Cana değiyor
Fotoğraf: Depo Photos

Ayşen Şahin*

Kadın Voleybol Milli Takımı dünya birinciliğini aldı ve dünyamız bir süreliğine güzelleşti.

Mutluluk gözyaşları, evlerden yükselen zafer çığlıkları, kucaklaşıp dans edenler, gurur, coşku, onur, neşe…

Hasret kaldığımız duyguların harmanı; bir de çocukluğumuzda kalan “Canıma değsin” hissini ekleyince, ne güzel bir duyguymuş bu böyle?

Çünkü biz zafere hasrettik, çünkü biz “kendin gibi kalarak ancak kaybedersin” diye senelerdik tembihlendik, tembihte de kalmadı, “orijinal” kalan kaybetti bu iktidar döneminde.

İktidarın kalıpları var: makbul sermaye, makbul memur, makbul partili, makbul kadın, makbul adam, makbul yurttaş…

Dapdar bir kalıp, normal şartlar altında kimse sığamaz içine. Ama işte kalıptan çıkınca nefes kestiklerinden, yeni bir yol icat olunmuştu yaşamı sürdürmeye çalışanlar için:

-mış gibicilik.

Mesela toplantıya giderken kareli ceket giyildi; esnafın kapısından girerken merhaba yerine selamünaleyküm denildi; lütfenlerin, ricaların yerini “Allah rızası için”ler aldı; sosyal hayat ile profesyonel hayat arasına kalın çizgiler çekildi, gadrolaplar bile bu çizgiden nasibini aldı. Kadehler saklandı, öfkeler sindirildi, cümleler yutuldu. -mış gibi yapanların değirmeni buğday öğütmeye devam etti. 

Kendi gibi olanlar elenirken ses etmedi “mış gibiciler”. Ses edince Allah muhafaza(!) ne olacaktı iş görüşmeleri, sözleşmeler?

Bu ülkede kendin gibi kalarak, iktidar kalıbına girmeden zafer gelmez dediler.

Aha geldi o zafer, cana değdi.

Filenin Amazonları, “Kime adayacağız elbette ülkenin kadınlarına adıyoruz” diye kaldırdı kupayı.

Ebrar’ı dinci gazetelerin manşete hedef diye kaçıncı çıkarışları, ne Ebrar vazgeçti kendinden ne de bir milim mesafelendi takım arkadaşları.

Yandaş medyanın yan yana yapışmış onlarca mikrofonu bekledi durdu “öncelikle sayın cumhurbaşkanımıza minnet…” içeren cümleleri, tek adamı selamlamak zorunda kalmayan dünyanın gözü önünde yaşanan devasa bir zaferdi bu. Aynı soruyu evire çevire soradursun mikrofon tutucular, istedikleri yanıtı alamadıkça…

Cana değdi.

İktidar bilimsel gerçekleri, evrensel normları, sözlükteki kavramları büküp durdu. Ekonomide Fed falan yalandı, Nas gerçek. “Ne olursan ol gel” cümlesi sıcak nakdi olan her sermayeye ve zata söylendi, Mevlana fır dönüyor mezarında.

İstanbul Sözleşmesi hakkında aile birliğini yıkıyor diyebildiler, kendi istedikleri, hazırlığında çalıştıkları, büyük haberlerle duyurdukları sözleşmeden hiç ilgileri yokmuş gibi tek imza ile çıkabildiler. Cumhurbaşkanının adaylığı anayasaya uymuyor, anayasayı yargı hepten dinlemiyor. Depremi Allah veriyor, sabrını da kendisinden istemek icap ediyor, sellerin ekolojiyle iklimle ilgisi yok, Rabbin hikmeti, yangını da Allah’ın izniyle söndürecekler bunun uçakla, tedbirle ne alakası var? Can Atalay’ın mesaisi başlayamıyor, içeride yemini engellenen vekil var. Hiçbir şey normuna uymuyor. Allah’ım sen sabır ver diyeceksin, onlar da öyle istiyor. Şikâyetler, talepler Rabbinize, memnuniyetler, alkışlar ve bir miktar nakit de iktidara.

O öyle olmaz, bu böyle yapılmaz, en iyisini iktidar biliyor, herkes boş yapar, AKP şampiyon, İngiltere aşıyı parayla satıyor, Almanya’da market rafları boş, Amerika’da konut krizi bizden beter diye diye dünya ile bağımızı hepten koparmaya çalışan iktidara; evrensel normlara tamamen uygun, bildik kurallar içinde, işini en iyi şekilde yaparak, dünya birincisi olan kadın voleybol milli takımı şoku.

Cana değdi.

Anaokulu öğretmenini gökkuşağı çizdirdi diye görevden aldılar, paçavra diyorlar gökkuşağı basılı her şeye, onur haftasını şiddet bürüyor her sene, milli takımda isteyenin saçı pembe

Cana değiyor.

Katledilen kadınların bile ne giydiğini sorguladılar, kadının kahkahasını, dansını, neşesini edepsizliğe yordular, kadınlar iş arayınca işsizlik oranı yükseliyor diyen adama ekonomiyi bir daha teslim ettiler, annelik üst kimlik dediler; kadınlığı baskılar.

