‘70’li yılların önemli seslerinden biri olan Dilber Ay, geçtiğimiz hafta aramızdan ayrıldı. Adını yakın zamana kadar sadece sevenleri biliyordu, bir filmle bir anda bütün Türkiye’nin sevgilisi oldu. “Barak Kızı” namıyla maruf sanatçı, “Beynelmilel”de ve sonrasında başka filmlerde oynamasaydı ne olurdu bilinmez ama o film, onu hayal etmediği bir kitleyle buluşturdu. Şüphesiz bunca duyulmasında, yaptığı televizyon […]

Dilber Ay: Memleketimizin aynası

‘70’li yılların önemli seslerinden biri olan Dilber Ay, geçtiğimiz hafta aramızdan ayrıldı. Adını yakın zamana kadar sadece sevenleri biliyordu, bir filmle bir anda bütün Türkiye’nin sevgilisi oldu. “Barak Kızı” namıyla maruf sanatçı, “Beynelmilel”de ve sonrasında başka filmlerde oynamasaydı ne olurdu bilinmez ama o film, onu hayal etmediği bir kitleyle buluşturdu. Şüphesiz bunca duyulmasında, yaptığı televizyon programının da katkısı var ama her şey bir yana, onu tanıdığımız şarkı, filmde seslendirdiği “Hacı Ağa”.

Aslında bir trajedinin kahramanı Dilber Ay. Çocukken hayata atılmış, çok çile çekmiş. Flash TV’de sunduğu efsane program “Kadere Mahkûmlar”da biraz da kendi hikâyesini anlatıyordu. Hapishaneyi bilenlerden. Almanya’da yaşadığı dönemde iki kere hapse girmiş. Birinde, kendine tecavüz etmeye kalkan adamı bıçaklamış, diğerinde bir kavgaya karışmış: “Herkes o olayı cinayet diye yazdı ama adamı sadece bıçakladım. Sahneye hazırlanırken kuliste bir adam sarkıntılık yaptı. Masanın üstünde meyve bıçağı vardı. Aldığım gibi bıçakladım. Yoksa namusum kirlenecekti. Namusumu korudum, sekiz ay yattım.” Mahkûmlarla arası iyi: “Delikanlı kadınım. Mert kadınım. Mahkûmlar da çok sever beni. Kaderine mahkûm olmuş her mahkûm benim evladımdır. Kimler evladım değil? Çocuk tecavüzcüleri, sevgilisi için evladını öldürenler, vatan hainleri… Bunlar asılsın! Sesim yanık, dobra konuşurum. Ondan seviyorlar.”

1 Ocak 1956’da Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde doğmuş. Yörük ve Kürt bir aileden geliyor. Kökü Halep’te, Kureyşan aşiretinde. Nüfus kağıdını geç aldığı için ilkokulu bitirememiş.

Dilber Ay, sanıldığının aksine gerçek adı. Dönemin diğer meşhur siması, Yeşilçam filmlerinde oynayan Dilber Ay –ki bu, takma. Onunla çok karıştırılmış, başı çok belaya girmiş. 2011 yılının 4 Aralık günü Helin Avşar’ın HaberTürk adına yaptığı söyleşide, meseleyi şöyle anlatıyor: “Barağın anası Dilber Ay’ım ben. O olay çıktığında mecmualar vardı. Bunların beyinlerine girerek ‘Seni şöhret yapacağız, soyun’ demişler. Benim de o zaman yeni türküm çıkmıştı, ortalığı kırıp geçiriyordum. Televizyon yok, Hey Mecmuası var. Onun müdürü Erol Aktuğ vardı. Beni ele almıştı: Gerçek Dilber Ay, sahte Dilber Ay, kadının soyunmuş hali, benim elimde mikrofonlu köylü kıyafetli halim… O zamanlar TRT’de çalışıyorum.”

TRT dediği, Ankara Radyosu. Düzce’den oraya gelmiş, programlar yapmış. Gelişi bir hayli trajik: Bir yarışmaya giriyor, sonucu beklerken onu evlendiriyorlar. Yarışmanın sonucu açıklandığında kocası onu karnında bebeğiyle babasının evine gönderiyor. Babası önce dövüyor, inanmak istemiyor ama sonra kabulleniyor. Asıl trajedi, Dilber Ay’ın bu sırada 13 yaşında oluşu. Kocası, 50 yaşında. Babasının onu verme sebebi, başlık parası. Ankara’ya gittiğinde çocuğu yanında değil. “Çocuğum var ama daha ben çocuğum,” diye anlatıyor o zamanları…

