“Komünizmin özgürleştirici çekirdeğini bu enkaz sahasından çıkarmak soyut ve salt entelektüel bir işlem değildir: Bu yeni savaşlar, yeni pratikler ve uzun bir yas çalışması gerektirecektir. Ama hikâye bitmemiştir. Devrimler planlanamaz, her zaman beklenmedik bir şekilde gelirler.”

Devrim

Levent Hekim - Araştırmacı

Komünizm bizim için ne yaratılması gereken bir durum 

ne de gerçekliğin kendisine göre düzenlenmesi gereken bir idealdir; 

biz mevcut gidişatı ilga eden gerçek harekete komünizm diyoruz. 

Karl Marx, Friedrich Engels 

Enzo Traverso’nun son kitabı Devrim Bir Entelektüel Tarih kitabı Osman S. Binatlı’nın çevirisi ile Ayrıntı Yayınlarından çıktı. Geçtiğimiz ay çıkan bu kitap bildik tarih çalışmalarından farklı bir devrim tarihi anlatısı kuruyor. 19. ve 20. yüzyıl devrimlerinin anlamını “Diyalektik İmgeler” olarak tarif ettiği döneme damgasını vuran lokomotifler, bedenler, metinler, kavramlar ve tekil yaşamlar vb simgelerin kendilerini de aşan anlamlarıyla yeni bir bileşimde eklemleyerek yaşayan bir tarih anlatısı oluşturmaya çalışıldığı söylenebilir. Bu özelliğiyle eser sıradışı bir anlatısı sunuyor. Kitap yoğun bir içeriğe sahip olduğundan bazı ilgi çekici imgelemlere odaklanmaya çalışılacaktır.  

Diyalektik İmgeler ve Tarihin Yöntemi 

Enzo Traverso Walter Benjamin’e atıfla; “diyalektik imgeler tarihsel araştırmanın iki temel prosedürünün bileşiminden ortaya çıkar; toplama ve birleştirme. Bu model montaj ilkesini uygulamak anlamına gelir. Büyük yapıları hassaslık ve netlikle hazırlanmış çok küçük elemanlardan başlayarak inşa etmek ki bu da küçük tekil ânın analizinde bütün olayın billurunu keşfetmek anlamına gelir.” Yazar 19. ve 20. yüzyıl tarihini bu yöntemle incelemeye çalışıyor. Eserin birçok yerinde Benjamin’in tarih anlayışının izlerini görmek bu anlamda mümkün. Diyalektik imgeler geçmiş olayların yansımaları değildir. Bunlar daha ziyade geçmişe ışık tutan lambalardır. Devrimler, tarihin sürekliliğini patlatan diyalektik sıçramalar olduklarına göre onları yorumlamak anlamlarını yoğunlaştıran imgeler aracılığıyla yakalamayı gerektirir. Monat toplumsal bir bütün olarak billurlaşmış geçmişi yakalamak anlamına gelir.  

Enzo Traverso’nun tarihe yüklediği anlam geçmişten çok bugüne dair bir muhteva içermektedir. Devrimler şiddetli kırılma noktaları olduğu için yoğun biçimde yaşanırlar. Devrimlerin meydana gelmesi için insanların sıradan hayattakiyle kıyas kabul etmeyecek yoğunlukta enerji, tutku, etkilenme ve duygu sergilemesi gerekir. Devrimler bu nedenle genellikle estetik dönüm noktaları yaratır. Bu özelliğiyle geçmiş imgeler tehlike ânında ortaya çıkan parıltılar görevi görür. Enzo Traverso bu türden devrimci bir tarih yazımının geçmişten çok şimdiyle ve gelecekle ilişkisini bu dönüm noktaları üzerinden kurgular; “Çağımızın devrimleri kendi öz modellerini yaratmak zorundaysalar bunu bir boş levhadan (Tabula Rasa) yola çıkarak fetihleri ya da daha çok yenilgileri söz konusu olsun geçmiş mücadelelerin hatırasını cisimleştirmeden yani sırtlanmadan yapamazlar. Burada elbette bir yas çalışması mevcuttur. Ama bu aynı zamanda gelecek savaşlar için bir eğitimdir.” Yas vurgusu geçmiş devrimcilerin yarıda kalmış umutlarına ve özgürlük ideallerine sahip çıkma ve geçmişi kurtarma anlamına da gelmektedir. Çünkü devrimler tarihin sürekliliğini havaya uçurarak geçmişin imdadına koşarlar. Farkında olsalar da olmasalar da kendi içlerinde atalarının deneyimini barındırırlar. Traverso okura tarih üzerine tefekküre dalmak için bunun önemli bir sebep olduğunu söylüyor. Kitap yoğun bir içeriğe sahip olduğundan bazı ilgi çekici imgelemlere odaklanmaya çalışılacaktır.  

