Önümde 1938 tarihli bir Alman kartpostalı var. Hitler’in İtalya’yı ziyaret ettiği, Roma Merkez Garı’nda Mussolini tarafından karşılandığı gün çekilmiş. Hitler solda, arkası kameraya dönük, kadrajın dikey olarak üçte ikisini kaplayacak biçimde duruyor. Hitler’in yüzü görünmüyor, fotoğraf Hitler’in nereye ya da kime baktığına değil, fotoğraftaki diğer kişilerin Hitler’e nasıl baktığına yoğunlaşmamızı istiyor.

Hitler-Mussolini buluşmalarının hem İtalya’da hem Almanya’da çekilmiş yüzlerce fotoğrafı var. Ama bu fotoğraf çok özel. Propaganda Bakanı Goebbels’in kartpostal olarak basılacak fotoğrafları onaylarken bu fotoğraf hakkında neler düşündüğünü tahmin etmek zor değil: Führer karşısında herkes böyle işte! Hayranlıkla bakıyorlar.

Onlarca yıl sonra televizyon için yapılacak otomobil reklamlarının, insanlar üzerinden uygulanmış bir prototipi gibi bu fotoğraf: ‘Ona binerseniz herkes size bakar.’

Fotoğraf: Arşiv

Ustaları Goebbels’in izinden giden iletişim başkanları da kendi ‘başgan’larına bir reklam nesnesi olarak bakıyor. Yandaş medyanın tüm haber ve yorumları bu amaçla tasarlanıyor: Bizimki en iyisi! Bizimki en büyüğü! Herkes ona (ve dolayısıyla bize) gıptayla bakıyor, “Ah, keşke bizimki de böyle olsa!” diyor!

Başka pek çok şeyin yanında, bu reklam anlayışının da tüketici/seçmen tercihlerinde payı olduğunu biliyoruz. Sokak röportajları da, sürekli A Haber’in açık olduğu kahvehanelerde bu ‘dünyanın en büyüğü’ düşüncesinin nasıl içselleştirildiğinin bir göstergesi.

Bu ‘bakılan-bakan-bakanlara bakılan’ reklam stratejisinin son ürününü, teknolojisinde tek kuruş katkıları olmayan 55 milyon dolarlık bir uzay yolculuğu ile belediye başkan adaylarının açıklanmasını aynı günlere denk getirmelerinde görüyoruz. Belediye başkan adaylarının uzaya çıkan kişiyle özdeşleştirilerek algılanmasına yönelik trajikomik bir çaba.

∗∗

Uzun zamandır yazmayı tasarladığım, ama gerekli zamanı ve yeterli hevesi aynı anda bulamadığımdan bir türlü yazamadığım bir kitap projesi var: “Bir arada bulunması olanaksız kavramlar sözlüğü”.

Hitler-Mussolini fotoğrafı üzerinden şöyle örnekleyebiliriz: Hepsi de askeri üniformalı beş kişinin göründüğü fotoğrafın sol alt köşesinde şöyle yazıyor: “Führer ve Duçe - Barışın garantörleri”.

Soykırım görmüş bir halkın faşist liderinin başka bir halka açıkça soykırım uyguladığı, en kirli politik oluşumların kendini ‘ak’ diye pazarlamaya çalıştığı bir dünyada, böyle bir kitap yazmak zor değil tabii. Ortada o kadar çok malzeme var ki...