Burada doğduğuma lanet ettim. Kendime ettiğim gibi, keşke annem ve babam da burada doğmasaydı.”

Burada doğduğuma lanet ettim. Kendime ettiğim gibi, keşke annem ve babam da burada doğmasaydı.”

Bunlar, 30 yıl önce, babası gözleri önünde kurşunlanarak öldürülen DİSK Başkanı Kemal Türkler’in kızı Nilgün Türkler Soydan’ın sözleri. Tanığı olduğu cinayetin davası, 26 yıl sonra zaman aşımından düştü. Denmiş oldu ki; senin baban 30 yıl önce öldürüldü. Biz ortada suçlayacak bir katil bulamadık. Üzerinden de baya bir zaman geçti. Haydi, herkes evine...

Dava süreci Türkler ailesi için tam bir eziyet. Cinayetten sonra doğru dürüst bir soruşturma yapılmıyor. Olaya tanık olan mahalleliye gidip de ne gördüğünü soran olmuyor. Azmettirici olduğu iddia edilen ve aralarında Alpaslan Türkeş’in de bulunduğu 5 kişi beraat ettiriliyor. Suikastın iki tetikçisi 10’ar yıl hapis cezasına çarptırılırken, dosyada diğer tetikçi olarak adı geçen Ünal Osmanağaoğlu sırra kadem basıyor. Türkler ailesinin ısrarlı çabalarıyla 80 yılında gerçekleştirilen bir cinayetin davası, üzerinden tam 16 yıl geçtikten sonra bir kez daha açılıyor. 1999 yılında başka bir suçtan dolayı yakalanan Osmanağaoğlu’nu babasını vuranlardan biri olarak teşhis eden Nilgün Türkler Soydan, yıllar sonra adaletin yerini bulacağını beklerken bir on yıl daha sonuç alınamadan geçiyor.

Osmanağaoğlu 2003 yılında delil yetersizliğinden beraat ediyor. Yargıtay kararı bozuyor. 2005’te ikinci kez beraat ediyor. Yargıtay kararı ikinci kez bozuyor. 2009’da mahkeme üçüncü kez beraat kararı veriyor ve Yargıtay kararı üçüncü kez bozuyor. Son olarak önceki gün, Yargıtay’ın kararına uyması beklenen yerel mahkeme davanın zaman aşımına uğrayıp düştüğünü duyuruyor!

Cinayetin 19 yaşındaki tanığı Nilgün Türkler Soydan bugün 49 yaşında. Bir gün bile gözlerinin önünden silinmeyecek bir görüntünün mahkûmu! Babasının öldürülüş anı, hafızasında müebbet yatıyor. 30 yıldır cinayeti unutturmak isteyenlere inat, ‘katili tanıyorum’ diye bağırıyor. Sesi, sanki hiç bir yere değmeden kendisine geri dönüyor.

Bir babanın, ülkesini severek büyüttüğü çocuk bugün ülkesinden nefret ediyor. Doğduğu yere lanet ediyor. Siz ne yapardınız? Babanız gözlerinizin önünde öldürülse, katilini bilerek peşine düştüğünüz davanızı 30 yılda sonlandıramasanız... Sonunda da davanızı AİHM’e götürerek ülkenizi şikâyet etmek zorunda burakılsanız... Ortada görünen tek ‘cezalı’, ömür boyu sürecek bir acıya mahkûm bırakılan siz olsanız, Nilgün Türkler Soydan gibi isyan etmez miydiniz? Bu ülkenin hak arayan vicdanlı insanları daha ne kadar adalet nerede diye soracak?

Wiki love
Hafta başından beri, oyuncak tarlasına düşmüş bir çocuk gibi şenim. Kapalı kapılar ardında milyonların kaderini belirleyen muktedirlerin çırılçıplak kalışını ve panikle oralarını buralarını kapatmaya çalışmalarını takip etmek en büyük zevkim. Öfkeli bir Amerikan askeri ve asi bir Avusturalyalı’nın ortak çalışmasıyla vizyona giren, ‘sırların olmadığı dünya daha iyi’ adlı yapımı ben de milyonlarla birlikte heyecanla izliyorum.

Wikileaks’in daha önce Irak ve Afganistan’da işlenen savaş suçlarına ilişkin yayınladığı gizli belgelerin kan donduruculuğuna karşı, hafta başında yayınladığı ABD Dışilişkileri’nin yazışmaları bol dedikodulu, dolayısıyla eğlenceli. Bu yüzdendir ki, ilk belgelere göre daha çok tepki çekti. Dünyanın kana alışmış efendileri, vahşiliklerinin sergilenmesindense, birbirlerinin arkasından yaptıkları dedikoduların ortaya çıkmasından rahatsız oldu. Wikileaks’ın kurucusu Julian Assange, “Dünyaya bir kez geliyoruz, en azından işe yarar bir şeyler yapabiliriz” diyor. Sözleleri sizin de yüreğinizi kıpır kıpır yapmıyor mu? Tanıştırayım, bunun adı Wiki love...