Tarihin Lokomotifleri 

Tren 19. yüzyılın imgelemini ortaya koyar. Marx’ın 1848 devrimlerine nazaran “devrimler tarihin lokomotifleridir” sözü aslında edebî bir metafordan fazlasını ifade eder. Çağın ruhunu da yansıtan bir metafordur. Sanayi kapitalizminin yükselişini, trenle birlikte meta dolaşımının hızlanmasını, sermayenin kendi koyduğu sınırları aşmasını işaretler. Tren sayesinde zaman yoluyla uzam ilga edilmektedir.  

Tren bu anlamıyla saat teknolojisindeki ilerlemeye de ivme kazandırdı. Trenler ulusal tarifeler olmadan işleyemezdi bu yüzden şehirler arasındaki zamansal farklılıkta ortadan kaldırıldı. Yüzyılın sonunda ise zamanın ölçümü koordine edilerek uluslararası ölçekte düzenlendi. Tren bu anlamda iki farklı zamanın kavramsallaştırılmasına da vesile oldu. Sermayenin zamansallığı nicel, homojen, sürekli, nesnel bir iktisadi sürecin zamanına sahiptir. Proleter devrimlerin zamansallığı ise süreksiz, niteliksel öngörülemez bir muhteva içermektedir. Bu kavrayış çerçevesinde tarihin ereksel bir amacından devrimciler açısından bahsedilemez. Sosyalizme geçiş bu anlamda bilinçli bir devrimci eylemden kaynaklanır. Enzo Traverso bu anlamda “tarihin lokomotifi olarak devrimler” metaforunu sermayenin düz çizgisel zamanını kesintiye uğratan püskürtmeler olarak ifadelendirir.  

Tren bir taraftan kapitalizmle simgeleşen düzen ve ilerlemeyi işaretlerken, diğer yandan düzensizlik ve kaos mekânlarına da işaret eder. Rusya’da Narodnik’ler devrim öncesinde trenlere sabotaj yapan asiler olarak resmedilmektedir. Meksika’da yerliler devletin kendilerine karşı savaşacak askerler taşımak için kullandığı trenleri dönüştürerek onlara karşı kullanmışlardır. Sovyet devriminde iç savaşta tüm yurdu baştan başa dolaşan “zırhlı tren” de çağın devrimci simgelerinden biri oluşmuştur.  

Devrimci Entelektüeller 

Enzo Traverso devrimci entelektüellerden bahsederken Marx’ın Feuerbach üzerine 11. Tezinden yola çıkar; "Filozoflar Dünya’yı çeşitli biçimlerde yorumladılar ancak mesele onu değiştirmektir”. Bu tanım çerçevesinde devrimci entelektüel sadece radikal teoriler yazıp savunmakla kalmayıp aynı zamanda bunları hayata geçirmeye dönük bir yaşamı ve siyasi bağlılığı seçenlerdir. Bu özellikleriyle Avrupa’da devrimci entelektüellerin 1848 ile II. Dünya Savaşı arasında yoğun olduğu ifade edilir. Savaş sonrası bir dizi entelektüelin akademik dünyada ayrıcalıklı olarak kabul gömesi sonucu teorinin üretim koşulları değişmiştir. Bu bağlamda yukarıdaki özelliklere sahip entelektüellerde ve kamusal entelektüellerde bir gerileme olduğunu görülür. Devrimci entelektüeller Avrupa’dan sömürge dünyasına göç etmiştir. 

