Persepolis, ne 'hem cennet, hem cehennem' vatanlarında yapabilen, ne Batı'da kendini evinde hisseden geri kalmış ülke aydınının dramını çok iyi anlatıyor

Çizgi film deyince aklımıza bazen yetişkinlerin de zevk alabileceği ama temelde çocuklara yönelik, fantastik filmler gelir. İçeriklerindeki fantezi dozunun yüksekliğine karşın bu filmlerin çizimleri neredeyse 'normal' filmlerin gerçekçilik düzeyini bile aşar. Ratatuy'da ya da Kayıp Balık Nemo'daki ayrıntı zenginliği insanı hayrete düşürür.

'Persepolis'te ise tam tersi bir durum var. Anlatılanlar fanteziden değil gerçek bir hayat hikâyesinden kaynaklanıyor ama çizimler olabildiğince gerçekçilikten uzak, tamamen stilize. Persepolis büyük ölçüde siyah-beyaz bir film ve film sadece insan duygularının ya da düşüncelerinin ifadesi söz konusuysa ayrıntılara önem veriyor. Ama anlatmak istediğini mükemmel biçimde anlatıyor.

HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ DEĞİL
Marjane Satrapi'nin özyaşamsal çizgi romanları filmin temelini teşkil ediyor. Küçük İranlı kız Marjane'nin ve ailesinin mollaların gerici devrimi sırasında yaşadıklarıyla başlıyor Persepolis. İran'ın İslam devrimi, gericiliğine karşın temelde bir halk hareketine dayandığı için solcuların ve komünistlerin desteğini kazanıyor önce. Marjane'nin Şah rejiminde işkence gören, yıllarca hapis yatan akrabaları var böyle. Devrime sevinen solcular, kısa bir süre sonra devrimin asıl hedefinin kendileri ve savundukları değerler olduğunu acı bir şekilde öğreniyorlar. Kadınlar hayatı en zorlaşan kesimlerin başında geliyor. Lafını sakınmayan küçük Marjane'yi korumak isteyen ailesi Avusturya'ya okumaya gönderiyor. Böylece Marjane sürgünle daha çocukluğunda tanışıyor. Yurtdışı özgürlük demek olsa da hayat Batı'da hiç de cazip değil Müslüman bir Doğulu için. Önyargılarla, duyarsızlıklarla ve ırkçılıkla karşılaşıyor Marjane. Aşk acıları da üzerine binince yeniden vatanına dönüyor ama hiçbir şey eskisi gibi olamıyor.

YILIN EN İYİ FİLMLERİNDEN BİRİ
Geri kalmış ülkelerin aydınları kendilerini bulacaklardır Persepolis'te. Ne 'hem cennet hem cehennem' vatanlarında yapabilen, ne Batı'da kendini evinde hisseden geri kalmış ülke aydınının dramını çok iyi anlatıyor Persepolis. Sadece bununla kalmıyor, Marjane'nin bilge büyük annesi vasıtasıyla çok değerli yaşam dersleri de veriyor. Hem stili hem içeriğiyle Persepolis çok başarılı bir film. Yılın en iyilerinden olduğuna şüphe yok. 'Yaşamın Kıyısında'yla birlikte seyredip iki yönetmenin, Batı'dan Doğu'-ya bakışlarındaki farklılar ve benzerlikler üzerine fikir jimnastiği yapmak da keyifli bir seçenek olabilir. Her halükarda kaçırmayın.

PersepolisYönetmen: Vincent Paronnaud, Marjane Satrapi Seslendirenler: Catherine Deneuve, Danielle Dar-rieux, Simon Abkarian, Chiara Mastroianni Türü: Animasyon Ülke: Fransa

* * *
Almancı Türkler, Türkçü Almanlar
Yaşamın Kıyısında çok fazla temaya el atmış. Kuşaklar arası, kültürler arası çatışmalar, sol siyasi hareketler, AB-Türkiye ilişkileri, İslamcılar vs, vs... Ama bunların hiçbirisinin altı dolmuyor

