Türkiye son yıllarda “serbest cinayetler bölgesi” haline geldi. Uluslararası mafyanın rakip çeteleri aralarında çıkan küçük anlaşmazlıkları kendi usullerince hallediyorlar:

-Şehrin göbeğinde cinayet işliyorlar!

Toplumumuz faili meçhul cinayetlere aşina olduğundan fazlaca üzerinde durulmuyor:

-Çocuklar kendi aralarında halletmişler!

Eğer İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener hatırlatmasaydı 24 Ocak 1993’te Cumhuriyet yazarı Uğur Mumcu, 24 Ocak 2001’de Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan, 1 Şubat 1979’da Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi’yi ölüm yıldönümlerinde saygı ile anarak geçip gidecektik yine…

Meral Akşener, MHP’li Sinan Ateş cinayetini eleştirirken devletin karanlık izbelerine kanla yazılmış bir kanunu ifşa etti:

-Biz geçmişimizde siyasi cinayetlere şahit olduk ama mertçe idi!

Çok bilinen bir “Doğu-Batı farkı” vardır:

-Batı’da düello geleneği vardır, Doğu’da ise pusu!..

Ülkemizde Akşener’in övgüyle bahsettiği siyasi cinayetlerin tümü pusu kurularak gerçekleştirilmiş eylemlerdir. Büyük siyasi cinayetlerin tümünde “devletin eli” olduğu sayısız cinayetin mahkeme dosyalarına girmiştir. Bu tarz dosyaları en çok okuyan ve yazan gazeteci Uğur Mumcu idi… Onun “idam fermanı” MİT Müsteşarı Korgeneral Teoman Koman tarafından yapılan bir basın toplantısında yüzüne karşı okundu:

-Ünlülere yönelik suikastlar dönemi başlayabilir. Hatta içinizden bazıları da öldürülebilir!

Uğur Mumcu’ya yüksek teknoloji ile çalışan bombalı bir pusu kurulmuştu! Otomobilin marş motoru çalıştırınca bomba patladı.  

Mertlik bunun neresinde?

Mertlik yoktu ama devlet vardı! Devlet Güvenlik Mahkemesi Askeri Savcısı Ülkü Coşkun, Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu’ya soruşturma sırasında gerçeği çok açık biçimde söylemişti:

-Kocanız devlet tarafından öldürülmüştür, hükümet isterse çözer!

Sonra Ülkü Coşkun dosyayı bıraktı. Yerine atanan Kemal Ayhan, doğru bir hat üzerinde ilerlemeye başlamıştı ki, eşi ve çocukları tatildeyken evinde ölü bulundu! Aynı gün cenazesi toprağa verildi. Otopsi yapılmadı. Bu tuhaf ölüm ve sonrasında otopsi yapılmasına gerek olmadığı talimatını DGM Başsavcısı Nusret Demiral vermişti!

İçişleri bakanları arasında çok değerli bir yere sahip olan Hasan Fehmi Güneş, Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca’nın Maltepe Askeri Cezaevinden kaçması hakkında şöyle demişti:

-Ağca iç güvenlik kuvvetlerinin (polis) elinden ALINMIŞ ve SALINMIŞTIR!..

Ağca da İpekçi’yi öldürmek için pusu kurmuştu.

Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan, cep telefonu numarasını bütün Diyarbakırlılara vermişti. Şehrin kabini kazanmıştı. Kürtleri “düşman kuvvetler” olarak kabul etmiyordu. O da pusu kurularak öldürüldü. Mehmet Ağar (eski emniyet genel müdürü ve içişleri bakanı) Okkan’ın katledilmesi sonrasında baş sağlığı yerine katillerin başarısını (!) öne çıkaran bir değerlendirmeyi tercih etmişti:

-Kusursuz operasyon!

Mehmet Ağar’dan sonra içişleri bakanı olan Meral Akşener, Milliyet ve Hürriyet gazetelerini (Doğan Grubu) Tansu Çiller hakkında olumsuz yazılara son verin diye tehdit etmişti:

-Çiller’i seven gençleri zor tutuyorum!

Siyasette cinayetler basamağına gelince mutlaka bir beyin sürçmesi oluyor.  Tansu Çiller “bizim için, kurşun atan da kurşun yiyen de birdir” demişti. Sağdaki siyasetçilerin cinayetlere olan muhabbetleriyle demokrasi arasında uçurumlar olduğu yerde duruyor. Baksanıza hanımefendi 2024 yılında 1990’ların diliyle konuşmaya devam ediyor:

-Eski siyasi cinayetlerimiz mertçe idi!