Geçtiğimiz çarşamba, neredeyse bütün günlük gazetelerd

Geçtiğimiz çarşamba, neredeyse bütün günlük gazetelerde 3 ekonomi haberi yan yana yer aldı: 1) Yılın ilk altı ayında Türkiye ekonomisi yüzde 8.5 büyümüş; 2) Fi-nansbank hisselerinin yüzde 46'sını 2.8 milyar dolara National Bank of Greece'e satan Fiba Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüsnü Özyeğin düzenlediği basın toplantısında "emekli olmayacağım" diyerek şu sıralar iki ayda bir şirket kurduğunu açıklamış; 3) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Ba-şesgioğlu "büyüme istihdama yansımıyor" demiş. Bir sürü "miş, miş" anlayacağınız, gazeteler duyuruyor, okuyucular okuyor ve hayat devam ediyor.

Büyüme ile başlayalım. Ekonominin büyümesi ne demektir, nasıl ölçülür? Büyüme, o yıl "üretilmiş" (yani önceki yıllarda üretilmiş ve tekrar satılanlar dışında) olan ve piyasada bir fiyat karşılığı alınıp satılan her şeyi kapsadığı iddia edilen Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'nın (GSYH) bir önceki döneme kıyasla yüzde olarak ifade edilen artış miktarıdır.

Örneğin aralık sonu itibariyle 100 YTL'lik GSYH eğer haziran sonunda 108.5 YTL'ye yükselmişse, tıpkı yukardaki haberde olduğu gibi "yılın ilk altı ayında ekonomi yüzde 8.5 büyümüş" denir. Buraya kadar bir sorun yok, bunlar herkesin bildiği ya da bilmesi gereken şeyler. Sorun, tırnak içine aldığım üretimden ne kastedildiğinde. GSYH, Keynesçi, yani genel kabul gören iktisadi perspektiften oluşturulmuş milli gelir muhasebe sisteminin ana kategorisi. İçinde üretim var ama, üretim sayılması akla izana sığmayacak alışverişlerin parasal karşılıkları ve başka saçmalıklar da mevcut. Mesela, esas işi para satmak, başkalarının paralarının kat be katını kredi olarak sağa sola sevkederek para kazanmak olan bankalar ve sair finansal kuruluşların bilumum işlemleri GSYH'nm parçası sayılmaktadır. Keza, gerçekten üretimle iştigal eden sektörlerin ve işkollarının ürettiklerini tüketiciye allayıp pullayıp satanların bilumum işlemleri de üretimin, dolayısıyla GSYH'nm parçası addedilmektedir. İş bununla kalsa iyi. Mesela, Tuzla'daki varillerce zehirli atığı üreten firmanın ürettikleri GSYH'nm parçası olduğu gibi, bu çevre kirliliğinin yol açtığı sorunlarla soluğu hastanelerde alanların doktor ve ilaç harcamaları da üretimin, dolayısıyla GSYH'nm parçası sayılmaktadır. Çıkarılacak sonuç şudur: büyüyoruz dendiğinde, bu büyümenin ne kadarının gerçek üretimden, ne kadarının üretim faaliyeti sayılması imkânsız sair parasal faaliyetlerden kaynaklandığını bilmek gerekir. Abartılı, hayali büyüme ile üretimin gerçekten artışından doğan büyüme arasındaki fark bu tür kavramsal netlikleri gerektirir.

İki ayda bir şirket kuran, dolar milyarderi Özyeğin basın toplantısında bundan sonraki yatırımlarını da açıklamış. Yukarda GSYH ve üretim konularına ilişkin sözettiklerimi dikkate alarak yatırım alanlarına bir göz atalım: Romanya ve Rusya'da Finansbank faaliyetleri; Rusya'da ve Türkiye'de Marks and Spencer dükkânlarının faaliyetleri; alışveriş merkezlerinin faaliyetleri, vs. Kısacası bir kısmı Rusya'nın ve Romanya'nın, bir kısmı ise Türkiye'nin GSYH'nı arttıran, ama üretimle ilişkisi olmayan bir takım almalar, satmalar. Bunların adı da yatırım. Klasik iktisatçıları mezarlarından hortlatacak denli bir kavram deformasyonu.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun "büyüme istihdama yansımıyor" ifadesine gelince. Dürüst bir gözlem. Hatta, bir de şunu eklemiş Başesgioğlu: "Büyüme kompozisyonumuzu yeniden sorgulamak ve büyüme performansımızın daha efektif bir şekilde istihdama nasıl yansıyabileceğini yeniden gözden geçirmek gerekiyor."

Doğru bir hedef. O gözden geçirme sırasında umarız Bakan Başesgioğlu uzun dönem büyümenin, yatırımlar üretim dışı sektörlere kaydıkça tıkanacağını hatırda tutar. Hocamız Korkut Boratav'ın ifadesi ile, mesele yatırımların kompozisyonu meselesidir. Kimbilir, belki Başesgioğlu'nun da "büyüme kompozisyonu" ile kastettiği budur?