Nurcan Gökdemir

nurcangokdemir@birgun.net

TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın milletvekilliği beklenildiği gibi düşürüldü. Bu karar, “Gezi Direnişi’nin rövanşı olduğu, hukuki olmadığı, siyasi amacının bulunduğu” tartışmaları arasında alındı.

“Hayır hukukidir, hakkında kesinleşmiş hüküm var” diyenlere karşılık söylenecek çok fazla hukuki kural, gösterilecek bir çok örnek var. Elbette, “Hukuk, Anayasa, ulusal egemenlik hakkı” demeyi bırakmamak lazım. Ancak Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi hukuki bir karar olmadığı için bunu ortadan kaldıracak ya da yenilerinin olmasını engelleyecek mekanizmaların, hukuki çerçevede kalan itirazlar olmayacağı gerçeğinin kabullenilmesi gerekir.

GÖREV BOZDAĞ’A VERİLDİ

Yargıtay,  Anayasa Mahkemesi, TBMM arasında cereyan eden sürecin hukuk dışılığına karşın siyaset zemininde söylem olmaktan öteye gidemeyen, zaman zaman da sokağa yansıyan sınırlı tepkilerle sonuç alınamadığını bir kez daha deneyimledik.

Şimdi gelinen aşamayı tartışmadan önce önceki gün TBMM Genel Kurulu’nda yaşananları hatırlayalım. “Meclis’in onurunu korumak için kararı okutmadığı” iddia edilen TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un bir yurtdışı gezisi sırasında “Saray’ın talimatlarını uygulama” konusundaki becerisi ile bilinen Bekir Bozdağ’ın yönettiği TBMM Genel Kurulu’nda milletvekilliğini düşürmeyi sağlayacak süreç için düğmeye basıldı. CHP süreci uzatmak için kapalı oturum talebinde bulundu. Heyecanı ellerinin titremesinden anlaşılan AKP’li Katip Üye Muhammed Adak tarafından okunan CHP önergesinin kabulü ile kapalı oturum kararı alındı.

35 DAKİKALIK GECİKTİRME

CHP Milletvekillerinin imzasını taşıyan önergede kapalı oturum talebinin gerekçesi şöyle ifade edildi:

“Konu yalnızca bir milletvekilinin seçme ve seçilme hakkının engellenmesi değil açık biçimde Anayasa’nın ihalel edilmesi ve yüksek yargı organları arasındaki çatışma üzerinden Anayasal düzenin işlemez hale getirilmesidir. TC Anayasa’nın ihlali anlamına gelen, ülkemizin ve demokratik rejimin geleceğini tehdit eden bu gelişmeyi değerlendirmek üzere…”

Sadece 35 dakika süren geciktirme sonunda kapalı oturum tamamlandı ve Bozdağ, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararını okudu ve milletvekilliğinin düştüğünü ilan etti. Kürsüye Anayasa kitapçığı fırlatıldı, muhalefet milletvekilleri kürsü önüne toplanarak yüksek sesle bağırdı, dövizler kaldırarak tepkilerini gösterdi, bir de sıra kapaklarına vuruldu. Bozdağ ise sağlıklı çalışma ortamı bulunmadığını bahane ederek oturumu kapattı ve kürsüden ayrıldı.

İLK DEĞİL SON OLMAYACAKTIR

Bu durum TBMM Genel Kurulu’nun ilk kez yaşadığı bir şey değil, daha önce de milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırıldı, üyelikleri düşürüldü, bunlar arasından geri dönenler oldu, hâlâ cezaevinde olanlar, yurt dışına çıkmak zorunda kalanlar da var. Ortak özellikleri “AKP iktidarına muhalefet” olan bu milletvekillerine yenileri ekleninceye kadar perde geçici olarak Can Atalay’la kapandı.

Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesinin ardından bu kararın ortadan kaldırılmasını sağlayacak hukuk kuralları hatırlatılarak tartışmalar başladı. AKP içindeki “sağduyulu isimlerin” daha önce Enis Berberoğlu ve Faruk Gergerlioğlu olaylarında olduğu gibi Anayasa Mahkemesi mekanizmasının işletilmesini istediği hatırlatıldı. Bu iki milletvekilinin, üyeliklerinin düşürülmesinin ardından AYM’ye yaptıkları bireysel başvuru sonrası alınan ihlal kararı ile TBMM’ye geri döndükleri anımsatıldı.

Anayasa Hukuku duayenlerinden Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nun kararın yok hükmünde olduğu temelindeki şu açıklaması gündeme düştü:

“TBMM, Anayasa Mahkemesi'nin Anayasa dışı olduğunu iki ayrı kararında tescil ettiği bir ‘fiili karar’ metni okuyarak kendisinin de varlık nedeni olan Anayasal düzeni inkâr etmiştir.

Can Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesi hukuken yok hükmündedir. AYM kararlarında ihlale sebep olduğu tespit edilen Yargıtay kararının, madde 84/2 kapsamında okunması Anayasa dışıdır.

Cumhur ittifakının Anayasa suçunun işlendiği olay yerine dönüşen Meclis kendi varlık nedeninden uzaklaştı. Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nden sonra TBMM de anayasal düzeni ilga girişiminde bulunmuştur."

Gazeteci Gökçer Tahincioğlu, hukukçu Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun, TBMM’nin Atalay hakkında kesinleşmemiş kararı Genel Kurul’da okuttuğu, usule aykırı biçimde yapılan yazışma sonunda gelen yazının okunmasına yol açıldığı, bu nedenle de Atalay’ın vekilliğinin düşmüş sayılamayacağı iddialarını haberleştirdi.

“GÜRÜLTÜ OLDU”

CHP TBMM’ye bir başvuru daha yaptı. Genel Kurul’daki gürültü nedeniyle Yargıtay kararının okunmasının duyulmadığı bu nedenle de “hukuken okunmuş bir karar bulunmadığı” iddiasını dile getirdi, kararın hukuken yok sayılması talebinde bulundu. Genel Kurul’da bu yönde açılması istenen usul tartışması talebi elbette iktidar çoğunluğu tarafından reddedildi.

Bundan sonra Can Atalay’ın avukatlarının Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvurunun sonuçlanması ve Berberoğlu/Gergerlioğlu örneklerinde olduğu gibi Atalay’a milletvekilliğinin iadesinin yapılması beklenecek. TBMM bu prosedüre bu kez uyacak mı, aynı nitelikte olmasına karşın her biri birbirinden farklı sonuçlanan bu süreçlerden hangisi Atalay için işletilecek, bunu zaman gösterecek.

“YOK SAYILAN BENİM İRADEM” DEMEDİKÇE…

Ancak, siyasiliği çok ortada olan bu kararın hukuk yoluyla ortadan kaldırılmasını beklemenin boşunalığı ortada. Yurttaş, oyuna sahip çıkmadıkça, kendisi adına görev yapma vekaleti verdiği kişilerin haksız, hukuksuz şekilde cezalandırılmasını engelleyici iradesini ortaya koymadıkça yeni örneklerle karşı karşıya kalmak sürpriz olmayacaktır. Egemenliğin “kayıtsız şartsız ulusun olması” kuralının işlemesinin ancak bu hakkın kullanılmasında ısrar etmekten geçtiği kuralı içselleştirilmelidir. Oy kullanarak yönetimde söz sahibi olmak isteyenler, bu görevi verdikleri vekillerinin kaderini muktedirlerin iki dudağı arasına, onları savunmayı da salt siyasilere bırakmamalıdır.