Alper Turgut İşte efendim, 31 Mart seçiminden sonra, henüz iktidar tayfasının itirazları sürerken, 5 Nisan günü sosyal medyada, keşke seçim tekrar edilse, fark atsak, fark yazmıştım, aman suyu bulandırma, biz kazandık, ne tekrarı, olmaz öyle şey gibi tepkiler biriktirmiş, sadece hınzırca gülmüştüm. Ve 12 gün sonrasında, mazbata verilmiş, bizim ahali, al buyur, kazandık diye kendilerinde […]

Ezber bozuldu, nihayet!

Alper Turgut

İşte efendim, 31 Mart seçiminden sonra, henüz iktidar tayfasının itirazları sürerken, 5 Nisan günü sosyal medyada, keşke seçim tekrar edilse, fark atsak, fark yazmıştım, aman suyu bulandırma, biz kazandık, ne tekrarı, olmaz öyle şey gibi tepkiler biriktirmiş, sadece hınzırca gülmüştüm.

Ve 12 gün sonrasında, mazbata verilmiş, bizim ahali, al buyur, kazandık diye kendilerinde dalgalarını geçmişlerdi benimle, yine sırıttım, bekleyin hele diyerek. Hatta şehir dışına çıkarken, aman ha, yokluğumda mazbatayı kaptırmayın demiş, kıkır kıkır etmişlerdi. Devamında, 6 Mayıs günü, hukuku bükerek ve yeniden güreşelim diyen mağlup pehlivan hatasına düşerek, tekrar seçim kararı aldılar. Üzülmeyin yoldaşlar dedim, yarın bizimdir, fark atacağız, kenetlenin ve bekleyin. Çünkü İstanbul›u kaybetmek, Türkiye›yi kaybetmektir sözüyle bilenenler, kolay vazgeçemezler, bu besbelliydi. Güç sarhoşu olanlardan, demokrasi ve adalet beklentisi de kabul edin beyhude idi, iyi bir derse ihtiyaçları vardı. Pes etmeleri, yenilgi psikolojisini hissetmeleri, sonsuz güce sahip olmadıklarını bilmeleri gerekiyordu, öyle de oldu.

Evet, muhalefet yelpazesi, salt Ekrem İmamoğlu’nun yanında birleşmedi, aynı zamanda memleketin muktediri Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısına da dizilmiş oldu. Görece ılımlı bulunan Binali Yıldırım’ın sureti dahi, vitrinin arkasını görmeye engel olamadı. İnsanlar, kiminle yarıştıklarını ve kime karşı olduklarının farkındalardı, bu bilinçli bir terhih idi. Hatta iktidarın kopartılamaz sanılan elmasından, göstere göstere bir ısırık alındı, bunca oy çokluğunun ve rekor kazancın, sadece muhalefet başarısı olarak algılanması, bu uzun soluklu yolculukta hepimize zarar verir. Kendi gönül vermişlerini küstürerek ya sandığa gitmeyecek ya da rakibe rey attıracak hale dönüştürmek, muhalif başarısından ziyade, bunu iktidarın başarısızlığı olarak okumak, daha doğru ve isabetli olur. Adalet duygusuyla oynanması, ekonominin sarsılması, işsizliğin artması, ülkemizin hacizli, kredi borçlusu, vs. kaynaması, iflasın çoğalması, güven duygusunun azalması, handikap listesi uzar gider.

Ve ezber meselesi, muhalif cephesinde de umutlu olanlar kadar umutsuzlar da çoktu. İşte bunlar seçimi, üçüncü kez tekrar ettirecek, mazbatalı asla vermeyecekler, acaba iktidar tekrar mı kazanacak ve benzeri akla takılan sorular, insanlarımızın ayarlarını kısmen bozdular. Şüphe ile tetiklenen, moral bozukluğuyla beslenen, erkin bu zamana dek yarattığı tonla saçmalıkla desteklenen bu psikolojik etiketli ezber hali, oh be, nihayete erdi. Kendine, çevresine ve dünya görüşüne itimat ya kesmen ya da tamamen geri döndü, belki de. Çoğalırsak, inanırsak, mücadelede karar kılarsak, hiçbir şeyi kafalarına göre, öyle kolay kolay dizayn edemezler.

