6 Şubat 2023 saat 04.17, Türkiye için bir tarihsel mıh oldu şimdiden. Tarihi, öncesi ve sonrası olarak tanımlamak zorunda bırakacak bir milat. Kimsenin kaçamayacağı, yok sayamayacağı, geçti geride kaldı diyemeyeceği bir dönemeç.

Yaklaşık 13 milyon insan bir kaç saat içinde iki kez doğrudan ölüm deneyimi yaşadılar. Tam sayısını kısa vadede bilemeyeceğimiz ama yüz bin belki de bir kaç yüz bin olduğu hissedilen insan öldü. Bir hafta içinde iki milyona yakın insan göç etti. Yüzbinlerce bina yıkılmış durumda ve yüzbinlerce insan halen güvenli barınma beslenme olanakları ulaşabilmiş değil. Belki de on binlerce kayıp, kayıp olarak kalacak. Göç edenlerin ve göç ettikleri bölgelerdekilerin geleceği belirsiz.


Cumhuriyet tarihinde bu kadar kısa sürede bu çapta bir yıkım ve göç olmadı. Ne 1999 depremi ne Gar katliamı ne de kırk yıllık “Kürt sorunu” Maraş depreminin etkisi kadar etkilemeyecek bu toplumu. Büyüklüğü, şiddeti ve yaygınlığı ile son yüzyılda bu kadar kısa sürede bu çapta bir olay yaşanmadı diyebiliriz. Deprem, yıktığı bölgeyi değil tüm Türkiye’yi değiştirecek.

Deprem de yalnızca binalar çökmedi. Yirmi yıldır inşa edilen rejim de çöktü. Rejimin tüm sembolleri yerle bir oldu. Yollar, havalimanları, hastaneler, binalar, kurumlar ve kurum yöneticileri. İktidar, ne yaparsa yapsın bu denli büyük bir enkazın üstünü örtemiyor.

Böylesi dehşet dolu yıkım, ölüm, göç dönemini izleyen zamanda hem bireyler hem de toplum dönüşür. İnsanız, yaşamaya yazgılıyız. Değişen koşullara uyumlanabildiği için insan bir tür olarak hayatta kaldı. Yine böyle olacak. Yaşayabilmek için uyumlanıcı bir dönüşüm geçirmek zorundayız.

İnsanlar ve toplumlar yıkım sonrası uyumlanıcı dönüşüm için iki olanak barındırıyorlar benliklerinde. Her iki olanak da insan zihninin sembolleştirme işlevi ile mümkün olacak. Maraş depremini zihinlerimizde hangi sembolle anlamlandırabilirsek dönüşüm o yönde olacak. Sembolleştirmeyi sağlayacak olan şu soruya verilen yanıt olacak. Neden oldu, sorumlusu kimdi? Kaçınılmaz, öngörülemez bir doğal afet mi, sorumlularının hesap vermesi gereken bir ihmal mi yıkıma neden oldu?

İşte bu soruya verilecek yanıt, dönüşüm için belirleyici hattı çizecek. Özellikle depreme yakalanıp sağ kalanlar, yakınları ölürken kendileri kurtulanlar da bu soruya yanıt arıyorlar zaten. O eve taşınmasaydım, oraya yerleşmeseydim gibi öngörülemeyecek riskleri bilmeleri zorunluymuş gibi suçluluk hissetmeleri de bu soruyla ilişkili. Deprem riskini, konutun güvenliğini, inşaatın kalitesini, fay hattının nereden geçtiğini bilmesi ve önlem alması gerekenin kendisi olmadığını kabullenmesi pek kolay olmayacak insanların. Bütün bunlar benim sorumluluğumsa devlet, hükümet, belediye, ruhsat dairesi neden var o zaman diye sormasını bekleyemeyiz insanların.

İktidar, acziyet ve şaşkınlığını ilk haftadan sonra üzerinden attı ve bu soruya verilecek yanıtı zihinlere dayatmak için tüm gücüyle çalışmaya başladı. Daha ortada bir inceleme yapılmamışken yıkılan binalar 1999 öncesi yapılanlar yalanıyla başladı bu dayatma. Ardından kentsel dönüşümü CHP engelledi propagandasıyla sürdü. Ama daha önemlisi deprem bölgesini ilahiyat mezunlarına, tarikatlere açması oldu. Yüksek Öğretim Kurulu’nun depremle ilgili psikososyal destek programının başına ilahiyatçı bir kurul üyesini getirmesi, doktorlar, psikiyatrlar, psikologlar, sosyal hizmet uzmanlarından çok ilahiyat mezunlarını seferber etmeye çalışması boşuna değil.

İktidar, depremi laiklerin engellemelerinin sonucu tanrının bir sınavı olarak ortaya çıkan bir felaket olarak sembolleştirmeye çabalıyor. Tanrının sınavından daha dindar, daha bağlı, daha bağımlı ve biat etmiş, bir “kurtarıcı elçi” etrafında kümelenmiş olanlar geçecek mesajı verme uğraşında. Öyle bir kurtarıcı ki, daha şimdiden evler yapmaya başladı, felaketin izlerini göz önünden kaldırıyor.

İnsanın tarihsel zihni “kurtarıcı” sembolizasyonuna eğilimlidir. Hem sorumluluktan uzaklaşmayı sağlar hem de yetersizlik duygusunun üzerini örtmeye. Bu süreçte çoğu insanın şaşkınlıkla karşıladığı bir sembolizasyon daha oldu. Saadet partisi önünde altılı masa ittifak açıklaması yapılırken parti binasına Atatürk posteri asıldı! Böylece iki sembolik figürün mücadelesine döndü önümüzdeki seçim.

Dinsel kurtarıcı yirmi yıldır iktidarda ve bu sürede yaptıkları, yapacaklarının garantisi. Diğeri ise yüzyıl önce yaptıklarının nasıl hatırlandığına, hatırlatıldığına bağlı olarak belirleyici olacak.