Traverso 19. yüzyıl devrimci entelektüellerinin 1917 devrimine kadar dışlanmış köksüzler olarak yaşadığını ifade eder. Kendilerini sınıf konumunu inkâr ederek yaşadılar. İnkâr daha çok kendi sınıf konumunu reddetme üzerinden şekillendi. 1917 sonrası durum değişiklik gösterdi. Avrupa düzeninin 1914’de çöküşüyle ve kitle hareketleriyle birlikte sosyalist entelektüeller marjinallikten sıyrılarak kendi devirlerinin aktörlerine dönüştü. Eserde sosyalistlerin dışında döneme damgasını vuran “bohem” entelektüellerden bahsedilir; Bohemler birey merkezli kurulu düzene karşı olmakla birlikte kolektif varlığa, siyasete kuşkuyla yaklaşırlar. Ancak devrimci kalkışma dönemlerinde kollektif varlığa katılırlar” Enzo devrimci entelektüel tarifi birçok kişi tarafından yapıldığı söyler. Ancak olumlu anlamda hepsinin ortaklaştığı Neçayev’in çizdiği portredir; 

“Devrimci kaybolmuş bir insandır. Ne kendi çıkarları ne kişisel davası ne duyguları ve alışkanlıkları ne de malı mülkü vardır. Bir ismi dahi yoktur. Ondaki her şey biricik ve münhasır bir çıkar, tek bir düşünce, tek bir tutku yani devrim tarafından soğrulmuştur.”  

Komünist Bukalemun 

Eserde 20. yüzyıl devrimlerinin Komünizmle özdeşleştiği vurgulanır. Dünya’da birbirine benzemeyen farklı çeşitleri ele alınmaya çalışılmıştır. Ancak buna gelmeden önce Enzo Traverso Marx’ın Manifesto’da bahsettiği bağlamda sırf proletaryanın ürünü olan bir devrim olmadığını ifade ederek bir olumsuzlama da bulunur. Ancak Marx sınıfı sabit bir kategori olarak ele almaz. Sınıf mücadelesi sınıfı önceleyen bir muhtevaya sahiptir. Bu bağlamda açığa çıkan devrimlerin muhtevası Marx’ı olumsuzlamamaktadır. Eserde ele alınan komünizm türlerinden; “rejim olarak komünizm” SSCB’de Stalin dönemi bağlamında bir bürokratik sosyalizm eleştirisi yapılmakla beraber, komünizmi faşizmle özdeşleştiren ana akım bellek çalışmalarının mahkûm edilmesi esere dönemsel bir özgünlük de kattığı söylenebilir. Esere dair diğer değinilmesi gereken nokta Sovyet Devrimi ya da Batıdaki devrimci stratejiyle, emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi yürüten ülkelerdeki stratejinin farklılığına yaptığı vurgu; klasik Batıya özgü devrim tanımı, tarihin sürekliliğinin aniden kesintiye uğraması ve her şeyin inanılmaz çabuk olup bitmesi yani bir ayaklanma stratejisi üzerine oturur. Ancak Çin Devrimi; “Toplumun bastırılmış enerjilerini ve arzularını bir anda serbest bırakan toplumsal ve siyasal kopuş olmamıştı. Çin’i perişan halde ve soluksuz bırakan yirmi yıl süren bir savaşın nihai sonucu olmuştu.”  

Son olarak son yıllarda ortaya çıkan meydan hareketlerinin yaratıcı, süreksiz ama bellekten yoksun olduğuna vurgu yapılıyor. Bu yüzden yeni bir sol hareketin tarihsel deneyimi ayrıntılandırmadan gerçek anlamda yeniden doğamayacağı vurgulanıyor:  

“Komünizmin özgürleştirici çekirdeğini bu enkaz sahasından çıkarmak soyut ve salt entelektüel bir işlem değildir: Bu yeni savaşlar, yeni pratikler ve uzun bir yas çalışması gerektirecektir. Ama hikâye bitmemiştir. Devrimler planlanamaz, her zaman beklenmedik bir şekilde gelirler.”