Sırrı Süreyya Önder’le “Beynelmilel”de buluşmuş ama öncesinde bir başka buluşmaları var. Dilber Ay anlatsın: “[radyoda çalışmaya başladığım günlerde] Ankara’da sahne almaya başladım. O arada esmer bir genç geliyor programıma grup dışından. Kimse çağırmamış. Kim olduğunu sordum. ‘Talebeyim, sizin için çalacağım’ dedi. ‘Kimden izin aldın? Senin adın ne?’ diye sordum. Sırrı Süreyya. Meğer o sıralar okuyormuş, siyasi araması varmış. Garip, yoksul bir çocuk. Ben itekleyince, elinden ince sazı düştü, kırıldı. 5 lira verdim. ‘Git kendine saz al, bir daha da gelme buraya. Seni döverler. Hem iyi saz çalamıyorsun’ dedim. ‘Bir gün öğrenirsem gelir çalarım abla’ dedi.” Çalmamış ama yıllar sonra onu filminde oynatmış Sırrı Süreyya… Dilber Ay’ın kendi kitlesi dışındaki insanlarla buluşması bu film sayesinde.

Film öncesi yapılan ilk buluşmayı şöyle anlatıyor: “Esmer, beyefendi bir adam geldi. ‘Beni tanıdın mı?’ dedi. Tanıyamadım. ‘Sazımı kırmıştın, ben Süreyya’ dedi. Gözlerim doldu. Utandım ondan.” 35 yıl sonra yaşanan bu karşılaşma, neredeyse olumsuz sonuçlanıyormuş: “Parada anlaşamıyoruz. ‘Herkes bedava oynuyor. Para isterim, ben Dilber Ay’ım’ dedim. Az para verdiler. Sırrı Süreyya dedi ki ‘Sen oyna, bunun ekmeğini yiyeceksin.’ Gerçekten yedim.”

Film sonrası çok tanınmış ama aslında bir dönem gerçekten meşhur. Sadece kasetleriyle değil, gazino programlarıyla da adından söz ettiriyor. Art arda yaptığı kasetlerin sayısı 60’ı çoktan geçmiş. Yevmiyesinin 35 lira olduğunu söylüyor. Bu, o günler için çok büyük para.

Babasını, “Hakiki kovboy gibi bir herifti babam; yanlış bir şey gördüğü vakit bıçak atıyordu bize” diye anlatıyor. Kendi de babasının yolunda: Çocuklarını katı kurallarla yetiştirmiş. “Ben evime koymam teknoloji falan… Bak şimdi, Dilber Ay’da internet bile yoktur,” diyor bir söyleşisinde. Çocuklar sorulduğunda “Kullanamazlar,” diyor: “Kullanmaya cüret ederlerse keserim hepsini. Cep telefonları bile yoktur. Büyüklerin ev telefonu var. Adam olana fazla bile.” Yine de her şeyi kısıtlamamış: “Televizyon var” diyor ama o da sorunlu: “Bazı dizileri izleyerek kızlar yoldan çıkıyor anam babam. Dikkatli olmak lazım…”

Kendi türkü söylemek için evden kaçmış ama çocuğu türkü söylediğinde yapmadığını bırakmamış: “Bir gün benim kız bulaşık yıkarken mutfakta türkü söylüyor. Çıktım sesine… ‘Niye türkü söylüyon sen?’ dedim, ‘o mereti ben söylüyorum, sen nasıl söylersin?’ Hastanelik ettim kızı. Böyle şeylere heveslenmesin diye… Bir eve bir deli yeter.”

“Çamın özüyüm, alevin gözüyüm, aydın bir insanım,” diyor. Kocasına “herif” diye hitap ettiğini söylüyor ve kendine “hatun” demesini istiyor. “Sevgilim, hayatım, aşkım” gibi hitapları sahte buluyor: “Ben Osmanlı kadınıyım. Anadolu kadınıyım. Sahtelere kanmam.”

Dobralığıyla herkesin sevgilisi. Ölümünden sonra KAOS GL’de yayımlanan Remzi Altunpolat imzalı yazıda rastladığımız şu ifadeler, bunu doğruluyor: “Pek bilinmez ama lubunya dostuydu. Gacıların çalıştığı barlarda o da çalıştı, onlarla oturdu, onlarla kalktı. İkiyüzlü cemiyetin dışına ittiği lubunyalar onun söylediği hüzün dolu uzun havalarda, türkülerde, baraklarda, güçlü sesinde şerhan şerhan kanayan yaralarına teselli buldu.”

Dilber Ay artık yok. Kim bilir ardından kaç yazı yazılacak? Benimki, bir hatırlatma denemesi. Türküsünü dinlediğimiz, çok eğlendiğimiz isim aslında memlekette yaşananların bir aynası. Ona, hayatına bakıp bugün yaşadığımız onlarca sorunu teşhis etmek mümkün. Gelip geçen karakterlerden biri ama oldukça güçlü. Sessiz sedasız gitti, unutulmasına müsaade etmeyelim.