Dina ve Lilia’nın kaderini kim yazıyor?
Butterfly Vision/Kelebek Görüşü. (Fotoğraf: MUBI)

Eril şiddetin en yıkıcı suçlarından biri olan tecavüz, bugün bile kolay kolay üzerine konuşulamayan bir konu. Erkeklerin ya ‘şeytana uyup bir halt yiyenler’ ya da ‘anası-bacısı-kızı kirletilenler’ olarak nitelendiği, kurbanların ise, eğer ‘o saatte orada ne işi varmış?’ ile ‘o da öyle giyinmeseymiş!’ arasına sıkıştırılmamışlarsa, ancak ‘kirletilen ana-bacı-kız’ olabildiği, saçma ve korkunç bir toplumsal düzenek. 

Bir de, soykırımın ardından ‘ikinci en büyük insanlık suçu’ olarak tanımlanan savaş tecavüzleri var. En korkunç ve sistematik örnekleri 1937’de Nanking’de ve 1992-’95 arası Bosna’da yaşanan bu tecavüzler, kadın bedeninin erkekler tarafından nasıl bir savaş ve yağma alanı olarak görüldüğünün kanıtıdır.

Bu hafta, bu konuyu cesurca ele alan bir film gösterime girdi: Butterfly Vision/Kelebek Görüşü (2022). Gözetleme amaçlı iha (insansız hava aracı) kullanan ve Ukrayna ordusunda gönüllü askerlik yapacak kadar milliyetçi bir genç kadın olan Lilia, Rusya yanlısı ayrılıkçı milisler tarafından yakalanıp aylarca tutsak edilmiştir. Nihayet bir esir takasıyla özgürlüğüne kavuşur, evine döner. Ama tutsaklığı sırasında tecavüze uğramış, hamile kalmıştır. 

Bu, neo-nazi paramiliter grup ‘Milli Devriye’ üyesi olan kocası tarafından ‘haliyle’ çok kötü karşılanır. Lilia bebeği aldırmaya karar verir ama başaramaz, kürtaj hazırlıkları sırasında yapılan işlemler aylar önce yaşadığı korkunç ihlali anımsattığı için ameliyathaneden kaçıp gider. Bu öyle bir ihlaldir ki, rahmindeki bebekle ilgili hiçbir kararda, oraya konmasında olduğu gibi oradan alınmasında da Lilia’ya söz hakkı bırakılmamıştır. Hikâye ilerlerken Lilia, kocası ve arkadaşlarının da imkân bulsalar ‘düşmanın kadınları’na aynısını yapabilecek potansiyele sahip olduklarını anlar. Ataerkil düzen ve erkek-egemen yapı, bunu neredeyse zorunlu kılmaktadır.

***

Eski Ahit’in ilk bölümü olan Yaratılış’ta, peygamber Yakup’un kızı Dina ile ilgili bir olay anlatılır. Ailesiyle Kenan diyarındaki Şekem kentine yerleşen Yakup’un karısı Lea ve kızı Dina, bir gün yöre kadınlarını ziyarete gider (vurgular bana ait): “O bölgenin beyi Hivli Hamor’un oğlu Şekem, Dina’yı görünce tutup ırzına geçti. Yakup’un kızına gönlünü kaptırdı. Dina’yı sevdi ve ona nazik davrandı. Babası Hamor’a, “Bu kızı bana eş olarak al” dedi. Yakup kızı Dina’nın kirletildiğini duyduğunda, oğulları kırda hayvanların başındaydı. Yakup onlar gelinceye kadar konuşmadı.”

