‘Ne gülüyorsun? Bu senin hikâyen’ adlı serginin en gerilimli işi koca bir duvarı kaplayan kırmızı ‘Ressentiment’ yazısı...

‘Ne gülüyorsun? Bu senin hikâyen’ adlı serginin en gerilimli işi koca bir duvarı kaplayan kırmızı ‘Ressentiment’ yazısı.  Almanca hınç, kin anlamına gelen sözcük ile Mehmet Dere hem geçmişe hem de günümüzün ‘hayat tarzları’ kutuplaşmasına, toplumda patlamaya doğru giden sıkışmış bir gaz bulutuna dikkat çekmek istiyor.
 
Rampa’da açılan ve 16 Temmuz tarihine kadar devam edecek olan Mehmet Dere’nin “Ne Gülüyorsun? Bu senin hikâyen.” isimli sergisi üzerinde düşünmeye değer.  “Ne gülüyorsun? Bu senin hikâyen.” isimli sergi  Türk tarihi üzerine ironik, bibliyografik nitelikteki birçok işin özetini içinde barındıran bir önerme niteliği taşıyor.  Sergi, Türkiye kültür tarihi üzerinden hareketle yerel ve toplumsal bellek araştırmalarına odaklanılan bir dizi ironik ve sözünü esirgemeyen kurgudan oluşturulmuş. Sanatçı çalışmalarını kültürel belleğin buluntu imgeleri ile kurarken kendi içselliğini ise tüm bu ele geçirilmişliklerin üzerine şiirsel bir şekilde dahil eder. Toplumsal adaletsizlik, direnme ve hayatta kalma politikaları, sanatçıya ait dışarıdan bir gözlemin sonucu değil, yakın mesafeden, yaşam pratiğinin tam içerisinden bir bakışın eseri olarak gündeme gelmekte. Kimi zaman trajikomik kimi zaman da sabır ve acı ilişkisi üzerine odaklı olan bu tavır, çalışmalarda kesintisizce ve ibadet eder gibi tekrar tekrar işlenerek izleyiciye sunuluyor.
Dere’nin işleri; bu anlamda toplumsal tarihimizin vitrini ile unutturduklarını, ya da görmek istemediklerini, bir ilkokulun duvar panosu esprisi ile gözümüze sunuyor. Çiçekli dekoratif bir duvar ve yaldızlı barok çerçeveler, resmi tarihin parlatılan başka bir yaldızındaki çelişkiye dikkatimizi çekiyor. Sanatçı başta sahafiye döküm olmak üzere, Türkiye’nin popüler kültürünün politik bir kazısını yapıyor. En etkileyici yan yana gelişlerden biri, “Kızıl Sultan” Abdülhamit,  Ay- Yıldızlı güreş şampiyonu Yaşar doğu ve ortalarında yer alan Ulus Baker resmi oldu. Yani bir okul panosundu bir araya gelmesi imkânsız yan yanalıklar. En geniş anlamında modernizmi 19. yüzyıl sonundan itibaren kolaj yöntemiyle nitelemek pek de yanlış sayılmaz. Kolaj kübizmden itibaren, yan yana gelemeyecek bir çok unsuru, ayrıntıyı aynı mekanda konumlandırmıştı. Çünkü modern gündelik hayatta gazetelerdin, reklamlara, cafe ve vitrinlere kadar başka bir kuralsız yan yanalık üretiyordu. Bu aynı zamanda sahte bir demokrasi halesiyle özgürlük duygusu üretiyordu; bir yanılsama. Sanki hiyerarşiler yokmuş gibi bir dünya hali. Yine de kolaj devrimciydi; imgelerin doğal gibi görünen sıradanlıklarını sarsıyor; ya da gündelik hayatın kendisindeki sanatı zuhur eyliyordu. Dere’nin kolajları ve yan yana kurguları da aynı modernist gelenekten geliyor. Hayatımızın oralarında bir yerinde duran, alıştığımız imgeler, tuhaf yan yana gelişle, yadırgatıcı politik bir mesafe üretiyor; resmi ve gayri resmi arasındaki uçurumu duyumsatarak.
 
DUVARDAKİ KIRMIZI UYARI
Sergideki en gerilimli iş koca bir duvarı kaplayan, kırmızı nietzsche yazısı sayılır. 'Ressentiment' Almanca hınç, kin anlamına geliyor. Ama daha çok filozof Nietzsche’nin kullanımıyla yaygınlık kazandı.  Daha sonra Max Sceheler, aynı adı taşıyan kitabıyla kavramı pekiştirmiş oldu. Ressentiment kavramı daha çok 19. yüzyıl toplumsal eşitsizliklerinin görünür olması ve alt sınıfların seçkinlere dönük “ezik” duygulanımlarıyla ilgili olmuş. Bu hınç bir tarafıyla da zenginliğin görünürlülüğünün alt sınıflarda bıraktığı rövanşçılıkla da ilintili olarak kullanılmıştır. 1930’larda Faşizm analizlerinde kavramın açıklayıcı bir gücü olduğu söylenebilir. Hınç bir tarafıyla görmek (Yoksulların Gözleri) ama ulaşamamak ile ilgili; yani her yeri kuşatan meta toksinlenmesiyle ve kapitalizmle). Dere’de bu yerleştirmesiyle hem geçmişe hem de günümüzün “hayat tarzları” kutuplaşmasına, toplumda patlamaya doğru giden sıkışmış bir gaz bulutuna dikkat çekmek istiyor. Yalnız işin çok problemli yönü var gibi geldi bana. Ressentiment yazısı Cumhuriyet gazetesinin tipografisiyle oluşturulmuş; özellikle de t harfiyle bu vurgu artırılmış. Soruna buradan baktığımızda Cumhuriyet Mitinglerinden, CHP eleştirisine, bugün Taraf cenahında bolca ısıtılan, bazı doğruları olmakla beraber, hınçı kaşıyan, AKP’yi meşrulaştıran kolay eleştirilere prim verdiği söylenebilir. Yani var olan t yanında başka T’lere de verilebilirdi. Yani tek taraflı bir rövanşçılığı okumuş olarak kalıyoruz. Çünkü politik gündemimizin başka yan yana gelişlerini ve kazısını yapmak için gerekiyor bu. Yoksa iyi niyetli de olsa tek taraflı bir eleştirelliğin borcu kalıyor bize. Bütün bunlara rağmen Dere’nin arşiv kazısı gidip Rampa’da görülmeli diyoruz.