...durdu Kadri, yerde baygın yatarken copladığı kadın nedense birden annesi oluyor yeniden, küvete yuvarlanıyordu; kırılan kemik sesi, alkış sesi, kanat sesi; buradalardı, durdu Kadri, sanki bütün dünya durdu, gece boyu savaşmışlardı

Haftanın Öyküsü: Polis*

> ONUR CAYMAZ @onurcaymaz

Ethem Sarısülük için

Döndü dalgalanan dünya, durdu sonra, mevsim yazdı, öğle alevden kuşaktı, parktı; dalgalı, tedirgin, titrek bayraktı; sabahleyin, şehrin kirpiklerinde çapaklar duruyordu, binalar, evler geriniyordu, ağaçlar esniyordu, henüz yataklar sıcaktı; telsizden haber ettiler: binlerce insan, uğultulu kalabalık, Boğaz Köprüsü’nü geçip bu yakaya akacaktı;
öğlene doğru alevden mızraktı, parktı,
durdu Kadri,
terliyordu; bayat ekmek arası bayat kaşar vardı yemekte, solup sararmış marul, ekşi ayrandı ve jelatine sarılmıştı ve kabinlerin içinde tıraş olmuşlardı ve geliyorlardı durmadan, onlar, nehir gibi akarak geliyordu şerefsizler; şehrin etekleri uçuşuyordu geldikçe onlar, şehir onlara âşıktı galiba, şehir onlarla sevişiyordu, sesleri şehrin pencerelerinden yansıyordu, sesleri lacivert yaz ışığıydı, rüzgârla geliyordu sesleri, bildirileri vardı,
geliyorlardı anasını avradını;
durdu Kadri,
düşündü; dün köşedeki bankanın kırık camları parlıyordu, gri çöp tenekelerinden siperler vardı, konsolosluğun önündeki direnişçi kocaman, kafa kadar taş atmıştı üstlerine, binanın demirlerinde uzun uzun çınlamıştı taş, yan duvarda “ey kanıma çakıllar karıştıran isyan” yazıyordu ama tam anlamıyordu ne demek istendiğini Kadri; düşmandan taşlar yağarken Fatih’in karadan yürüttüğü gemileri hatırlıyordu, uçuşan tozlar, sarı sepyalar ve leylak rengi yaralar; ağaçlar vardı ve bütün meydan başının üzerinde dönüyor, dönüyordu, uğultulu plaktı; cızırtılar, ses, yaz ve duman, zehirli gaz, yaşaran göz, mesai arkadaşları maskelerin ardında tuhaf, kanatlı yaratıklardı; kaçıp aşağıdaki kilisenin avlusuna sığınıyordu komünist piçler, Galata’ya doğru cami avlusu sonra; bir apartmanın kapısında “zemin kata gel, kapım açık, diren” yazıyordu, az aşağıda kerhane vardı; orospular, orospu çocuklarını saklamak için içeri alıyordu; derken Tophane vardı, her salı akşamı Topal’ın kahvesine sohbete gelen eş dost, palaları kuşanmış emir bekliyordu;
durdu Kadri,
yerde baygın yatarken copladığı kadın nedense birden annesi oluyor yeniden, küvete yuvarlanıyordu; kırılan kemik sesi, alkış sesi, kanat sesi; buradalardı,
durdu Kadri,
sanki bütün dünya durdu, gece boyu savaşmışlardı, sokaklar boyu Beyoğlu, uzunlamasına karanlık barlar, türkü evleri, karbonatlı çay veren kafeler, ayakta sevişen üniversiteli kızlar ve onların karıdan bozma değnekçileri ve papaz kılıklı pezevenkler, sulu ve susuz biranın mazlum tarihi sonra; dönüyordu her şey,
durdu Kadri,
böyle iş mi olur Aga dövüyoz, öldürüyoz milleti demişti meyhanede Aga’ya, Bülent hoca da kalabalığın içinde miydi acaba, Alevi Bülent hoca mahalleden arkadaşıydı;
dün gece Aga ile içmişti; ne güzeldi Kumkapı sokakları, bir sabah da şu kaymakçı Boris’in
dükkânına gelmeliydi, puslu gemiyi andıran buzdolabının içinde markasını bilmediği sucuklar,
sürekli kaynayan çay; fakat
durdu Kadri,
annesinin yattığı hastane odası ekşi kokuyordu, ter, ayak, hasta insan soluğu, sararmış diş; yalnızdı aslında, çürük diş kadar, yemenide çiçek kadar yalnızdı; dava dilekçesini ara sokakta yazdırıp adliyeye gitmişler, devlete dava açmışlardı; çünkü annesi küvette düşmüş, kemik yanlış kaynadığı için yatağa bağlanmıştı; kötü bakıyorlardı sokakta; Eminönü’nde her şeyin satıldığı dükkândan çakma gözlük almıştı bakmasınlar diye, çakma olduğunun farkındaydı, kara, güneş gözlüğü; dükkânda her şey vardı, Çin malı ağrı kesici kremler, pis kokan tütsüler, tahta topaç, külotlu külotsuz çorap; neden erkeğin giydiğine don kadınınkine külot deniyordu, neden tuvalete gitmek isteyen biri lavaboyu kullanabilir miyim diye sorardı, neden bakirelerle evlenmek zorunluydu, karnı acıkıyordu,
durdu Kadri...

* Son çıkan Herkes Yalnız öykü kitabından tadımlık bir bölüm