Fatih Akın olmak, 'Duvara Karşı' gibi çok beğenilen bir filmin ardından yeni bir filme soyunmak çok zor bir iş. Öte yandan da çok talihli bir durum tabii, Akın'ın yerinde olmak. 'Yaşamın Kıyısında'yı yapmayı zorlaştıran şeyler, aynı zamanda filmin başarılı görülmesinde de etkili rol oynuyorlar. Yaşamın Kıyısında, Duvara Karşı'dan önce yapılmış olsaydı, Cannes'a yarışmalı bölüme çağrılır, orada en iyi senaryo ödülü alır, Avrupa Parlamentosu'nca taltif edilir miydi? En azından bütün bunlar çok daha zor gerçekleşirdi. Akın'ın anlatmakta çok başarılı olduğu bir kesim var: Almancı Türkler. Eğer Akın batı yakasının Türklerini anlatıyorsa, filmi enerji ve derin bir içgörüyle dolup taşıyor; iyiliklerinde de, kötülüklerinde inandırıcı olabilen üç boyutlu karakterlerle karşılaşıyoruz. Yaşamın Kıyısında'nın ilk bölümünde ilk kuşak Gastarbeiter'lerden Ali rolünde Tuncel Kurtiz döktürüyor yine. Nursel Köse de 'hayat kadını' Yeter rolünde Tuncel'den aşağı kalmıyor. İki oyuncu bu bölümü uçuruyorlar, senaryonun pek de inandırıcı olmadan izlediği rotaya rağmen. 70'lik Ali, seviştiği Ye-ter'e para karşılığında kendi yanında kalmasını teklif ediyor. Tam da teklifin geldiği gün radikal İslamcılardan tehdit alan Yeter, Ali'nin yanına yerleşiyor. Yeter'in Ayten (Nurgül Yeşilçay) diye Türkiye'de yaşayan ve annesinin bir ayakkabı imalathanesinde çalıştığını sanan bir kızı olduğunu öğreniyoruz. Ali'nin de Germanistik profesörü olan, Türk'ten çok Alman özellikleri taşıyan Nejat (Baki Davrak) adlı bir oğlu var.

YÜZEYSEL VE DERİNLİKSİZ
Akın filminin bölümlerini adlandırırken nelerin olacağını saklama gereği duymamış. "Yeter'in Ölümü" adını koyduğu bu ilk bölümün hangi olayla biteceği sır değil yani. "Lotte"nin Ölümü" adlı ikinci bölümde ise sol siyasi bir eylemci olan Ayten'in öyküsünü izliyoruz. Fatih Akın, Türkiye'ye geldiğinde aynı derecede başarılı karakterler yaratamıyor. Ayten de doğrusu kanlı canlı bir karakter olamıyor. Ne cinsel ne de politik kimliği üzerine oturuyor. Polis takibinden kaçan Ayten Almanya'ya giderken, Ali'nin oğlu Nejat da Türkiye'ye Ayten'i bulmaya geliyor.

Ayten Almanya'da Lotte'yle (Patriycia Ziolkowska) tanışıp aşık oluyor ama yakalanıp Türkiye'ye iade ediliyor. Ayten'in peşinden Türkiye'ye gelen Lotte de hayatını yitiriyor. Film iki farklı kuşağın sağ kalanlarının, an-ne-kız, baba-oğul ilişkisinde yeni başlangıçlar arayışıyla sonlanıyor.

Yaşamın Kıyısında çok fazla temaya el atmış. Kuşaklar arası, kültürler arası çatışmalar, sol siyasi hareketler (Akın belli ki örgütlere güvenmiyor!), AB-Türkiye ilişkileri, İslamcılar vs, vs... Ama bunların hiç birisinin altı dolmuyor. Bir yüzeysellik, derinliksizlik duygusu filmin peşini bırakmıyor. Başta da dediğimiz gibi Tuncel Kurtiz ve Nursel Kur-tiz'in yer aldığı sahneler gayet başarılı ama onlar sahneden çekildikten sonra, filmin nabzı da atmamaya başlıyor. Perdeden seyirciye bir duygu akmıyor. Yine de bir Fatih Akın filmi bir Fatih Akın filmidir. Elbette gidip görecek ve kendi kararınızı kendiniz vereceksiniz.

Yaşamın Kıyısında
Yönetmen: Fatih Akın Oyuncular: Baki Davrak, Han-na Schygulla, Patrycia Ziolkowska, Tunçel Kurtiz, Nursel Köse, Yelda Reynauld, Erkan Can, Nurgiil Ye-şilçay Ülke: Almanya Türkiye