Altın Portakal Film Festivali açılış gecesinde 'Sanatta Sosyal Sorumluluk' ödülünü alan Rutkay Aziz, bu festivalin 12 Eylül faşizmine karşı bir tür rövanş olabileceğini vurguladı...

Altın Portakal Film Festivali açılış gecesinde 'Sanatta Sosyal Sorumluluk' ödülünü alan  Rutkay Aziz,  bu festivalin 12 Eylül faşizmine karşı bir tür rövanş olabileceğini vurguladı

Altın Portakal’a Rutkay Aziz’in konuşmaları damgasını vururken bu yıl Yeşilçam’ın bütün tanıdık yüzleri Antalya’daydı neredeyse, nereye baksak çocukluğumuzun ekran yüzleriyle karşılaşıyorduk. Hatta Antalya’ya gelirken uçağımızın pilotu bile gaza gelip anonsunu yapıverdi.

48. Altın Portakal Film Festivali açılışına Rutkay Aziz’in damga vurduğu söylenebilir. NTV’den canlı yayınlanması nedeniyle konuşmanın geniş bir kitleye ulaştığını bu yazıyı yazarken baktığım Facebook yorumlarından da tahmin ediyorum. Diğer sevdiğim yorumsa Perran Kutman’a onur ödülü veren Şevket Altuğ içindi. Altuğ’u uzun yıllardır görmediğimi hatırladım. Bu yıl Yeşilçam’ın bütün tanıdık yüzleri Antalya’daydı neredeyse, nereye baksak çocukluğumuzun ekran yüzleriyle karşılaşıyorduk. Hatta Antalya’ya gelirken uçağımızın pilotu bile gaza gelip anonsunu yapıverdi.

 SİNEMA BARIŞ SANATIDIR
Oldukça sert olan konuşmasında Rutkay Aziz, bu festivalin 12 Eylül faşizmine karşı bir tür rövanş olabileceğini vurguladı. 1979 ve 1980 yıllarında sansür ve darbe nedeniyle yapılamayan film yarışmalarının ödüllerinin 30 yıl sonra sahiplerini bulacağını belirten Aziz, bunun tüm dünyaya örnek olması gerektiğini vurgulayarak, şöyle konuştu:''Umarım faşizm ve darbe döneminden geçen ülkelerin sinemacıları da bu örneği kendi ülkelerinde paylaşırlar. Dilerim bu ödülü hak etmişimdir. Ola ki moda deyimle 'bir döneklik' olursa, bu verdiğiniz ödülü özgürce geri alma hakkına sahipsiniz. Gerçek sanatçılar ülkesinin ve dünyanın gerçeklerine tanık olmakla yükümlüdür. Benim ülkemde tanık olduğum, hukukun üstünlüğünün yittiği, adaletsiz bir kalkınma girişiminin hızla yol aldığı, parasız eğitim pankartı açan öğrenci arkadaşımın 16 ay hapis yatması... Dünyanın hiçbir ülkesinde kadın, çocuk bu kadar tacize, cinayete maruz kalmıyor. Dünyanın gerçeği, savaş çığlıkları, açlık, işgal, sömürü... Sinema, Şarlo'nun dediği gibi bir barış sanatıdır ve kendi içindeki barış niteliğini koruyarak dünyaya katkı sağlayacaktır.'' Rutkay Aziz'in konuşmasını salondaki sanatçılar ve izleyiciler ayakta alkışladı.
 
PANAHİ VE MİRTAHMASB’A ÖZGÜRLÜK
Ayrıca Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın, bu yıl 48'inci Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin açılış resepsiyonunda "İranlı yönetmenler Jafar Panahi ve Mojtaba Mirtahmasb’a özgürlük taleplerimizi buradan haykırıyoruz. Daha özgür Türkiye daha adil dünya temennisiyle hepinize keyifli bir festival diliyorum" diye konuştu. Başkan Akaydın ve İranlı sinemacı Niki Karimi, üzerinde 'Yasaksız Sinema Yasaksız Panahi ve Mirtahmasb'a yazılı kartpostalları Ankara'daki İran Büyükelçiliği'ne gönderilmek üzere imzaladı. Gece yüzlerce balon İranlı sinemacılarının özgürlüğü için gökyüzüne bırakıldı.  48. festivalin iki çok önemli yönü var bu yıl. Birincisi jürinin Müjde Ar başkanlığında tümüyle kadınlardan oluşması, diğeriyse 1979 ve 1980 yıllarında sansüre uğrayan ya da darbe nedeniyle verilemeyen ödüllerin 30 yıl sonra verilmesi oluyor. Kenan Evren’e verilen hukuk doktorasının tartışıldığı günümüzde, filmlere ve oyunculara yapılan bu iade güzel buluştu diyoruz. En önemlisi de 1980’de sansür nedeniyle Türkiye gösterimi yasaklanan Korhan Yurtsever’in yönetmenliğini yaptığı “Kara Kafa” filmini Antalya’da sinemaseverlerle buluşuyor.
 
ALTIN KOZA’DAN PORTAKAL’A
Geçen ay Adana’da yeni filmleri görme imkânını yakalamıştık. Tarih olarak önde olması, Antalya’ya ulusal film katılımını belirliyor. Adana’da galası yapılan Özcan Alper’in “Gelecek Uzun Sürer” filmiyle Nuri Bilge Ceylan’ın “Bir zamanlar Anadolu” filmi vizyona girdiği için dolayısıyla festivalde yoklar. Gözümüz bir Zeki Demirkubuz filmi arıyor ama o da festivale yetişemedi doğal olarak. Adana’da yeni filmleri izlerken Yeni Türkiye Sineması’nın aşkı anlatamadıklarını düşünmüştüm. Dünyadan ödüller toplayan filmlerimiz, sinemanın neredeyse kendisi olan bu duyguyu yeterince anlatamıyorlardı sanki… Örneğin sevgili Özcan Alper, Godard’ın “Serseri Aşıklar” filmini adreslese de, sinemamıza Diyarbakırlı bir Michael kazandırmayı kıl payı kaçırmış diye düşünmüştüm. Bunda filmlerin yoğun politik yüklenmelerle dolu olmasının etkisi de var sanırım. Yine Adana’da edindiğim bir izlenim de, sinemamızın auteur yönetmenlerle beraber, gözünü kırpmadan makaslayan, filmi konsolide eden kurguculara ihtiyacı olduğuydu. Çünkü filmlerimiz bir yerden sonra sarkmaya başlıyordu. Oysa unutmamak gerekiyor, tek Sidikli Sanat sinema. Yani dalgın, karanlıkta, yalnız kıpırdanmadan deneyimlenen tek izlenme formu o; dolayısıyla beden ile sıkılmayla en fazla ilgili form. Bu da kurgunun, ritmin önemini bir kez daha gösteriyor. Bakalım ulusal yarışmaya katılan genç yönetmenlerin yeni filmleri bu kez beni şaşırtacak mı diyorum; filme yetişmek için servise koşturuyorum. Çünkü Antalya sinema dolu!