Şımarmayacak, birbirimizi mesnetsizce suçlamayacak, kazanımı, kendimize yamamayacak, yine ve birlikte yol alacağımızı unutmayacağız, asla ve kata! Yerel seçimi kazandık, bu kâfi değil! Genel seçime hazırlanacağız. Yılmayacağız, kanmayacağız, ayak oyunlarına aldanmayacağız. İktidar saflarında olduğu kadar, bizim yanımızda yamacımızda da trol bozuntusu tipler var, uzak duracağız, büyük lafların değil, içeriğin ve emeğin takipçisi ve destekçisi olacağız.

Çünkü bu her görüşten insanı kucaklayan yelpazeye gözümüzün nuru gibi bakmak zorundayız, gündelik hayatı bize zindan eden, sesimiz çıksa, sokakta kelepçeleyen, işimize, aşımıza göz diken bu zulmün geriletilmesi, boynumuzun borcudur. Sanmayın çekindiler ve kolayca vazgeçtiler, karşımızdakini hiç tanımıyorsunuz demektir bu, bu sınırsız güçten, maldan mülkten, paradan kopartılmak, onların oldu hayhay diyeceği bir seçenek değil, bilesiniz. Yaşamsal gerekçeleri, sömürü olanların, varları yokları inkâr olanların, yahu biz çok abartmışız, kopup gitmişiz, kusura bakmayın, durun hemen normale dönüyoruz demeyecekleri, aşikâr. Önünde sonunda toparlanmaya çabalayacak, baskı kuracak, oyun üstüne oyun kuracak, zindana atacak, işte klasik eziyet!

İşte, ‘kadın, yine kazandı’ dediğim Canan Kaftancıoğlu’nun, altı sene önceki tivikleri yüzünden, 17 sene ile cezalandırılmak istenmesini, seçimdeki başarısından ayırabilir miyiz? Elbette, Canan’a destek olacak ve yanında duracağız. Çünkü o bizden biri, işkence mağdurlarının yanında, gözaltına kaybedilenlerin ailelerinin yanında, nerede haksızlığa uğramış varsa, onun yanında. Zalimin yakınında değil, mazlumla olan kim varsa, bizdendir, o kadar basit ve net! Tek örnek Canan olmayacak, azmetmiş, inanmış, başkaca bir dünya, güzel bir memleket dileyen ve isteyenlerin üzerine üzerine gidilecek, besbelli. Fikri size ters geldi diye, aynı düşünceye sahip değiliz diye, benim inandığıma inanmıyor diye, birilenin cezalandırılmasına alkış tutmak, insani değil ha!

Belediye tesislerinde alkol alınsın diyenler kadar, caminin karşısında içki içerek kutladılar diyenler de var. Sanki memleketimizin biricik derdi, alkol tüketimi. Yahu insanlar aç, işsiz, mutsuz, geleceği göremiyor, sıkıntılar büyük, çok büyük. Önceliklerimiz belli, derdimiz keşke içelim güzelleşim olsaydı, lakin değil! Hah! Yegâne meselesi içmek veya içmemek olanlar için de çözüm zor değil kanımca, sosyal tesislerin bir bölümü alkollü olur, kalanları da içkisiz. Dileyen bira içer, isteyen çay, kime ne?

G20 liderler zirvesi için Japonya’ya giden Reyiz, aaa kadın üniversitesi varmış burada, ülkemizde de olsun demesi, birçok iyi şeyin olduğu bir ülkede, salt harem-selamlık meselesini görmesi ve benimsemesi, zaten amaçlarının apaçık göstergesi değil midir? Emine Erdoğan’ın, “İsraf, gündelik pratiğimiz olmuşsa sahabe efendilerimizi tanımıyoruz demektir. Çocuklarımıza kanaat etmeyi öğretememişiz demektir” diyerek, hepimize israftan kaçınmamız gerektiğini öğütlemesi gibi, hayli komik aslında. Komik olmayan ise, bu sözlere kanan ve inanan milyonların varlığı, bakın, bu hiç güldürmüyor işte.