Bu “fırsat” sözcüğünün, darbe girişiminin püskürtülmesinden sonra, epey kullananı oldu. İlk kullanan da Cumhurbaşkanı Erdoğan’dı. İslami bir referansla; “Vaki olanda hayır vardır” diyerek, darbe girişiminin Fethullahçıların gerçek yüzünün herkes tarafından görülmesini sağladığını ve onların devlet kurumlarından tümüyle temizlenmesi için bir fırsata dönüştüğünü söyledi.

Başbakan Yıldırım da tekrar etti “Olanda hayır vardır”ı; FETÖ’nün silahlı bir terör örgütü olduğunu göremeyenler, bunca tank, top, uçak, helikopter hareketi sonrası herhalde görmüşlerdir ve ABD de artık – eğer dostsa – “kanıt kanıt” demeyi bırakıp “terör örgütü elebaşı”nı teslim eder anlamında konuşmalar yaptı.

Fırsat; ordudan polise, maliyeden eğitime Fethullahçıların yalnızca devletin bütün kurumlarından “jiletle kazınır gibi” kazınması değil, aynı zamanda dünyada da barınamaz hale getirilmesiydi.

Daha ilk iki günde 50 bine yakın kamu personeli tasfiye edildi. Devamı da gelecek.

Bu aşamada; memleketin her yerinde kimilerinin korkarak fısıltıyla kimilerinin de yazarak çizerek söylediği, bu fırsatın ülkedeki tüm muhalefetin topyekûn susturulması için kullanılacağı saptaması var.

Bu yaklaşım, darbe girişimine dair kafaları karıştıran onlarca sorudan da besleniyor. Dün pek çok gazetede bu sorular ele alınmış, Murat Yetkin o soruları tek tek sıralamıştı.

Ne oldu, nasıl oldu da Türkiye bu noktaya geldi? Nasıl oldu da burası bir grup cuntacının gözüne darbe yapılabilir bir ülke olarak göründü, emir-komuta zinciri garantilenmediği halde? Bunda kimlerin sorumluluğu var? Bu sorular da can alıcı ve ilerde bu günlerin tarihi yazılırken hepsinin üzerinde uzun uzun durulacak.

Şimdi, asıl önemli olan toplumun önemli bir kesiminin “Demokrasi Kazandı” duygusunu taşımayıp, tam tersi endişeler taşıması.

Eski asker ve güvenlik uzmanı Mete Yarar “fırsat”tan söz edenlerin bir başkasıydı. O “fırsat”ı bambaşka bir yerde ve gelmekte olan çok büyük bir tehlikeyi işaret ederek gösteriyordu. Tehlike; Türkiye’nin Suriye’ye dönmesi!

Yarar, meydanlarda toplananlara işaret ederek, “Bundan sonraki süreç Türkiye’de iç savaş çıkarma sürecidir. Sokağa çıkacak grupları provoke etmeye çalışacaklardır” dedi.

İç savaş, savaşların en kanlı, en dehşet verici, en vahşi olanıdır. Yarar’a göre bu büyük tehlikeyi önlemek ve “ülke olmak” mümkün. “Fırsat” dediği de o: Eğer insanlar ötekileştirilmez, sokaklar sakinleştirilir, iktidar asıl kendinden olmayanları da kucaklayan bir yaklaşım geliştirebilirse, darbe girişimi defedildikten sonra demokratikleşmeye dönük adımlar atılırsa ülke olmaya dönük “tarihi bir fırsat” değerlendirilmiş olur diyor.

“Halk baksın ve tercihini yapsın. Hâlâ Suriye olmak istiyoruz diyenlere ne diyebilirsiniz ki?” cümlesine bakarsanız, bu noktada pek de iyimser değil.

Dün bu gazetede İlhan Cihaner de, içinde bulunduğumuz durumun “fırsat” ve “tehdit” boyutlarına işaret eden saptamalar yapmıştı: “Ortadoğu’da bu kadar örselenmiş bir ordusu, istihbaratı, bürokrasisi olan bir ülkenin kıymeti harbiyesi olamaz, hatta bağımsızlığını sürdürmesi imkânsızdır. AKP ya toplumun tamamına dayanarak tüm toplumsal muhalefetle birlikte demokratik bir perspektifte bu krizi aşamayı deneyecek ya da başkanlık ve bir avuç kriminal elitinin bekası için bir yol haritası takip edecek. İkincisi kaos ve ordunun geleneksel refleksleriyle yapacağı Kemalist görünümlü darbe serileri anlamına gelir. Maalesef tercihlerinin ikinciden yana olduğu yönünde güçlü sinyaller var.”

Cihaner’in ikinciden yana dediği güçlü sinyaller de fırsattan çok tehdide işaret ediyor.

Bu yazı yazılırken MGK toplantısının sonucu ve hükümetten çıkacak “güzel kararlar”ın ne olduğunu belli değildi.

Ancak, fırsatlar gökten zembille inmiyor! Fırsatın “fırsat” olabilmesi için; darbeyi şiddetle reddedenlerin, başta CHP olmak üzere, ülkenin tüm demokrat ve sol güçlerinin, özgürlükler ve laiklik savunmasında el ele verip sağlam ve güçlü bir duruş sergilemesi şart.

Aksi, 12 Eylül’le kıyaslanamaz acılar yaşanması olacak!