Tecavüzcü Şekem’in babası Hamor, Yakup’la konuşmaya gider: “‘Oğlum Şekem’in gönlü kızınızda’ dedi, ‘Lütfen onu oğluma eş olarak verin. Bizimle akraba olun. Birbirimize kız verip kız alalım. Bizimle birlikte yaşayın. Ülke önünüzde, nereye isterseniz yerleşin, ticaret yapın, mülk edinin.’ ...Kızkardeşleri Dina’nın ırzına geçildiği için, Yakup’un oğulları, Şekem’le babası Hamor’a aldatıcı bir yanıt verdiler. ‘Olmaz, kızkardeşimizi sünnetsiz bir adama veremeyiz’ dediler, ‘Bizim için utanç olur. Ancak şu koşulla kabul ederiz: Bütün erkekleriniz bizim gibi sünnet olursa, birbirimize kız verip kız alabiliriz. Sizinle birlikte yaşar, bir halk oluruz. Eğer kabul etmez, sünnet olmazsanız, kızımızı alır gideriz.’

Bu öneri Hamor’la oğlu Şekem’e iyi göründü. Ailesinde en saygın kişi olan genç Şekem öneriyi yerine getirmekte gecikmedi. Çünkü Yakup’un kızına aşıktı. Hamor’la oğlu Şekem durumu kent halkına bildirmek için kentin kapısına gittiler. ‘Bu adamlar bize dostluk gösteriyor’ dediler, ‘Ülkemizde yaşasınlar, ticaret yapsınlar. Topraklarımız geniş, onlara da yeter, bize de. Birbirimize kız verip kız alabiliriz. Yalnız, şu koşulla bizimle birleşmeyi, birlikte yaşamayı kabul ediyorlar: Bizim erkeklerin de kendileri gibi sünnet olmasını istiyorlar. Böylece bütün sürüleri, malları, öbür hayvanları da bizim olur, değil mi? Gelin onlarla anlaşalım, bizimle birlikte yaşasınlar.’ Kent kapısından geçen herkes Hamor’la oğlu Şekem’in söylediklerini kabul etti ve kentteki bütün erkekler sünnet oldu.

Üçüncü gün, erkekler daha sünnetin acısını çekerken, Yakup’un oğullarından ikisi kılıçlarını kuşanıp kuşku uyandırmadan kente girip bütün erkekleri kılıçtan geçirdiler. Hamor’la oğlu Şekem’i de öldürdüler. Dina’yı Şekem’in evinden alıp gittiler. Sonra Yakup’un bütün oğulları cesetleri soyup kenti yağmaladı. Çünkü kızkardeşlerini kirletmişlerdi. Kentteki ve kırdaki davarları, sığırları, eşekleri ele geçirdiler. Bütün mallarını, çocuklarını, kadınlarını aldılar, evlerindeki her şeyi yağmaladılar.” (Yaratılış, 34:1-29)

Bu hikâyede dikkati çeken bazı unsurlar var: 1) Dina’ya ne olduğu bilinmiyor. Eski Ahit’in yazarları bu konuyu önemsiz buldukları için olsa gerek, Dina’nın tecavüz sırasında ve sonrasında neler hissedip düşündüğünü, neler söyleyip yaptığını anlatmıyor. Çünkü, 2) Bu olaydaki tecavüz suçu Dina’ya karşı değil, onun babasına -annesi Lea’ya bile değil!-, erkek kardeşlerine ve kabilesine karşı işlenmiştir.

Tarım devrimiyle beliren mülkiyet ve aile kavramları arasındaki diyalektik ilişkinin zirve noktası, tektanrılı dinlerdir. Ataerkil ve erkek-egemen düzen bu inançlar sayesinde öyle sağlam kurulmuştur ki, Dina adlı genç kadının durumu bırakın tartışılmayı, üç bin küsur yıl boyunca dikkat bile çekmez. Dina, vurguladığım satırlardaki gibi, daima araziler, mallar ve ticaretle anılan ‘kız verip kız alma’ ediminin nesnesidir. 

***

Tecavüzün babaya, erkek kardeşlere, mülkiyete değil kadının bedensel ve ruhsal bütünlüğüne karşı bir suç olmasına dair araştırmalar ancak 20. yüzyılın ikinci yarısında önem kazanabildi. Ama işte ancak bu kadar; Kelebek Görüşü’nün görüp gösterebildiği kadar...