Çözülmeler II: Mekân
Fotoğraf: Depo Photos

Hande Gazey*

Gündelik hayat emekçi sınıflar için faşizm ve ekonomik kriz sarmalı içerisinde akıyor. Bu akış artık kanıksanmış bir olağanüstülük içeriyor. Dolayısıyla yarına dair tahayyül de zaman ve ilişkilere dair irade de bu olağanüstülüğe tabi. Her eylemin ve etkinliğin kâr odaklı olan güç ilişkilerinin amacı ve aracı haline geldiği bu noktada bu kanıksamayı en somut kılan şeylerden biri de mekânın bir avuç azınlığın çıkarlarına göre dizaynı, geriye kalanların ise günü eline almak ve yarına doğru meyletmek için ihtiyaç duydukları mekânların ve dolayısıyla sosyalliğin parçalanması…

Çünkü bu, yaşam ve geçim kaynakları üzerindeki etkinlikleri her türlü sömürü ve tahakküm tarafından ellerinden alınanların yeni yakınlıkları, bağları ve olasılıkları ortaya çıkartabilecekleri kolektiviteye ve dayanışmaya ihtimal verebilecek pratiklerin de imkânsız hale gelmesine sebep oluyor.

Bireyler, gündelik yaşamın akışında pek çok noktada karşılaşmalar yaşıyorlar. Bu karşılaşmaların ortaklığa ve bağa dönüşmesi mekânın özelliklerinden ve izin verdiği olanaklardan bağımsız ele alınamaz. Evet, bir olağanüstülük içerisinde akarken kendi hayatına dair söz ve karar gücü elinden alınmış, ürettiği ve tükettiğine yabancılaşmış bireyin karanlık bir odada pasif bir izleyici konumunda karşılaştığı diğer bireylerle kuracağı bağın sınırlılıkları ortada.

Oysa etkileşim ve birlikte üretim öncelikle “gün ışığını,” içinde bulunulan şeyin öznesi olarak hissedebilmeyi, aidiyet ve güvenlik duygularını gerektirir. Belki de mekânın insan ilişkilerinin ve karşılaşmalarının değil kar odağında şekillenişinin elimizden aldığı ilk şey aidiyet ve güven duygusu bu anlamda. Kentsel dönüşüm süreçlerinden yerinden edilmeye, doğal ve kültürel varlıkların tahribinden barınma, eğitim, sağlık, ulaşım gibi en temel hakların erişilemez hale gelmesine tekinsizliğin ve belirsizliğin yaşam ve üretim alanlarında somutlandığını ifade edebiliriz.

Aidiyet ve güven duygusunun kaybı özne-nesne diyalektiğine, görmeye ve görülmeye, söylemeye ve dinlemeye ve birlikte eylemeye izin veren “gün ışığındaki” tüm karşılaşmaların olasılıklarının yitirilmesine sebep olur. O zaman yoksulluk, yoksunluk, güvensizlik, yersizlik paylaşılacak, değiştirilecek, kaynakları sorgulanarak mücadele edilecek durumlar olmaktan çıkar, onun yerine yalnız yaşanan ve eğer mümkünse katlanılmaya çalışılan hatta utanılan şeyler haline gelir. 

Bu yüzden her şeyin alınıp satılabilir şekilde dizayn edildiği, “yaşayanların” egemenlik altına alınarak uyumlulaştırıldığı mekânsallık, bir kez daha herkesin kendi parçalı deneyimine çıkan bir süreci inşa ediyor.

Bireysel deneyimin özgürleştiriciliği, gündelik yaşamın yabancılaşmasını kırma ihtimali ancak ortaklaşan pratiklerin içerisinde kendisine yer bulabilir. Ortak alanların daraltılması, meydanların çevrelenip yasaklanması meydana gelmenin, meydan okumanın da engellenmesini temsili olarak okunabilir. Bu okuma, çözülme karşısında atılacak politik, kültürel ve sosyal yeniden inşanın tartışmasını yapmak üzere çözülmelerden ortaklaştırıcı eksenlere doğru bir serinin ve tartışmanın devamı için ipuçlarını sunuyor.

*Asistan Hekim