve Yol Girişimi ya da alenen ABD karşıtı söylemler ile biçim bulan Küresel Kalkınma Girişimi gibi teşebbüslere atıf yapıyor.

Tran’a göre Yeni Delhi yönetiminin önceliği, “Güney ülkeleri arasında ekonomik ve finansal işbirliği projelerine şekil vermek, dolara bağımlı uluslararası finans ve ödeme sistemine alternatifler getirmek, uluslararası finans kuruluşlarının dönüştürülmesini sağlamak ve gelişmekte olan ülkelere daha fazla temsil kabiliyeti kazandırmak” gibi konular.

Çin-Hindistan ilişkilerini bu şekilde özetlemek doğru olmayabilir fakat BRICS’in geçen yılki zirvesiyle karşılaştırıldığında farklılıklar göze çarpıyor. Çin o defa, küresel ekonomik ve finansal reformlar konusunda birliğe destek veren bir tutum takınmıştı.

Şanghay merkezli YKB başkanlığına mart ayında eski Brezilya Devlet Başkanı Dilma Rousseff’in seçildiğini de unutmayalım. Bankanın kuruluş amacı “gelişmekte olan piyasalarda altyapı ve sürdürülebilir kalkınma projelerine kaynak yaratmak” olarak tarif ediliyor ve banka kuruluşundan beri 98 farklı projeye 33,2 milyar dolar kaynak sağladı.

CAZİBESİ NE?

Rousseff, YKB’nin vereceği finansmanın yüzde 30’unun, üye ülkelerin yerel para birimleri ile yapılacağının altını çiziyor. Bu yaklaşım, uluslararası finans sisteminin dolara bağımlılığını azaltma hedefiyle tutarlı. Çin ve Hindistan da bu hedefin gerçekleşmesine destek olacaklarını belirtiyorlar.

Roussef’in zirveye katılımı, kurucu ülkelerin “çok paydaşlı” önceliklere odaklanabilmeleri için de fırsat niteliğinde olacak.

YKB’nin kurulduğu 2015 yılında 100 milyar dolar tutarında Yedek Rezerv Anlaşması yapılmıştı ve üye ülkelerin ödemeler dengesi sorunlarıyla karşılaşmaları durumunda IMF’ye alternatif olarak değerlendirebilecekleri bir kaynak havuzu oluşturulmuştu.

Hatta daha da geriye, 2010 yılına gidecek olursak birliğin uluslararası ödemelerde kullanılabilecek, yerel para birimleriyle uyumlu bir mekanizma üzerinde çalıştığını görüyoruz. Ulusal ödeme sistemlerini birbiri ile bağlantılı hale getirmek de bazı üyelerin dikkatle araştırdığı konular arasında.

Bu gelişmelere ilaveten bazı üye ülkelerin dijital para birimleri üzerinde çalıştığını göz önünde bulundurduğumuzda BRICS’in tekil bölgesel ticaret ve yatırım anlaşmalarından farklı bir işlevi olduğu açık. BRICS’in doğum anı, o dönem Goldman Sachs’ta görev yapan Jim O’Neil’ın “dört gelişmekte olan ekonomiyi” tarif etmek için 2001 yılında kullandığı kısaltma olarak kabul edilebilir. O dönem resme Güney Afrika dâhil değildi ve bu kısaltma pek de ciddiye alınmamıştı. Şimdi, bu ülkeler küresel gelirin dörtte birini temsil ediyorlar ve mevcut ekonomik düzene ne alternatifler sunacaklarını kimse hafife alabilecek durumda değil.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: South China Morning Post