Kameralara şortlarıyla atletleriyle kocaman gülümseyen ve dans eden kadınlar, işlerinde en iyisi olarak dünya basınında ya

Cana değiyor.

Öte yandan diyorum ki kendime;

Pandemi oldu, evler kadınlara emanet kaldı. Erkekler işsizlik, asosyallik ve depresyonla uğraşırken evin yükünü sırtlanıp, evden çalışıp, evdekilerin bakımını üstlenip, artan ev içi şiddete rağmen hayatta kalmaya ve tutmaya devam eden, çocuklarını büyüklerine emanet edip canı dişinde işe koşan sağlık emekçileri, kadınlardı. Pandemi atlatıldıysa sayelerinde.

Buhran var bir yandan da grev yasakları, bakıyorsun ama kadın işçiler saf tutmuş direnişte. Tekstilde, kimyada, metalde, her sektörde, zılgıt zılgıt nöbetteler, direniş sıçrıyor fabrikadan fabrikaya, atölyeden atölyeye.

Grev yasakmış, yasak ne ayol. Kadınlar direniyor, işçiler kazanıyor işte.

Evlatlarının akıbeti için her cumartesi gözaltına alınan, kolluk şiddetine maruz bırakılan, sanki annelerin her cumartesiyi gözaltında geçirmesi kabul edilebilir bir rutinmiş gibi ülkenin seyrettiği Cumartesi Anneleri…

Deprem oldu. Mahvolduk. Derme çatma çadırlarda bir hayat kurabilen, olmayan suyla hijyeni, gelmeyen gıda ile yemeği halleden, olmayan moral ile çocuk eğleyebilen kadınlardı.

Yaşam ellerinde sürüyor, hâlâ her şeye rağmen. Zira hiçbir şey de çözülmedi, çözülmüyor.

Seçim oldu, sandık görevlilerinin büyük yüzdesi kadın, müşahitler kadın, gönüllüler kadın.

Açıklamaları yapanlar erkekler olsa da.

Siyasi muhalefet itidal çağrısıyla, iktidar şiddet ve tutsaklık tehdidiyle meydanlardan halkı menederken, bu iktidarın 21 yılında da sokakları, alanları boş bırakmayan: kadın hareketi.

Hatta bugün bile Kadınlar Buluşuyor, Kadın Meclisleri çağrısıyla Yoğurtçu Parkında, şarkılarımız, sözlerimiz, özgürlüklerimiz için sloganıyla.

Bir seçimin en basit vatani vazifeyi bile pazarlığa çevirdiği dönemde pazarlıksız yan yana gelenler kadın.

Sokağa açılan kapıyı açık tutanlar kadın.

Ve şimdi de van minütsle, he speak kürsü dünya lideri olanların azarına kıyametine rağmen, makbul olmayan gülüşüyle dünya basınına akıcı yabancı diliyle demeç veren dünya şampiyonları kadın.

Cana değiyor değmesine.

Ama bir memleket de bu kadar yıkılmaz kardeşim kadınların sırtına.

Laikliği koru, kültür sanatı savun, iyi eğitim dayat, zeki çevik ahlaklı sporculuk yap, sokakları tut, gözaltılara alın, yılgınlıktan kaç, özgürlüğün için kavga et, emeğinin hakkı için diren, cam tavanlar kır, canın cebinde gezin, öldürülenlerin davasını takip et…

Bilene bilene artık her kadının smacı surat dağıtacak halde memlekette.

Hani Naim’in film müziğini söylüyordu ya şampiyonlar: “Bıraktım geldim evimi geride, adımı aldılar kan karıştı terime, demişti anam bana buz olsan da erime, kaldırdım dünyayı dertlerimin yerine”

Bir gün, kadınlar dünyayı kaldırmaktan vazgeçtiğinde, yani bankaların gişelerinde memur, marketlerin kasasında tezgâhtar, ameliyathanede cerrah, okulda öğretmen işine gitmediğinde, mahkemede avukat, hâkim bulunamadığında, bir günlüğüne vardiyalar boş kalıp bantlar durduğunda, haberi sunacak spiker, yemeği pişirecek aşçı, çocuğu okuldan alacak anne olmadığında, maç hakemsiz, sofralar yemeksiz, çamaşırlar kirlide kaldığında işte o zaman dünya çöküverecek patriyarkanın başına

Hani şimdi eylemlerde on binler, imza toplarken milyonlar, seçimde gönüllü yüz binlerce kadınız ya, hep birden bir tek gün çekiliversek dünyayı kaldırmak için ellerimizle bastırdığımız kaldıracın üzerinden.

İşte o gün

Gerçekten değecek canımıza. 

Neden yapmıyoruz bilmiyorum, dünyanın bir numarası olmak nasıl yakıştıysa milli takıma, o kadar yakışırdı dünyanın en genel grevini yapmak memleketin kadınlarına.

Biz durursak dünya durur zira.

*Yazar.