Gerçekten güvende miyiz?

İç düşman üretme konusunda, memleketimiz kadar mahir başka bir coğrafya zor bulunur. Kutuplaşmanın, ötekileştirmenin tarihinin yazıldığı yurdumuzda, gün geldi referandumda “hayır” diyenler ya da hesabında döviz bulunduranlar “teröre destek”le suçlandı.

Terörün bu kadar kolay “desteklendiği” bir ortamda, “milli güvenliğimiz” de pamuk ipliğine bağlı elbette. Memleketteki en ufak bir hak talebi, “ileri” olmayan sıradan demokrasilerdeki gündelik imkânlar, “milli güvenlik zedelenir” bahanesiyle boğulur hale geldi.

Sadece bir hafta içerisinde, devletimiz “milli güvenliğin zarar göreceği” gerekçesiyle iki kritik yasaklama kararı aldı. İlki, “Sadece Diktatör” adlı bir tiyatro oyunuyla başlayan, sanatçı Barış Atay’ın tamamen yasaklanmasına yol açan süreç... Tiyatroya baskın yapıp sahneyi mühürleyenler, ne diyorlardı tutanakta: “Bahse konu tiyatro oyununun, kamu düzen ve güvenliğini tehlikeye sokabileceği, emniyet ve kamu esenliğini tehlikeye düşürebileceği…”

Milli güvenliğimizi -Allah muhafaza- riske sokabilecek ikinci şey, metal sektöründeki 130 bin işçinin grev kararıydı. Devletimiz, yine kritik bir hamle yaparak, bizi işçilerin şerrinden korudu. Gerekçe aynıydı elbette: “Milli güvenlik.”
İnsan sormadan edemiyor. İşçilerin greviyle ya da bir tiyatro oyunuyla milli güvenlik nasıl zarar görür? Hayır eğer zarar görecekse de, bir oyunla, bir sektördeki grevle yıkılacak şeye “milli güvenlik” diyebilir miyiz o zaman?

Gerçekten güvende miyiz?

***

Barış sürecini kim engelledi?

gercekten-guvende-miyiz-419937-1.gercekten-guvende-miyiz-419938-1.

Habertürk yazarı Fatih Altaylı, dünkü yazısında eski ABD Ankara Büyükelçisi James Jeffrey’in bir açıklaması üzerine birkaç satır kaleme almış.

Jeffrey, “Türkiye ile PKK’nın yeniden barıştırılması” gerektiğini söylemişti. Altaylı, buradan hareketle devrilen barış masasının, ABD tarafından kurulduğunun ortaya çıktığını, FETÖ’cü kadroların o dönem Güneydoğu’ya atanma sebebinin de bu olduğunu söylüyor.

ABD ile Gülenciler arasındaki sıkı bağlar inkâr edilemez. Ancak FETÖ’cülerin (ABD tarafından tesis edildiği savunulan) barış sürecini destekledikleri söylenebilir mi?

Süreci baltalamak için KCK operasyonlarını yapan, MİT’in PKK içindeki muhbirlerini deşifre eden, Oslo görüşmelerini sızdıran, bu gerekçelerle MİT’e baskın yapıp Müsteşar Hakan Fidan’ı derdest etmek isteyen cemaatçi kadrolar değil miydi?

***

“Kardeşlik” imha ediliyor

gercekten-guvende-miyiz-419939-1.gercekten-guvende-miyiz-419940-1.
Muktedirlerin en çok yapmaya çalıştığı şey, hafızamızı sıfırlamak. Gerek ülkenin 2002’den öncesini yaşanmamış saymak, gerekse kendi önceki icraatlarının tamamen unutturulmasını istiyorlar. Basınları da farklı değil. Dün “Yetmez ama Trump” başlığı atanlar bugün Trump’a terörist diyor. Eski söylediklerinin unutulacağını düşünüyorlar…
En trajik zikzaklar genelde Takvim’de oluyor. 21 Ekim 2014’te, Kobani’de sıkışan PYD’ye Türkiye üzerinden koridor açılmasını “Kardeşlik Koridoru” diye manşete taşıyan gazete, aynı PYD’ye yönelik operasyonu TSK bülteni tadında veriyor bugünlerde: “Dört Koldan İmha.”

***

Zeytinyağı yazarı gerçekten utanır mı?
gercekten-guvende-miyiz-419941-1.
Anketlerden gelen sinyallerden olsa gerek, Erdoğan ilk kez “Ülkemizdeki 3,5 milyon Suriyeliyi ülkelerine göndermek”ten söz etti. Cumhurbaşkanı, Afrin operasyonunu da bunun için yaptıklarını söyledi.

Erdoğan’ın bu sözleri, CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun yandaşlar tarafından neredeyse çarmıha gerilmesine yol açan açıklamasını hatırlattı. Kılıçdaroğlu, 2015 yılındaki haziran seçimleri öncesinde, aynen şunları söylemişti:
“Akan kanı durduracağız. Bölgeye barışı getireceğiz. (O dönemki rakamla) 2 milyon 225 bin Suriyeli’yi memlekete göndereceğiz.”

Bu sözler üzerine yandaş basında Kılıçdaroğlu’nun ne ırkçılığı kalmıştı, ne insanlıktan nasibini alamaması... Sabah’ın zeytinyağı yazarlarından Haşmet Babaoğlu, “Ben sizden utandım!” başlıklı bir makale kaleme almıştı. Kabataş yalancılarından Nihal Bengisu Karaca da, bu makaleyi, “(Kılıçdaroğlu’nu) hevesle alkışlayan zalimlere” ithaf etmişti.
Erdoğan’ın 3 yıl sonra aynı açıklamayı yapmasından sonra birkaç gün bekledim. Acaba “gık”ları çıkacak mı diye… Şaşırtmadılar elbette, zeytinyağı kıvamında üste çıkmanın tarihini yazdı yine yandaşlar.