ALPER TURGUT Venezuela’nın bağımsızlığını, canhıraş bir şekilde savunan memleketimin iktidar yanlılarının, samimiyetine keşke inanabilseydim. Suriye’nin bağımsızlığına salça olan zihniyetin, bir anda değişebildiğine, hızla dönüştüğüne ve kendini geliştirebildiğine kanabilseydim şayet, seve seve alkışlardım, ABD emperyalizmine kafa tutmak, halkların kardeşliğinin ilk adımıdır diyerek. Diriliş dizisinin setine güle oynaya gitti, bayrağı kaptı, yüzükleri taktı, adını anmaya değmez kasapta, […]

Çiçek gibi abla!

ALPER TURGUT

Venezuela’nın bağımsızlığını, canhıraş bir şekilde savunan memleketimin iktidar yanlılarının, samimiyetine keşke inanabilseydim. Suriye’nin bağımsızlığına salça olan zihniyetin, bir anda değişebildiğine, hızla dönüştüğüne ve kendini geliştirebildiğine kanabilseydim şayet, seve seve alkışlardım, ABD emperyalizmine kafa tutmak, halkların kardeşliğinin ilk adımıdır diyerek. Diriliş dizisinin setine güle oynaya gitti, bayrağı kaptı, yüzükleri taktı, adını anmaya değmez kasapta, löp löp etleri götürdü diye, Venezuela devletin başkanı Nicolás Maduro’ya, bizden biri diyenler var. Onu, Reyiz ile ahbap olduğu gerçeği karşısında savunmaya doyamayanların varlığı da ayrı bir tez konusu, bu malum ve bildik kitlenin hiçbir doğrusu yok, çokça beklentileri ve tek istikametleri mevcut, o kadar.

Yani dostlar, fikir, görüş, ideal falan filan, pek de umurlarında değil ha, sahicilikten ziyadesiyle ırak bir yakınlık hali. Her an her şey değişebilir bu yapaylıkta, dibimizdeki kardeşim Esad, hopppp nasıl diktatör Esed olduysa, sorarım size; fersah fersah uzaklıktaki Maduro, günü gelince Mağduro neden olmasın? Ey Nicolás Kardeşim, kankalık müessesesini çok da ciddiye alma ve mümkünse yurdumun hassas dengelerine kafayı çok yorma. Biz saksıyı çok zorladık ama henüz çözemedik, haberin olsun!

Anti-emperyalist, anti-kapitalist bir dünya algısı, elbette tek çözümü insanlığın. Rüzgâra göre, yakınlıklara göre, uzaklıklara göre, çıkarlara göre, değişebilecek bir olgu değil bu, tek kelimeyle kesinlik, tepeden tırnağa. Batılı zengin devletlerin, bitmeyen kirli oyunlarının karşısında saf tutacaksak eğer, güvenmek ve inanmak isteriz, gerisi fasa fiso.

Yeni Venezuela sosyalist bir ülke mi, Maduro, diktatör mü gibi suallere de kendimce yanıtlarım var, Hugo Chavez bile son döneminde kendi çizgisinden uzaklaşır olmuştu, Maduro’nun hali, daha da fena. Özgürlükçü, eşitlikçi, adil ve huzurlu bir yurt yaratamamanın acısı, harbiden gözle görülebiliyor, onca petrole rağmen, açlıkla sınanmak, kaymağı hala halkın yemediğini ve hatta elit tabakanın gücünü, ısrarla koruduğunu göstermiyor mu? Halkın bazı kesimlerinin, sosyal medya üzerinden, işte acilen bize müdahale edin, kurtarın bizi diye, emperyalist patron ve yöneticilere yalvarması, bıçak gibi kesen bir gerçeklik resmen. Bu hüsranın bilançosu, ABD ve yandaşı ülkelerin ambargosu ile yerli zengin işbirlikçilerinin hinlikleri kadar, mevcut iktidarın beceriksizliğiyle de açıklanabilir rahat rahat. Aç kalmak dahi, yine de sömürgecilerden medet ummaktan iyidir, her koşulda. Çözümse ezilen halkların sahici dayanışmasında, tereddüt etmeden, eğilip bükülmeden, maddi ve manevi desteği hiç kesmeden, elbette.

