Atatürk “Cumhuriyet’in temeli kültürdür” derken en derindeki gerçeği işaret etmişti. Çünkü Namık Kemal’lerle, Tevfik Fikret’lerle büyüyen neslin başarabileceklerini bizzat kendi hayatında görmüştü.

Cumhurun kültürü
Fotoğraf: DepoPhotos

Zülfü Livaneli

Cumhuriyetin temeli kültürdür. Cumhur kültürlü olmalı ki Cumhuriyet yaşayabilsin.
Bunu en iyi bilen insan Gazi’ydi. Yeni Cumhuriyeti kültür temeli üzerine oturtmak istemişti. Bir edebiyat, kültür ve eğitim şölenine dönen akşam sofralarında hiç askerlik anıları anlatmıyor, sürekli olarak kültür konuşuyordu.

 Kafasını kurcalayan konular genellikle kültür ve eğitim konularıydı. Çünkü Cumhuriyet’in yeni bir insan tipi yaratarak ayakta kalabileceğini çok iyi biliyordu.

Nasıl, etkisinde kaldığı Fransız İhtilali yeni Fransız yurttaşını ortaya çıkarmışsa, kendi devrimi de “Cumhuriyet yurttaşı” kavramını yaratacaktı. Bu amaçla Halkevleri açıldı, Paul Hindemith gibi büyük besteciler müzik eğitiminin temellerini attı, üniversiteler dünya çapındaki Alman hocalarla çağı yakalamaya çalıştı. Tercüme büroları kuruldu, Maarif Vekâleti dünya kültürünü aktaran kitaplar, dergiler yayınlamaya başladı. Dil ve tarih kurumları çalışmaya başladı. Tiyatrolar, operalar, senfoni orkestraları kuruldu.

Çok kısa zamana sığan bu yoğun, baş döndürücü kültür çalışmalarında yapılan her şey yüzde yüz doğru muydu? Elbette hayır. Devrim heyecanı içinde zaman zaman aşırılıklar yapıldı, ölçünün elden kaçırıldığı zamanlar oldu. Ama bunlar kaçınılmaz hatalardı. Zamanla hepsi yerli yerine oturacak ve bir dengeye kavuşacaktı.

Ne yazık ki kültür insanı Atatürk’ün ölümünden sonra bu kampanyalar hızını kaybetti, kültür ve “yeni yurttaş” oluşturma gayreti unutuldu. Atatürk’ün attığı temeller zaman içinde serpilip boy atacağına, biçimsel ritüellere, içi boş gösterilere dönüştü. Bu arada Cumhuriyet karşıtı çevreler kendi muhalefetlerini oluşturmak için eğitim çalışmalarına devam ettiler.

Devrimlerden nefret eden, Atatürk adına tahammül edemeyen kuşaklar yetiştirdiler.

Atatürk “Cumhuriyet’in temeli kültürdür” derken sadece güzel bir söz söylememiş, en derindeki gerçeği işaret etmişti. Çünkü Namık Kemal’lerle, Tevfik Fikret’lerle büyüyen bir neslin, bu etkiyle neler başarabileceğini bizzat kendi hayatında görmüştü. Ama bunun farkında olmayan, Atatürk’ün kültür boyutunu kavrayamayan ve kendilerine haksız bir biçimde “Kemalist” adını yakıştıran asker-sivil yöneticiler, devrimin içini boşalttılar, yeni Cumhuriyetçi kuşaklar yetiştirmediler ve statükoyla çarpışan büyük devrimciyi asık suratlı bir büst olarak tanıttılar. Bence Atatürk’e ve kurduğu cumhuriyete yapılan en büyük haksızlık budur.