Önünüzdekine sorarsınız belki: “Sizce bize sıra gelir mi? Ve diyelim ki geldi, yıllar sonra bize ne kalır bu seanstan?"

Hayallerim, olmayan biletlerim ve sen

Ece Vitrinel - Doç. Dr. 

Bundan tam yedi yıl önce, İstanbul Film Festivali’nin ilk gününde, Biletix gişesinin önünde uzun bir kuyruğa girmiş, satışa çıktıkları tarihte internet üzerinden aldığım biletlerin basılı hallerini teslim almaya uğraşıyordum.

Kuyrukta sıfırdan bilet satın alan hatırı sayılır sayıda insan da olduğu için bekleme sürem uzadıkça uzuyor, beni ilk filmime yetişip yetişemeyeceğim stresi sarıyordu. O dönem basılı elektronik biletlerin bir uçları kesme yerlerinden yırtılmadan giremiyorduk seanslara. Hâlâ bir “cırt” sesi vardı yani hayatımızda. Ve sonunda sıra bana geldiğinde biletleri basmakta olan yazıcının “tırt tırt”larını bastırmaya çalışarak “İşlem tamam mıdır?” diye sordum Biletix görevlisine. Acaba bir de “teslim aldım” diye imza vs atmam gerekiyor muydu, oydu öğrenmek istediğim. “Evet” dedi görevli: “İşlem tamam. Şimdi biletlerinizi yelpaze yapıp selfie’nizi çekebilirsiniz!”  

Kim bilir o gün kaç defa görmüştü bu biletli selfie’lerden görevli. İşin doğrusu yazar kasa fişine benzeyen elektronik biletler Beyoğlu Sineması’nın meşhur Hitchcock’lu kuponları ya da Rexx’in tipografisi ile mekâna özgü kılınmış eski tip karakterli biletleriyle aynı hissi yaratmıyordu insanda. Ama sadece filmlere giriş hakkı kazanmak için değil, festival gibi bir sosyal olayın parçası olduğumuzu görmek, görürken görülmek, kendimizi göstermek için de gerekliydi demek biletler. 28. İstanbul Film Festivali’nin kataloğunun içinden bir Havai Lostra fişi ile birlikte düşen elektronik biletler, 2009’da Emek Sineması’nda Ölümsüz Anlar adında hatırlayamadığım bir film izlemişken 2010’da artık Emek’in olmadığını, bir filmi bir daha asla Emek’te izleyemeyeceğimi hatırlamak için de gerekliydi.  

Ve şimdi eski bir festival bileti bir şey için daha gerekli oldu: 43. İstanbul Film Festivali’nde 1987 yapımı Hayallerim, Aşkım ve Sen filmini Atlas Sineması’nda restore edilmiş kopyasından izleyebilmek için. Senaryosunu Ümit Ünal’ın yazdığı, başrollerini Türkan Şoray ile Oğuz Tunç’un paylaştığı klasikleşmiş Hayallerim, Aşkım ve Sen’in eski bir festival bileti ile giriş yapılabilen ilk seansına gösterilen ilgi sebebiyle festivale aynı uygulamanın geçerli olacağı bir seans daha konmuş. 28 Nisan Pazar günü 11.00’daki gösterime de önden rezervasyon yaptırarak eski bir festival bileti ile girmek mümkün olacak. Üstelik pamuklara olmasa da “pat pat” naylonlara sarılarak saklanmış biletler bu yıl festivalin tanıtım filminin de başrolünde. Nur Sürer ve Ece Bağcı’nın anneanne-torunu canlandırdığı filmde anneannenin Beyoğlu’nda bilet kuyruklarında geçen festival günlerine, hatta kocası ile böyle bir kuyrukta tanışmasına değinilirken torununu götürdüğü ilk festival filminin basılı elektronik bileti de baloncuklu poşette saklanmış haliyle anı kutusunda yerini almış.  

İstanbul Film Festivali ile yaşıtım. Bir yerlerde bu yıl 43.’sü düzenlenen bilmediğim bir “domates güzeli festivali” vs yoksa eğer beraber büyümekten, hayatın (ve maalesef en çok da şehrin) değişimine birlikte tanık olmaktan en mutlu olduğum etkinlik bu festival. Gitmek istediğimiz filmleri bir forma işleyerek sabahın köründe İKSV gişelerinin önünde sıraya girdiğimiz, tüm filmler çıkacakmış gibi ödeme yapıp üniversiteye giriş sınavındaki gibi “acaba ilk tercihlerimize yerleşebilecek miyiz?” diye bekleyip durduğumuz, biletlerimizi teslim alırken yer kalmayan seanslar için para iadesi de aldığımız günleri hayal meyal, e-bilete geçtiğimiz dönemi ise çok canlı bir biçimde hatırlıyorum. Ve sormadan edemiyorum: Hâlâ gişelerin ve geleneksel bir koçandan ayrılarak kesilen biletlerin de olduğu dönemde ruhsuz bulduğumuz e-biletlerin nasıl oldu da nostaljisini yapar olduk? 

