Toplumsal çeşitliğimiz arasında düşmanlık yaratan, din sömürüsüne dayalı siyaset, tehlikeli olduğu gibi, demokratikleşme ve laikliğin kazanılmasının önündeki en büyük engeldir. Din istismarı ve sömürüsü sadece laikliğe karşı değil, aynı zamanda inanan ve inanmayan insanların -onurunu çiğnemektir. Ayrımcılık ve nefret söylemi üreten tekçi ve mezhepçi siyasettir.

Türkiye’nin ve tüm toplumsal kesimlerin karşı karşıya olduğu sorunlara, gerçek politik çözümler üretmek yerine, istismarı bedava olan dinci retorik ile, toplumsal talepler bastırılmaktadır.

Siyasetin laiklik ve demokratik zeminde sürdürülmemesinden dolayı, siyasi partilerin laiklik savunuculuğu problemlidir.

Dini ve dini grupları devlet denetiminde kontrol etmek ile siyasi partilerin dini çalışma grupları, komisyonları, meclisleri kurarak, kendi dindarını örgütlemesi aynı paradoksun devamı olup, demokratik ve laik siyasete yönelik parti darbeleridir.

Türkiye’de siyasetin dünyevileşmesine, laikleşmesi için, din, devlet ve din siyaset ilişkisinin uhrevilik değil, vatandaşlık hakkı üzerinden kurulacak demokratik ve hukuksal bağ ile aşılması zaruridir.

Siyasetin ve devletin dinselleştirilmesi sadece, demokrasiye, laikliğe değil, aynı zamanda temel insan hakları rejimine de aykırıdır.

Sol adına haraket ettiğini ifade eden kimi partilerin, laiklik mücadelesinde verdiği tavizler sonucu, Türkiye’de halk ve demokratik siyaset ağır bedeller ödemek zorunda kalmıştır.

Oysa sol, toplumun tüm sorunlarının çözüm anahtarının, laik, demokratik ve eleştirel düşüncenin bilimsel aklıyla olabileceğini toplumsallaştırmalıdır.

Dine dayalı siyasetin halk üzerindeki egemenliğine, toplumun dünyevi sorunların üzerin uhrevi akılla örtülmesine karşı, solun gerçek ve toplumsal çözüm önerileri toplumsallaştırılmalıdır. Bu ise dinin siyaset, hukuk, ekonomi ve kamu hizmetleri alanından arındırılması, toplum ve bireyin vicdanında ve özel yaşam alanındaki ait olduğu yere saygı gösterilmeli ve güvence altına alınmalıdır.

Laiklik mücadelesi, dini, diyanet gibi bir üst yapı kurumu olarak görmez. Toplumsal ve sınıfsal ilişkilerde eşitsizliklerin nedenini örten dinci siyaset yerine, tüm toplumsal kesimlerin ve emekçi sınıfın sömürülmesini ve ezilmesinin üstünü örten, dinci siyasetin ve gericiliğinin her türlüsüne karşı mücadeleyi faaliyetinin merkezine koyar.

Din, vicdan, inanç ve düşünce özgürlüğünün teminatı laikliktir. İşte bu nedenle, siyasetin ve devletin dinin istismara dayalı ilişkisi olmamalıdır.

Dinsel kurumlar siyasi iktidar aracı değildir. Herkes istediği inanca ve dine bağlı olabileceği gibi, dinsiz ya da ateist olmakta da özgür olmalıdır. Siyaset, devlet ve hukuk sistemi, kesinlikle insanlar arasında dini inançları nedeniyle ayrımcılık yapamaz ve yapılmasına göz yumamaz. Belirli bir dine yaslanıp, o din üzerinde siyaset ve resmi kurumsalaşma sağlayıp, o dini finanse edemez.

Siyaset, devlet ve toplum ilişkilerinde aklın yerine vahiy, dünyevi olanın yerine uhrevilik konulamaz. Dünyevi siyasetin yarattığı toplumsal, ekonomik ve sosyal tahribatları, “bu işin fıtratında bu var”, “Allahın emri” ya da “cehennem korkusu” gibi uhrevileşen siyaset istismarıyla örtülemez.

Toplumsal çeşitliğimizi, tekçiliğe kurban eden siyaset, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirirken, aynı zamanda yarattıkları toplumsal tahribatları örtmek için “din toplumsal bütünleşmenin çimentosudur" ezberine sığınırlar.

Oysa demokratik, laik, hukuk düzenine dayalı devlet ve siyaset alanında toplumsal çeşitliği, eşit yurttaşlık ve eşit haklar zeminde, barış içinde bir arada yaşamasının sağlayan “din ve etnik kimlik çimentosu” değil, toplumsal uzlaşma metni denilen Anayasa ve buna dair insan hakları ve onuruna dayalı hukuksal haklar manzumesidir.

Dolaysıyla, laiklik ve demokratik siyaset hepimiz için hayati öneme sahiptir. Laik ve demokratik siyaset için, solun tüm toplumsal kesimlere, laik, demokratik, katılımcı ve çoğulcu sınıf siyaseti toplumsallaştırmalıdır. Din istismarı ve din sömürüsü üzerinde inşa edilen siyaset alanı ve devlet kurumsallaşmasının mağduru herkestir. Bu mağduriyetleri sokakta, işyerinde, eğitimde, sağlıkta, inanan ve inanmayan herkes iliğine kadar yaşıyor.

Dinci siyasetin, “yukarıdakine han hamam, aşağıdakine din iman” derinliğindeki istismarcı siyasetine karşı, laik siyaseti savunmak için utangaç olmaya gerek yok.