Topçu Kışlası’nı tekrar ısıtıp önümüze sürecekler, belli oldu. Yerel seçim geliyor diye, kamplaştırma ve ayrıştırma sürecine de el verildi. Eskiden çok güzelmiş, müthiş bir yapıymış diye de gazlıyorlar. Ama bakınız, eskiden diyor, yeni yaptığınız şey, tarihi olmayacak, eski de olmayacak, yeni bir beton olacak. Üstelik kışlaları, şehir dışına sürelim, sivil hayatın içerisinde, askeriyeye yer yok derken (ki haklı bir söylemdir), Taksim’e, kentin tam orta yerine kışla olarak kullanılmasa da, kışla dikmek, sarı yelekliler olmadı, buyurun buradan sokağa çıkın gibi bir anlam taşıyorsa, dev kitlelerin, aaa oyun var, hadi hep birlikte katılalım gibi şaşkın bir saflığın içerisinde olacağını düşünmek, hayli komik kaçıyor, bilginiz olsun.

Yazının devamında gündelik siyasetten kopup, bir güzel insanla vedalaşmak isterim. Ayşen Gruda’yla birkaç kez sohbet etme fırsatım olmuştu, değer vermeğim insana, bende bir saygı uyandırmamış, sevgimi kazanamamış insana, yaşça büyük olsa dahi, abi veya abla demem, daha ilk dakikada, Ayşen Abla, sorularım var sana deyip, karşısında sıcacık bir tebessüm almak, harbiden iyi hissettirmişti. Çok eski bir arkadaş gibiydi, aslında çok önceden tanışmışız gibiydi, tekrar haylaz ve hayli yaramaz bir velet olmak gibiydi. Öyle işte. Yukarıda da dedik ya samimiyet ve sahicilik, pek önemli, pek değerli diye. Çevresine ışık saçıyordu, enerjisi tükenmiyordu, aurası sarıp sarmalıyordu ve benzeri büyük laflar etmek, başta ona ayıp olur. Mahallemizin güzel ablasıydı o, gülümseme sebebimiz idi, ailemizdendi. Etkisi gösterişinden değil, yalınlığındandı, bize hissettirdiği eksikliği de günümüzün tüketim malzemesine eş sentetik yıldızlarına inat, iyi ve sahici bir aktris olmasından kaynaklıydı, haliyle.

Bir süredir, uğurlamalara gidesim yok, cenaze törenleri, ahalinin kendini gösterme, selfi çekme, ünlülerle poz verme seansına dönüşmekte, harbi harbi büyük saçmalık. Asla ritüele dönüşmemeli bu acınası tuhaflık, bir silkelenin sayın halkım ya, vedalaşmak ağırlık, ağır başlılık gerektirir, tereddütsüz bir saygınlık halidir, taşkınlık değil! Son soluğunu verdiği gün, zaten iyi bir oyuncu da değildi, başrol değildi, şu daha iyi, bu daha iyi diyen, acımasız ergen tavrı, mikrop gibi çoğalıyor coğrafyamızda, hatta tüm dünyada, insanları önemsemeyen, değer ve kıymet nedir bilmeyen, kendisi dışında hiçbir şeyi beğenmeyen bir kuşak geliyor, neyse ki, azınlıktalar, sevgisiz ve saygısız yaşanmaz bu hayat, umarım geç olmadan farkına varırlar.

Ayşen Gruda’yı sevme sebebim/sebebimiz salt bundan, oyunculuğundan, geçmişimizin bir parçası olmasından mı ibaret diye düşündüm, yok, yok, yok, mesele bu denli basit değil! Lafını söylemekten sakınmaması, geri vitese takmaması, erk ile uzlaşmaya çabalamaması, her türlü övgüye mazhar, aslında. Son düzlükte ne yaptı bu dedirtmedi ya bizlere, ona dair sorgulamaya sokmadı, güzelim anılarımızı yıpratmadı ya, ne kadar teşekkür etsek azdır. Elbette, herkes bize bir şekilde dokunabilir, lakin dokunduğu yer, yıllar sonra, soğuyacak mı, yoksa hep mi sıcak kalacak, işte bunu, zaman ve insan belirliyor. Dokunduğun yer sımsıcak kaldı Ayşen Abla, bizlere ömrümüzün sonuna dek dik durmayı, savrulmamayı, güce tapmamayı öğreterek gittin, uğurlar olsun iki gözümüzün çiçeği…