Biletiniz kesildi: Şimdi barkodunuzu okutabilirsiniz 

Tarihî Emek Sineması’nın yıkımına karşı Nisan 2012’de düzenlenen son protesto eylemlerinden birinde dağıtılan sahte biletlerin biçimi, e-biletin nasıl multipleksler ve çağrıştırdığı güvenlik kavramı ile özdeşleştiğinin de kanıtıydı. Emek Sineması’nın bir AVM’nin içinde yer alacak multipleksin en üst katına taşınmasını içeren sözde yenileme projesinin, üzerinde ana karakterleri siyasi ve idari yetkililer olan Fetih Beyoğlu: Grand Pera 3D isimli bir film olarak betimlendiği bu sahte biletler, Biletix’den alınan herhangi bir bilet görünümündeydi. Biletix hayatımıza 2000 yılında girmiş ve İstanbul Film Festivali için de bilet satmaya başlamıştı. Mars Grubu’nun (şimdi CGV Mars) kendi e-bilet sistemini devreye soktuğu 2014 yılı başına kadar da tüm sinema salonları MyBilet platformunu kullanıyordu. Cinemaximum (şimdi Paribu Cineverse) ile büyük bir müşteri kaybeden MyBilet’in 2016’da kapanması ile birlikte diğer gruplar, pek çok başka kültür-sanat etkinliği gibi BiletiniAl uygulamasına geçti ve elektronik biletleme şirketleri çeşitlendikçe çeşitlendi. Sanki sayıları arttıkça sattıkları biletlerle birlikte kendileri de görünmez oldular. Bugün Türkiye’de dağıtım ve gösterim pazarının tekeli, CGV Mars Cinema Group çatısı altında faaliyet gösteren sinema zincirine adını veren şirket Paribu bir kripto para işlem platformu. 43. İstanbul Film Festivali’nin ana sponsoru N Kolay da Çalık Holding’in sahibi olduğu Aktif Bank’ın fiziksel olarak şubesi olmayan dijital bankacılık hizmeti. 2014 yılından itibaren Süper Lig ve 1. Lig biletlerini satan yine Aktif Bank’a ait Passo, 2021’den beri İKSV’nin düzenlediği festival ve özel etkinliklerin biletlerini de satıyor.  

Hangi platform üzerinden işlem yaparsak yapalım artık pdf’lere, barkodlara sıkıştı anılarımız. Yelpaze yaparak selfie çekebileceğimiz bir e-bilet destemiz dahi kalmadı elimizde. Barkodumuzu turnikelerden geçerken ya da salonun girişinde okutup büfeden herhangi bir alışveriş de yapmazsak kimse ile temas etmeden, kimseye teşekkür etmeden bir filmi izleyip çıkabiliyoruz salondan. Sinemaseverlerin abartmaktan hoşlandığı çizelge teslim etmek ve bilet teslim almak için kuyrukta bekleme çilesinin yerini malum teknik dertler aldı: Sistemde bir hata oldu, lütfen daha sonra tekrar deneyiniz... Kapısı temassız açılan tuvaletlerde kapı açılmadığı için sonsuza kadar kalacak olmaktan ya da istemsiz bir el hareketi ile kapıyı münasebetsiz bir zamanda açacağımdan korktuğum gibi telefonumun şarjının bitmesinden ve barkodumu okutamayacağım için filme de giremeyeceğimden kaygılanır oldum. Evet basılı biletler de evde unutulabilirdi ama geç de olsa eve dönmek her zaman mümkündü sanki. Şimdi neyi saklayacağımızı, yirmi sene sonra özel bir seansa neyi göstererek gireceğimizi bilmiyoruz. Eski bir festival zamanı Letterboxd’de verdiğimiz yıldızları mı? 

Yine de sırada aşk yaşamak isteyenlere biletleri tükenmiş seanslara gidip son dakika biletleri için kuyruğa girmelerini öneririm. Bu kuyruklar hâlâ platform dışı, organik karşılaşmaların mümkün olduğu nadir okazyonlardan. Önünüzdekine sorarsınız belki: “Sizce bize sıra gelir mi? Ve diyelim ki geldi, yıllar sonra bize ne kalır bu seanstan?” Şaşırıp duraksayabilir. Cevabı yapıştırırsınız hemen: “Hayallerim, olmayan biletlerim ve sen...”