Yerel seçimlere katılan partilerin propaganda çalışmaları tam gaz sürüyor. Belediye başkan adayları, büyük boy fotoğraflarıyla giydirilmiş otobüslerle şehir merkezlerinde dolaşıyorlar.

Eskiden “seçim otobüsü” vardı. Her partide bir adet bulunurdu. O otobüse sadece liderler binerdi. Türkiye’de ilk seçim otobüsü Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) aitti.  10 Ekim 1965 Genel Seçimlerinde devreye girmişti. Bir de adı vardı:

“Ortanın Solu Otobüsü!”

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü 29 Temmuz 1965’te Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi’ye verdiği mülakatta CHP çizgisinin “ortanın solu” olduğunu ilk kez dillendirmişti:

-CHP bünyesi itibarıyla devletçi bir partidir ve bu sıfatla elbette ortanın solunda bir anlayıştadır!

İsmet Paşa o seçimde CHP mitinglerine alana eski model bu seçim otobüsüyle giriyordu. O yüzden de adı partinin yeni siyasi çizgisiyle örtüşüyordu. Daha sonraki yıllarda diğer partilerin de seçim otobüsleri oldu.

2000’li yıllar itibarıyla siyaset alanında otobüslerin etkisi arttı. Seçim otobüslerinin yanına bir de “aday otobüsleri” geldi. O kadar büyük gelişme yaşandı ki, “kimin otobüsü kimin partisinde?” belli olmaz durum ortaya çıktı.

Seçim otobüsleri her partide bir adet iken yüksek volümlü aracın şehir turu işlevseldi:

Lider geldi, sizleri selamlıyor, bir saat sonra da şehir meydanında yapacağı mitinge bekliyor.

Bir lider bir şehre ancak bir kere uğrayabilirdi. Bu yüzden bağıra çağıra şehir turu atan seçim otobüsleri fazlaca rahatsızlık vermez, hatta ilgi çekerdi.

Yüksek sesle “siyasi iletişim” kurmanın bir önceki döneminde “davul-zurna” vardı.  Özellikle kasabalarda parti binaları önünde sabahtan itibaren davullu zurnalı iletişim kurulur, artık ne seçimiyse ona uygun adayın geleceği duyurulurdu.

O yıllarda “siyasal iletişimcilik” mesleği yoktu. 1946 sonrası çok partili dönemin iletişim uzmanı, davulun eşlik ettiği zurna idi! Siyasette “yok artık o kadar da olmaz” noktasına gelinirse ünlü enstrümana başvurulurdu:

-Zurnanın zırt dediği yer!

Ülkemiz teknoloji bakımından çok gelişti. Gazeteler, televizyonlar, internet siteleri, akıllı telefonlar ve sosyal medya uygulamalarıyla tam olarak çağ atlandı. Her parti ve aday seçmenlerinin cebine anında ulaşma imkanına sahip oldu.

Gel gelelim siyasi iletişimde “davul-zurna” düzeyi aşılamadı!

Ne kadar ses o kadar oy!

Böyle zannediliyor!

Çok partili demokratik hayatımızın en gürültülü propaganda dönemini icra ediyoruz. Yüzlerce aday, yüksek volümlü otobüsleriyle şehirleri yıkıp geçiyorlar.

Seçmenlerini yerlerinde hoplatarak ikna etme gayretiyle, şarkılar, türküler, oyun havaları ve parti anonslarıyla cadde ve sokaklarda turluyorlar. O sırada 10 saatlik ameliyattan çıkmış bir doktor hastanenin dinlenme odasında yarı baygın halde yatıyormuş, hiç önemli değil! Öğle uykusuna dalmakta olan bebek birden ağlamaya başlıyor, bilmiyorduk. Evinde ders çalışmakta olan öğrenci bir türlü kafasını toplayıp da matematik problemini çözemiyor, olacak o kadar.

Acaba bu partilerin siyasi iletişim danışmanları yok mu? Geçen yüzyılın ilk yarısından kalma yöntemleri neden bir türlü terk edemiyor bu yapılar?

2024 Türkiye’sine yakışıyor mu? Bu soruya “kesinlikle evet” yanıtı verilebilir:

-Gürültü çok demokrasi yok!