Abdülhamid tartışması tam külleniyordu ki meclise gelen sansür yasası “Abdülhamid sansürü”nü tekrar akla getirdi. Getirir tabii, çünkü Abdülhamid zihniyeti canlı “kanlı” yaşıyor.

Geçen hafta II. Abdülhamid ile Erdoğan benzerliği tartışılmıştı. Oysa bu benzerlik ilk kez Turgut Özal ile kurulmuştu. Yani III. Abdülhamid arayışı yeni değil. Otuz yıl önce de istibdadın sembolü Abdülhamid “reformları” ile Özal transformasyonu (reformları!) arasında paralellik dilden düşmezdi.

Meral Akşener, “istibdat rejimine karşı, tekleşmeye tek adamlığa doğru giden bir sisteme karşı başkaldırı”dan söz etmiş ve istibdat bakımından Abdülhamid ile Erdoğan’ı aynılaştırmıştı. Saraylılar ilk cevabı arşivlerden çıkardıkları bir Özal videosu ile verdiler. Özal “Abdülhamid Han Sultanlığında bir karış toprak parçası vermemiş” diyordu. Erdoğan da Akşener’e aynı cümleyi tekrarladı ve “Osmanlı’yı bir karış toprak kaybetmeden yöneten Sultan Abdülhamid’e hakaret, haddini aşmaktır” dedi.

Demek ki bugünkü Türkiye yüzölçümümün yaklaşık iki katı toprak kaybedilen Abdülhamid zamanında “bir karış toprak kaybetmedi” demek için bir Özal olabilmek veya tarihi TRT Payitaht dizisi gibi göstermek yetiyordu.

Yıllar önce “Kemalistler Ülkesinde…” kitabımda “Sultan II. Abdülhamid gerçekten de Turgut Özal’ın prototipi olarak tarih sahnesinde arzı endam etmişti” diye yazmıştım. O kitapta kurduğum Abdülhamid /Özal paralelliğini güncelleştirmek için Özal ismini Erdoğan ile değiştirmeniz bile yeter sanırım:

***

Abdülhamid, Tanzimat döneminde başlayan idari merkezileşmeyi sürdürdü. “Torunu” Turgut Özal da başkanlık sistemini savunurken, onun başlattığı türden bir merkezileşmeyi dile getiriyordu. Merkezileşme, kapitalizmin gelişmesinde önemli bir faktördü. Merkezileşmenin, kapitalistleşmenin bir boyutu elbette ulaşım imkânlarının artmasıydı; Abdülhamid demiryolu inşasına önem verdi, bu sayede Osmanlı ekonomisinin bazı kesimlerinin kapitalist ekonomi ile bütünleşmesi hızlandı. Özal’ın otoyolları da gelişmekte olan kapitalizmin göstergesiydi. Abdülhamid döneminde niteliğe önem verilmeden eğitim yaygınlaştırıldı; Özal ise hemen her vilayete, lise düzeyinde bir üniversite açma çığırını başlattı. …Bilhassa 1888’den itibaren siyasal konuların, özellikle de liberalizm, milliyetçilik ve meşrutiyetçilikle ilgili herhangi bir şeyin tartışılmasını yasaklayan çok sert bir sansür uygulaması söz konusuydu, Özal’ın sürgün sansür kararnameleri ise bu uygulamalara dahi rahmet okutacak şiddetteydi. …Padişah kendi saltanatının geleneksel ve İslami niteliğini vurgulayarak liberal, milliyetçi, meşrutiyetçi etkileri azaltmaya çalışıyordu. Cumhurbaşkanı Özal da Nakşibendî özelliğini önde tutmayı severdi. Abdülhamid, halifelik unvan ve sembolünü kullanarak İslam dayanışmasına önceki sultanlardan daha çok başvurmaktaydı. Özal da neo Osmanlı ya da emperyal vizyonu savunurken ondan geri kalmıyordu. Abdülhamid zamanında iktidar Babıâli’den tekrar Yıldız Sarayı’na geri dönmüştü, Özal da iktidarı bakanlardan ve bürokratlardan alıp Çankaya’da tutmaya pek hevesliydi. Abdülhamid, sürekli darbe korkusu içindeydi; Abdülaziz’i ve Murat’ı tahttan indirenler niye kendisini de indirmesinler diye bir hezeyanla yaşıyordu ve bu kuşku yıllar içinde bir korkuya dönüşmüş, ülke çapında bir hafiyelik ağı kurulmuş, Yıldız Sarayı arşivlerinde on binlerce jurnal birikmişti. Özal da askeri darbeden korkar, ikide bir sivil darbe yapardı; MİT’İ sivilleştirme girişimi demokrasiye olan tutkusundan değil bundandı ve hatta kendine bağlı bir istihbarat teşkilatı kurmaya girişmişti. Özal’ın da jurnalcileri ve jurnalistleri yani kendine bağladığı yağdanlık gazetecileri vardı. Bunlarla istihbarat toplar ve dezenformasyon uygulardı. Padişah kendi şahsına sadakati her şeyin üstünde tutardı ve ona sadık görünenler sayesinde büyük çapta yiyicilik ve adam kayırmacılığın yolu açılmıştı. Özal döneminde de Özal zenginleri türemişti; yolsuzluklar, hayali ihracatlar, papatyalar, köşe dönmecilik bu dönemin özelliğiydi. …Abdülhamid’in Düyunu Umumiye’si vardı; Özal’ın da IMF’si elbette... Abdülhamid’in Almanya’sı, General Von der Goltz’u vardı; Özal’ın da ABD’si ve President Bush’u elbette... Nihayet, Abdülhamid’in ıslahatlarına yardım eden dönek Mizancı Muratları vardı; Özal’ın da transformasyon ve reformlarına hizmete koşan dönek solcuları!

***

Günümüzde Abdülhamid olmak revaçta ve III. Abdülhamid’in kim(ler) olduğunu öğrendik. Ha bire “Abdülhamid benim!” diyorlar. İstibdada karşı Geziciler ise “Kara Murat kim?” sorusuna “Kara Murat benim” diye cevap veriyorlar.

Son soru: Kılıçdaroğlu neden “Bu ülkede Kuvayı Milliyeciler var” dedi?