Uzun süredir ütopyalarımızı kaybetmiş olsak da, her yeni yılla birlikte bazı umutları canlandırmaya çalışıyoruz. En azından birbirimize ilettiğimiz dilekler bu yönde… Benim geçen haftaki yazım da bu tür dileklerle ilgiliydi. Oysa dileklerle gerçekler arasındaki çelişki büyük; bunu biliyoruz. Üstelik, dünya halinden memleketin haline kadar nereye baksak kaygı ve korkuların çoğaldığı yıllar yaşamaktayız ki, insanlığın gelişmesi […]

Uzun süredir ütopyalarımızı kaybetmiş olsak da, her yeni yılla birlikte bazı umutları canlandırmaya çalışıyoruz. En azından birbirimize ilettiğimiz dilekler bu yönde… Benim geçen haftaki yazım da bu tür dileklerle ilgiliydi.

Oysa dileklerle gerçekler arasındaki çelişki büyük; bunu biliyoruz. Üstelik, dünya halinden memleketin haline kadar nereye baksak kaygı ve korkuların çoğaldığı yıllar yaşamaktayız ki, insanlığın gelişmesi adına utanç verici olmalı!…

Örneğin öyle bir dönem yaşıyoruz ki, oradaki veya buradaki savaş tehdidini değil artık üçüncü dünya savaşı olasılığını konuşmaktayız. Yani, yaşanan iki dünya savaşı ile bitmeyen iç savaşlardan bir şey öğrenememişiz!

Öyle bir dönem ki, dünya, zenginlik ve yoksulluk gibi savaşın nimetleri ile acısını yaşayanlar diye ikiye bölünürken, nimetlerini yaşayanlar refah adacıklarını artık duvarlarla kapatmayı düşünmekteler!… Korku belasına buna ses çıkarmayanlar da çoğunlukta!

Öyle bir dönem ki, demokrasi “tiranları” başa getiren bir araca dönüşürken, büyüme ve piyasa, dünyanın kaynakları ile gelirini kürek kürek belli ellere taşıma anlamına gelmekte.

Bazı zamanlar, bazı yerlerde buna itiraz edenler var ama yüzde 99 diye hakları korunanlardan fazla ses çıktığı söylenemez!

Öyle bir dönem ki, aç gözlüğümüz yeryüzünü de ölüme mahkum etmekte!… Bilim insanlarının onlarca yıl önceden başlayan uyarıları gibi, iklim değişiklikleri, artan afetler de bunu anlatıyor ama durumun vahametini anlayanlar hala azınlıkta!…

Kısacası, insanlık ve uygarlık adına yüzyıllardır biriktirdiğimiz değerleri harcamamız gibi, hegemonya ve zenginlik savaşları da yeryüzünü harcamakta.

Bir başka deyişle, bugüne kadar olumlu anlamda bir insanlık ve uygarlık yarattığımızı söyleyemesek de, geçen yıllar içinde daha gerilediğimiz ortada.

Örneğin geçmiş yıllarda insan haklarının devrimci yanına daha fazla inanıyor ve bu hakları daha geçerli kılmak üzere sosyo-ekonomik haklardan sonra da üçüncü, dördüncü kuşak haklarla zenginleştirmenin ve güçlendirmenin yolunu arıyorduk.

Demokrasiyi daha gerçek hale getirelim diye konuşuyorduk… Sosyal demokrasiden sonra adına radikal demokrasi, doğrudan demokrasi, müzakereci demokrasi denilen arayışlar dolaşıyordu birçok ülkede…

Şimdi ise, insan hakları miadını yitirmiş can yeleklerine dönüşürken, demokrasinin en temel ilke ve kurumları işlemez hale gelmekte. Erkler ayrılığı, hukuk devleti, basın özgürlüğü örneğin…

Böyle bir dünyada, bir yandan da küreselleşme ile teknolojideki olağanüstü gelişmelerden söz ediliyor. Oysa küreselleşme ülkeler arasında kutuplaşma anlamına gelirken, teknolojik gelişmeler arayı kapatmaktan çok arttırma potansiyelleri ile öne çıkmaktalar. İnsanlık ve uygarlığı ise, ancak insafsızlık ve adaletsizlikle tarif edebiliyoruz!

YİNE DE, geldiğimiz noktada ütopyaları gerçekleştirmeye her zamankinden daha yakın olduğumuzu düşünmek mümkün; ihtiyacımız da var, yapabiliriz de…

Bugün ulaştığımız zenginlik ve teknoloji, hem yeryüzünü hem insanlığı güvence altına alacak, barışı ve refahı getirecek, böylece birlikte yaşamanın koşullarını sağlayacak boyutta.

Ulaştığımız bilgi ve yaşadığımız deneyimlerin ise bize öğrettikleri olmalı!… Örneğin yeryüzünün ve insanlığın selametinin ancak küresel düşünmek ve davranmaktan geçtiği ortada değil mi? İnsanın ve halkların koruması için güçlerin sınırlanması gerektiğini öğrenmedik mi?

Kısacası paylaşmak için zenginlik, bunu yollarını sağlamak için bilgi elimizde…

Buna karşın, yeryüzüyle ve insanlıkla ilgili değerlerimizde büyük eksiklikler var ki, asıl bunu düşünmek durumundayız. .

Yani, yeryüzüyle, insanlıkla, birlikte yaşamayla, üretmeyle, bölüşümle, bilgiyle, teknolojiyle, özgürlükle, adaletle ve daha birçok kavram ve değerle ilgili yeni bir ahlak anlayışını…

Distopyalardan kurtulup ütopyalara yönelmenin yolu da buradan geçmekte.